Türkiye'nin Rusya ve İran'la Suriye krizinin çözümü noktasında aynı masanın etrafına oturması ve bir mutabakat metni imzalaması "Batı dünyasının tasfiye halindeki siyasal elitleri"nde hem bir şaşkınlık, hem bir öfke, hem de bir hayal kırıklığı yaratmış durumda.
Şaşkınlar çünkü Türkiye'nin 4 yıldır muhatap olduğu düşük yoğunluklu savaşa rağmen nasıl hâlâ ayakta durabildiği, dahası sahada mevzi kazanabildiğini anlayamıyorlar. Öfkeliler çünkü Türkiye'nin bölge ülkeleriyle ABD ve AB'nin yönlendirmeleri dışında ilişki kuruyor olmasını hazmedemiyorlar. Hayal kırıklığı içindeler çünkü Rusya ve Türkiye'nin arasını açmaya dönük onca girişim bir sonuç vermedi.
Batı medyasında oklar bugüne dek Türkiye'ye yöneldi, Türkiye'nin Batı'dan koptuğu, eksen değiştirdiği hikâyeleri anlatıldı. Sürdürülen dış politikanın modern Türkiye tarihinde ideolojik bir sapma olduğu, yanlış kimlik tercihleri dolayısıyla bu noktaya gelindiği iddia edildi. Kısacası suçlu ilan edilen Türkiye oldu! Ne var ki bu söylemsel saldırıların sahayı, siyasal eylemleri bırakalım belirlemeyi, etkileme gücü dahi olmadı. Türkiye, bütün maliyetlerine katlanarak bağımsız politika üretmeye devam etti.
ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerde radikal sayılabilecek ölçüde siyasal değişimler yaşanıyor. Sadece yönetici aktörlerde değil, yönetim felsefesinde de ciddi değişimler söz konusu. Bu değişime paralel biçimde "sorunun kaynağı"na ilişkin teşhislerde de farklılıklar görülmeye başlanıyor. Birçok alanda fatura sabık yönetimlere çıkarılıyor. Bu faturaların günden güne daha da kabaracağına emin olabilirsiniz.
Dün Washington Post "Obama yönetimi Nasıl Türkiye'yi Rusya'nın Kollarına İtti?" başlıklı bir haber yaptı. Haberde Türkiye'nin Moskova'da Suriye'nin geleceğine ilişkin bir yol haritası oluşturmak üzere Rusya ve İran'la bir araya gelmesi "bir dönüm" noktası olarak niteleniyor. Öte yandan bu toplantının Türkiye'nin bir NATO müttefiki olmasına rağmen Washington'dan uzaklaşıp Moskova'ya yakınlaştığını gösteren bir unsur olduğu ifade ediliyor.
Fakat o da ne? Bu kez suçlu "Erdoğan" değil! Washington Post bu manzaranın sorumlusu olarak Obama'yı gösteriyor. Ona göre Obama'nın Suriye başta olmak üzere Ortadoğu'daki başarısız politikaları Türkiye'yi ABD'den uzaklaştırdı. Gazete bir de yeni yönetime tavsiyede bulunuyor: "Göreve başlayacak Trump yönetimi, Rusya öncülüğünde Suriye için yürütülen diplomatik süreci başarı kabul edebilir. Ancak Türkiye'nin Batı ile ilişkisinin parçalanmasını anlaşmanın bir parçası kabul etmemelidir." Bence makul!
CNN Türk'te perşembe gecesi bir kez daha "Türkiye Batı'dan uzaklaşıyor", "Türkiye'nin yeni müttefikleri İran ve Rusya" algısı oluşturulmaya çalışıldı. O bayat "eksen değişimi" söylemi yeniden servis edildi. Batı'daki muadilleriniz de siz de şunu anlayın lütfen. Türkiye'nin öyle ya da böyle kendi bölgesindeki sorunları bölgede etkin aktörlerle ve bölge ülkeleriyle çözmekten başka bir şansı yok!
Karşımızda 2011'de İran'ı çevrelemek, İsrail'e alan açmak için Suriye'de bir yönetim değişikliği sağlamaya çalışan bir ABD yok. 2013'te Ukrayna'da yaptığı yanlışın bedelini ödemiş ve şu anda da Rusya'ya karşı kılını dahi kıpırdatmayı düşünmeyen bir ABD var. Libya'daki çöküş sonrasında ise Ortadoğu'dan çekilmeye karar vermiş bir ABD var. Türkiye, dünyanın nereden nereye doğru evrildiğini göremeyen, Batı dünyasındaki siyaset değişimini okuyamayan insanlara kulak vererek siyaset üretemez. Üretmemeli. Üretmiyor da çok şükür.
[Sabah, 24 Aralık 2016].