Zaten zoraki bir birliktelikti. Düne kadar söyledikleri ve yaptıkları ile bu ülkenin ortak “biz”inin parçası olmadığını defalarca gösterenler, 15 Temmuz gecesi sureti haktan gözükmek için yanımızda yer aldılar. Maneviyatımız, minarelerden yankılanan ezan ve salalar, vatan için şehadet arzusu, dinimiz ve Erdoğan’ın liderliği gibi 15 Temmuz gecesi milyonları sokağa döken ne varsa, özenle adını bile anmadan, yüzeysel bir demokrasi söyleminin arkasına sığınıp darbeye karşıymış gibi gözüktüler. Bal gibi biliyorduk, darbe girişiminin başını FETÖ’cüler değil de Kemalist subaylar çekseydi ve girişim başarılı olsaydı kimlerin selam duracağını. