Bir yanda CHP, 'Afrin'e girmeyelim' desin, öbür yanda Esed'e bağlı güçler PYD'ye destek olmak için Afrin'e girmeye çalışsın. Zeytin Dalı Operasyonu planlandığı gibi büyük bir başarı ile yürüyor. TSK ve ÖSO unsurları stratejik tepeleri ve köyleri birer birer terör örgütünden temizliyor. Üstelik son günlerde ilerleyiş hız kazandı. Güne temizlenen köylerin haberleri ile başlıyoruz. Gün içerisinde her geçen saat temizlenen köy sayısı artıyor.
Bu sürat, operasyonun önemli bir aşamasının tamamlanmak üzere olduğunu gösteriyor. PKK-PYD unsurlarının Afrin kırsalında kurmuş oldukları ilk savunma hattı çöktü. Kazılan hendekler, yapılan tahkimatlar, açılan tüneller bir işe yaramadı. Kritik öneme haiz tepeler birer birer ele geçirildi. Bundan sonra Afrin kent merkezine kadar olan mesafe daha süratli bir şekilde kat edilecektir.
Ordumuzun savunma hattını çökerterek açtığı ceplerin içerisinde kalan köyler çok fazla direnmeden PKK-PYD militanları tarafından daha gerideki savunma hattına, yani Afrin kent merkezine gitmek için terkedilecektir.
Merkeze doğru ilerleyiş hızlandıkça hem içeriden hem de dışarıdan homurtular, itirazlar ve engelleme çabaları da artacaktır. Bu süreçte CHP Afrin kent merkezine girilmesinden ve ÖSO'ya dönük itirazlardan daha kuvvetlilerini gündeme getirebilir. Sivil toplum örgütü veya meslek birliği görünümlü gayrı milli ve terör destekçisi unsurlar seslerini yükseltebilir.
Dışarıda ise Esed'e bağlı birliklerin Afrin'e girme çabasının benzerlerine tanık olabiliriz. Türkiye'yi oyalamak, dikkatini dağıtmak ve kararlılığını test etmek için farklı girişimler sahnelenebilir. Dahası Avrupa ülkelerinden ve Amerika'dan harekatın kapsamını ve süresini kısıtlama çağrıları da artabilir.
Bunların hepsine hazırlıklı olmak, kontrolü kaybetmemek ve morali yüksek tutmak lazım. Gün sonunda bu tür girişimlerin hiçbirisinin Türkiye'nin kararlılığı karşısında direnme imkanı yok. Yapılacak çağrılar da, kafa karıştırıcı hamleler de, oyalama taktikleri de askerimizin sahadaki ilerleyişini durduracak şeyler değil. Bilakis askerin Suriye'deki ilerleyişi bu türden çabaları boşa çıkartıyor. Esed'e bağlı birliklerin Afrin'e giriş tiyatrosu da bunun bir örneği oldu. Oldukça zayıf düşmüş rejim ordusunun PYD'ye hatırı sayılır bir destek göndermesi mümkün değildi. Ancak Türkiye'nin kararlılığını test etmek için böyle bir işe göstermelik de olsa giriştiler. Ve cevabını topçu atışı ile aldılar. Zor oyunu bir kez daha bozdu!
İTTİFAK MI, KOALİSYON MU?
AK Parti-MHP ittifakının yasal çerçevesi de netleşti. Muhalefet ise şu sıralar ittifak hakkında kafa karışıklığı oluşturmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile koalisyonlardan kurtulacağımız iddia edilmişti ama şimdi AK Parti ve MHP koalisyon kuruyor, diyorlar.
Öncelikle koalisyon seçimlerden sonra kurulur. Seçmen sandıkta oyunu verir, seçimlerden çıkan tabloya göre siyasi partiler hükümet için koalisyon kurarlar.
Ve çoğu zaman partilerin koalisyon tercihleri seçmeni memnun etmez. Seçmen kendisini yönetmesini istediği partiye oy verir ama o parti belki de kendisine oy veren seçmenin hiç istemediği bir parti ile koalisyon yapar. Siyasi tarihimiz seçmenin onaylamadığı koalisyon tercihlerinden dolayı takip eden seçimlerde oyu düşmüş partilerin örnekleri ile dolu.
Koalisyonların bir diğer sakıncası ise yürütmede istikrarsızlık oluşturması. Partiler arasındaki anlaşmazlıklardan dolayı hükümetlerin ömrü kısa olur. Kısır siyasi tartışmalar ve pazarlıklar hizmet yapılmasını engeller. Bakanlıklar gibi bürokrasi de partiler arasında bölüşülür. Amaç iyi hizmet sunmak değil bu paylaşımda partinin çıkarlarını korumaktır.
AK Parti ve MHP ittifakı bu iki yönden koalisyondan farklı. Süreç tamamen şeffaf bir şekilde seçmenin gözünün önünde cereyan ediyor. Partiler seçmenden ittifakın üyeleri olarak oy istiyorlar.
Seçmen bir bilinmezliğe değil açık seçik tanımlanmış bir birlikteliğe oy veriyor.
Daha önemlisi bu ittifakın bozulması durumunda ülkede bir istikrarsızlık ve hükümet krizi olmayacak. Cumhurbaşkanı'nın atadığı bakanlar görevlerine devam edecekler. İttifaktaki partilerden birisi yolunu diğerlerinden ayırırsa hükümet düşmeyecek. Türkiye bir belirsizliğe sürüklenmeyecek. Cumhurbaşkanı ve hükümet görevinin başında olmaya devam edecek.
[Takvim, 22 Şubat 2018]