Türkiye'nin Zeytindalı harekatı karşısında Suriye'de varlık gösteren diğer aktörler taktiksel düzeyde yeni hamlelerde bulunmaya devam ediyor. Bunlardan en dikkat çekici olanı Şii milisler'in PYD'nin safında savaşmak için harekete geçmesi. Yaklaşık bir haftadır PYD'nin Esed rejimi ile anlaştığına dair haberler hızlı bir şekilde yayıldı ve buna dair bazı görüntüler medyaya düştü. Bu haberlerin izleğine baktığımızda bu girişimlerin daha geriye gittiğini görürüz. 20 Ocak'ta harekat başladığında PYD şehir merkezinde rejim bayrağını çekme teklifinde bulunmuş fakat bu senaryo gerçekleşmemişti. Buna rağmen Hizbullah'a yakınlığı ile bilinen Mayadin TV bu haberleri ısrarla gündemde tuttu ve rejimle PYD arasında varıldığı öne sürülen birkaç maddelik mutabakat metni dolaşmaya başladı.
Oldukça önemli olmasına rağmen meselenin dikkat çeken taraflarından birisi rejim yetkililerinden üst düzeyde herhangi bir açıklama gelmemesiydi. Rejim yetkileri ile PYD arasında bazı görüşmelerin olduğu açığa çıktı ancak meselenin kamuoyu gündeminde tutulması noktasında İran kontrolündeki milisler daha ön planda. Haberlerin kaynağı, medyaya düşen görüntüler ve Afrin'e yola çıkan gruplar bu gelişmedeki aktörün Şii milislerin olduğu anlaşılıyor. Şii milislerin Afrin'e doğru yola çıkmasıyla Türkiye tereddüt etmeden bu konvoya müdahale etti. Tekrarı halinde yine müdahale edecek.
Çünkü PKK'nın destek alması Afrin operasyonunun başarısını sekteye uğratması açısından önemli olduğu kadar, PKK/PYD'nin de stratejik düzeyde bir tehdit olmaya devam etmesinin de önünü açıyor. Bu açıdan ABD'nin sağladığı destekle İran'ın sağladığı destek arasında bir fark yok. Türkiye'nin terörle mücadelesi yalnızca sahadaki etkinlik göstermekle kalmadı; aynı zamanda DEAŞ'ın da PKK'nın da uluslararası aktörlerden aldığı desteği minimize etmek adına hem müzakere hem de sert güç kullandı. Rusya ile yapılan müzakereler önce DEAŞ'a karşı Fırat Kalkanı'nı sonra da PYD'ye karşı Zeytindalı operasyonunu gerçekleştirmesinin önünü açtı.
PYD'nin zayıflamasıyla yeni müttefik arayışlarına girmesi karşısında ön plana çıkan Esed rejimi ve Şii milislerden olumlu işaret gelmesi Türkiye'nin terörle mücadelesi açısından kabul edilebilir bir durum değil. Türkiye'nin Şii milisleri vurması da Afrin operasyonunun başarısı kadar bu güvenlik tehdidinin bertaraf edilmesi ile ilgili.
Türkiye'nin diplomatik çabaları ve güç kullanmasıyla şimdilik bu işbirliği sönümlenmiş durumda. Önümüzdeki günlerde bu tarz hamlelerin gelmesi sürpriz olmaz, ancak kapsamlı bir işbirliğinin ortaya çıkmasının da sınırlarını dikkate almak gerekir.
ABD, İran'ı sınırlandırmak için PYD'yi beslerken İran kontrolündeki Şii milislerin PYD ile işbirliği yapması en hafif tabirle başı boşluğuna işaret eder. PYD, Rakka ve Deyrizzor'da ülkeyi besleyen yer altı kaynaklarına el koymuşken rejimin PYD ile işbirliği yapması kendi sonunu hazırlaması anlamına gelmektedir. Türkiye'ye karşı PYD ile işbirliğinin hiçbir zemini yoktur. ABD ile bir anlaşmaya varıldığı ve bu şekilde bir karşılık verildiği yorumları ise propagandadan başka bir şey değildir. Türkiye ABD ile hangi düzlemde ilişkisini yürütüyorsa Rusya ve İran'la da bu düzlemde yürütmektedir.
Bütün bu mantıksızlığına rağmen ister rejim ister Şii milislerin PYD'yi korumaya alması durumunda Türkiye'nin operasyonel gücünü daha sert bir şekilde kullanmaktan çekinmeyeceği de ortada. Sahada yol aldıkça bu tarz dikkat dağıtıcı hamlelerle karşı karşıya kalabilir. Dolayısıyla kamuoyu, karar vericiler ve operasyonel güçlerin motivasyonunu kaybetmemesi gerekir. Fakat aynı zamanda bu işbirliği imkanlarını da sınırlandırmak gerekir. Diplomatik açıdan Rusya, İran ve ABD üzerinde baskı kurmaya devam etmeli, öte yandan destek hatlarını işlevsizleştirecek operasyonel hamlelerin de yapılması elzem görünüyor.
[Fikriyat, 22 Şubat 2018].