Son dönemde Afrika Boynuzu olarak adlandırılan bölge farklı ülkelerin dış politika faaliyetlerini yoğunlaştırmalarına sahne oluyor. Türkiye, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya ve Çin gibi ülkeler farklı motivasyon ve yöntemlerle bölgede aktif olmaya çalışıyor. Türkiye’nin Somali ile yakınla-şan ilişkileri, Çin ve Rusya gibi ülkelerin bu bölgede askeri üs kurma girişimleri ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin özellikle Somali ve Cibuti üzerinde etki sahibi olmaya çalışması bu gelişmelerden bazıları.
Bu ülkelerin bölgede etki sahibi olmaya çalışmalarının temelde birkaç nedeni var. Bunlardan ilki bölgenin, dünyanın en önemli deniz geçiş güzergahlarından birisi olan Aden Körfezi ve Bab-ül Mendeb boğazı boyunca uzanıyor olmasıdır. Bab-ül Mendeb’i önemli kılan unsur ise özellikle Asya ve Ortadoğu pazarları ile Avrupa arasındaki ticari faaliyetlerin büyük çoğunluğunun bu rota üzerinden gerçekleşmesidir. Dolayısıyla birçok ülke için bu bölgenin istikrar içerisinde olması hayati önem taşımaktadır.
Bölgeyi önemli kılan bir başka neden ise bu coğrafyanın yine Asya ve Ortadoğu’nun önde gelen ülkeleri tarafından Afrika pazarına önemli giriş noktalarından birisi olarak görülmesidir. Bu anlamda en yoğun faaliyet gösteren ülkelerin başında gelen Çin’in özellikle Etiyopya’daki yatırımları ve Rusya’nın bölge ülkeleriyle daha yakın ekonomik ve siyasi ilişkiler geliştirmeye çalışması bu durumun göstergesidir.
Üslerin yoğunlaşması
Afrika Boynuzu bölgesi stratejik anlamda da ciddi öneme sahiptir. Küresel ve bölgesel güçler nüfuz alanlarını daha geniş coğrafyalara yayabilmek amacıyla bu bölgede varlık göstermek istemektedir. Bu anlamda son dönemde dikkat çeken enstrümanların başında askeri üsler gelmektedir. Türkiye’nin yurtdışındaki en büyük askeri üssünü Somali’de açması, Cibuti’nin aralarında ABD, Fransa ve Çin’in bulunduğu birçok ülkenin askeri üslerine ev sahipliği yapması ve yine Rusya’nın Eritre ve Somali’de askeri üsler kurma yönünde girişimlerini yoğunlaştırması uluslararası güçlerin bölgeye yönelik stratejik hedeflere sahip olduklarını doğrulamaktadır.
Öte yandan bölge ülkelerinin bu dış aktörlere yönelik tepkileri farklı düzeylerde gerçekleşmektedir. Türkiye ve Katar’ın bölge ülkelerinin istikrar ve kalkınmasını merkeze alan politikaları takdirle karşılanırken, bölgeyi siyasi bir nüfuz alanı olarak gören ve bölge ülkelerinin istikrara yönelik endişelerini göz ardı eden BAE’nin bölgedeki faaliyetleri bu ülkeler tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Birleşik Arap Emirlikleri’nin Mogadişu yönetiminin onayını almadan ülkenin yarı-otonom bölgeleri olan Somaliland ve Puntland’ta askeri üsler kurma girişiminde bulunması ve yine Cibu-ti’de 2009’dan bu yana BAE merkezli DP World firması tarafından işletilen Doraleh Limanı’nın kasıtlı olarak kapasitesinin yüzde 50 altında bir oranla çalıştırılması, Abu Dabi’nin bölgede “istenmeyen” bir aktör haline gelmesine neden olmuştur.
Birleşik Arap Emirlikleri ile Somali arasında 2018’in başından itibaren siyasi krizin derinleşmesine neden olan sürece yakından bakmak faydalı olacaktır. Somali’nin önceki devlet başkanı Hasan Şeyh Mahmut döneminde BAE ile Mogadişu arasında yakınlaşan ilişkiler, 2017 yılında bu ülke-de yaşanan görev değişimiyle birlikte yerini gerginliğe bırakmıştır. Seçimlerde Somali Devlet başkanlığı görevine gelen Muhammed Abdullahi Muhammed Abu Dabi’nin Somali’nin ulusal egemenliğine saygı duymayan politikalarına karşı gelerek bu ülke ile ilişkilerde mesafeli bir yaklaşım be-nimsemesi iki ülke arasındaki gerginliğin kademeli olarak artmasına neden olmuştur.
Fermacu olarak bilinen Somali’nin yeni Devlet Başkanı, göreve gelişinin ardından BAE’nin Somaliland ve Puntland’ta askeri üs kurma girişimlerine tepki göstererek bu faaliyetlerin sonlandırılması konusunda açıklamalar yapmıştır. Fermacu’nun bu yaklaşımına karşı daha agresif bir tutum takınan BAE, özellikle Somaliland’taki yönetime açıktan destek vermeye başlayarak bölgenin bağımsızlık yolunda adımlar atmasını desteklemiştir. BAE’nin bu politikası Somali hükümetinin iki açıdan tepki göstermesine neden olmuştur. İlk olarak Abu Dabi’nin Somali hükümetinin rızasının aksine ülkenin yarı-otonom bölgesinde askeri üs kurması ulusal egemenliğin açık bir ihlali olarak görülmüştür. İkinci neden ise Somaliland’taki bu faaliyetler, bölgenin bağımsızlığına giden yoldaki adımlar olarak algılanmış ve bu durum ülkenin toprak bütünlüğüne doğrudan tehdit olarak değerlendirilmiştir.
