Afganistan halkı uzun yıllardan beri bir taraftan ABD işgalinin bir taraftan da Taliban gibi yerli silahlı örgütlerin yol açtığı sorunların kıskacında sıkışmış durumda. ABD işgali yaklaşık yirmi yılın sonunda yıkımdan başka bir sonuç üretmedi. Siyasi birliğe kavuşamamış, istikrarsız ve parçalı bir yapı var bugün Afganistan'da. Gelecek günlerde Afganistan'ı bekleyen ise maalesef "kötü veya daha kötü" arasındaki seçeneklerden ibaret gibi görünüyor.
ABD yönetimi 11 Eylül'de Afganistan'dan topyekûn çekileceğini açıkladı. Diğer yabancı ordular bu açıklama üzerine Afganistan'ı terk ettiler bile. Öte yandan ABD'nin Afganistan'dan çekilecek olmasının yaratacağı güç boşluğunu Taliban şimdiden doldurmaya başladı. Ülkenin büyük bir kesiminde Taliban kontrol sahibi oldu. Kandahar, Gazne, Herat gibi önemli bölgelerde Taliban tehdidi söz konusu. Afgan güvenlik güçlerinden yüzlerce kişi Tacikistan'a sığındı. Pek çok bölgenin savaşmadan teslim edildiği söyleniyor. İran, Tacikistan, Türkmenistan ve Pakistan sınırlarında kontrol büyük oranda Taliban'a geçti. Bu durum Taliban'a uluslararası bir aktör olma yolunda hatırı sayılır bir avantaj ve sınır geçişleri üzerinden ekonomik getiri sağlıyor.
Taliban'ın gücünü ve ülke toprakları üzerindeki kontrolünü artırmasıyla birlikte açılacak yeni sayfada İran'ın yaklaşımı da belirleyici olacak. Afganistan, İran için her zaman kendi hinterlandının bir parçası olarak görülmüştür. Hatta Afganistan üzerindeki İran iddiaları 19. yüzyılda İngiltere ve İran arasında savaşa sebep olmuştur. 1853'te İran'ın Herat'ı işgali üzerine Hindistan yolunu tehlike altında gören İngiltere, 1856'da İran'a savaş açmıştır. 1857 yılında Paris Anlaşması ile sonuçlanan savaş sonucunda İran Herat'ı terk etmek zorunda kalmıştır. İran o coğrafyadan çekilse bile tarih boyunca kurulan kültürel ortaklıkların devam ettiğini söylemek gerekmektedir. Bugün iki ülke de aynı dili konuşmaktadır. Dari denilen Afganistan'ın resmi dilinin İran'da konuşulan Farsçadan pek bir farkı yoktur. Ayrıca Afgan Müslümanlarının %10-15 civarını Şiiler oluşturmaktadır. Suriye iç savaşında Afganistan'dan bölgeye getirilen ve Fatimiyyun Tugayı adlı grubu oluşturan Afgan Şii savaşçılar, İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü tarafından koordine edilmiştir.
ABD'nin bölgeden çekilmesi Tahran yönetimi için ilk etapta iyi bir habermiş izlenimi uyandırsa da aslında durum göründüğünden daha karmaşık. İran için Afganistan düğümünün nasıl çözüleceği (ya da tam tersi) birkaç açıdan oldukça önemli. Öncelikle, İran ve Afganistan sınır komşuları oldukları için Tahran yönetimi sınırlarındaki her türden istikrarsızlığı ve askeri hareketliliği yakından takip etmek durumunda. Afganistan'da yaşanabilecek iç savaş türünden kötü senaryoların İran'ın sınır güvenliğini doğrudan tehdit etmesinin yanında DEAŞ vb. terör örgütlerinin güçlendirecek bir ortam yaratabileceği biliniyor. İkincisi, hâlihazırda 3 milyon Afgan mülteciye ev sahipliği yapan İran, yeni bir mülteci akınına karşı önlem almak zorunda. Üçüncüsü, İran'ın Afganistan ile olan ekonomik ilişkilerinden dolayı yeni oluşacak dengelerin Tahran tarafından doğru okunması ve şekillendirilmeye çalışılması gündeme gelecek. Dördüncüsü, Tahran yönetiminin Afganistan'daki yeni denklemde yer alması muhtemel diğer dış aktörlerin manevralarını dikkatle izlemesi gerekiyor. Aslında bu doğrultuda beklenildiği üzere İran basınında Türkiye'nin Afganistan siyasetini yerden yere vuran içerikler yayınlanmaya başladı bile.
Yukarıdaki ilk üç faktör göz önüne alındığında, Afganistan'daki gelişmelerin barış yerine savaş yönünde yaşandığı takdirde bundan en çok zarar görecek aktörlerin başında İran'ın geleceği anlaşılıyor. İran, Afganistan düğümüne Taliban ve Afgan hükümeti temsilcileri arasında arabuluculuk rolüne soyunarak yaklaştı. Aylardan beri Taliban temsilcileri ile görüşmeler yapan İranlı yetkililer, iki tarafın temsilcilerini geçtiğimiz günlerde Tahran'da bir araya getirdiler. İki taraf da görüşmelerde ilerleme kaydedildiğini söyledi. Yapılan açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla görüşmeler Tahran'ın arabuluculuğunda devam edecek. 1990'larda Kuzey İttifakı üzerinden açıkça ve 2001 sonrası ABD işgali sürecinde de zımnen Taliban ile karşı karşıya gelen İran için son günlerde yaşananlar ciddi bir diplomatik manevrayı işaret ediyor. İdeolojik anlamda iki tarafın birbirleriyle hiç ama hiç uyuşmadıkları bilinen bir gerçek. Üstelik Taliban hala İran'ın terör örgütleri listesinde bulunuyor. Buna rağmen yaşanan bu ciddi dönüşümü mümkün kılan, Afganistan'daki yeni tablonun İran'a çıkarabileceği faturadan başkası değil. Bu yüzden İran, bir taraftan silahların susmasını sağlamaya çalışırken diğer taraftan da bölgedeki aktörlerle olan irtibatını korumaya ve çeşitlendirmeye gayret ediyor.
İran dışında arabuluculuk faaliyetlerinde bulunan Rusya ve Katar gibi aktörler de bulunuyor. Taliban'ın artık uluslararası meşruiyet kazanmaya çok yakın olduğu, tam olarak meşruiyet kazanamasa bile konuya taraf tüm aktörler tarafından mutlaka muhatap alınması gerektiği gün gibi ortada. Eğer Afgan hükümeti ve Taliban arasındaki görüşmeler sonuç vermez de sert güç kullanımı rutin hale gelirse, İran için Suriye, Irak ve Yemen'in dışında bir de Afganistan cephesi açılacağa benziyor. İlk etapta İran'ın Fatimiyyun Tugaylarından faydalanmaya çalışacağı düşünülebilir. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif bu opsiyonu geçtiğimiz yılın Aralık ayında bir Afgan televizyonuyla yaptığı röportajda DEAŞ'a karşı bir formül olarak dile getirince Afganistan'da kıyamet kopmuş, hem Afgan hükümeti hem de Taliban Zarif'in açıklamalarına tepki göstermişti. Ancak bu ihtimal hala varlığını devam ettiriyor. Hangi senaryo gerçekleşirse gerçekleşsin yakın gelecekte İran'ın dış politika ajandasında Afganistan'ın tuttuğu yerin daha da büyüyeceği kesin.
[Sabah, 17 Temmuz 2020].