Sular ısınıyor
BAE’nin Somaliland ve Puntland’taki faaliyetlerini sonlandırmaması üzerine Somali parlamentosu 2018’in Mart ayında aldığı bir kararla BAE’nin ülkedeki askeri üs ve liman işletme faaliyetlerini sonlandırmıştır. İki ülke arasındaki kriz Nisan ayında Somali güvenlik güçlerinin BAE’ye ait olan ve ülkeye yasadışı yollardan 9 milyon dolar nakit para taşıyan bir uçağa el koymasıyla zirve noktasına ulaşmıştır. Uçakta bulunan bu paranın ülkede hükümet karşıtı gruplara verileceğine dair iddiaların gündeme gelmesi Somali hükümetinin BAE’ye karşı daha sert bir tutum almasına neden olmuştur.
Gelinen noktada Somali ile tüm askeri işbirliklerini durduran BAE yönetimi, ülkede inşa ettiği Şeyh Zayed hastanesini kapatma kararı alarak Mogadişu yönetimine olan tepkisini göstermiştir. Bu noktada Abu Dabi’nin önümüzdeki dönemde de Somali’ye yönelik daha sert politikalar izleyeceği tahmin edilebilir.
Birleşik Arap Emirlikleri ile son dönemde gerginlik yaşayan bir başka ülke de Cibuti’dir. Ülkenin en önemli gelir kaynaklarından olan Doraleh Limanı’nı 2006 yılında yapılan anlaşmayla 30 yıllığına işletme hakkını alan BAE merkezli DP World firmasının ülkedeki faaliyetlerine son verilmesi kararı, Abu Dabi ile bu ülke arasında gerginliğe neden olmuştur. Cibuti hükümetinin bu kararı almasının arkasındaki temel neden ise DP World firma-sının limanın kapasitesini hiçbir zaman yüzde 50’den fazla çalıştırmaması olarak gösterilmektedir. DP World’ün bu politikasının arkasında ise Dubai limanının bölgedeki deniz taşımacılığında geri plana düşmemesi amacının yattığını belirtilmektedir.
Cibuti hükümetinin DP World ile 2006 yılında yapılan anlaşmanın o dönemde konuya müdahil olan bazı politikacıların yolsuzlukları nedeniyle ülke aleyhine olduğunu fark etmesi üzerine, anlaşmanın iptal edilmesine karar verilmiştir. Kararın ardından 2018’in Şubat ayında Cibuti hükümeti, DP World’ün ülkedeki faaliyetlerini sonlandırmasını istemiş ve limanın işletmesini millileştirmiştir.
Gelinen noktada Birleşik Arap Emirlikleri’nin Afrika Boynuzu bölgesindeki ülkelerle yaşadığı gerginliklerin arkasında birkaç temel nedenden bahsedilebilir. Bunlardan ilki BAE’nin bu ülkelerin ulusal meşruiyetlerine önem vermemesidir. İkinci neden bu ülkelerin özellikle Türkiye, Rusya ve Çin gibi ülkelerle daha yakın ilişkiler geliştirmeye başlamasıdır. Son olarak da BAE’nin bu bölgedeki politikalarının daha ziyade askeri amaçlar doğrultusunda gerçekleşmesi ve bölge ülkelerinin bu durumdan rahatsızlık duymaları Abu Dabi’ye yönelik olumsuz tutumların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Yaşanan bu siyasi krizlere dair daha genel bir değerlendirme ise bölgenin uluslararası siyasetin öne çıkan aktörleri tarafından hayati öneme sahip bir coğrafya olarak görüldüğüdür. Bu nedenle Afrika Boynuzu bölgesinin önümüzdeki dönemde bölgesel ve küresel güçlerin faaliyetlerine sahne olmaya devam edeceği söylenebilir. Bu noktada bölge ülkelerine yönelik politikalar geliştiren aktörlerin geleneksel ilişki biçimlerinden sıyrılarak, karşılıklı çıkarların gözetildiği, endişelerin dikkate alındığı ve stratejilerin uyumlulaştırıldığı bir düzlemde hareket etmeleri gerekmektedir. Her ne kadar siyasi anlamda kırılgan bir yapıya sahip olsalar da stratejik anlamda öneme sahip olduklarının farkında olan bu ülkeler, çok kutuplu dünya siyasetine entegre olma konusunda daha tecrübeli hale gelmiştir. Öyle ki bölgedeki en kapalı siyasi yapılardan birisi olan ve bazı uzmanlarca “Afrika’nın Kuzey Koresi” olarak tanımlanan Eritre dahi Rusya ve Çin gibi bölgede uzun dönemli politikalar hedefleyen küresel güçlerle ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır. Bu anlamda bir başka örnek de son dönemde Türkiye ve Katar’la yakın ilişkiler geliştiren Somali’nin Körfez bölgesinde 2017’nin Haziran ayında başlayan siyasi kriz sırasında kendisine yönelik Suudi Arabistan ve BAE tarafından uygulanan baskıya rağmen tarafsızlığını korumayı başarmasıdır.
[Star Açık Görüş, 28 Nisan 2018].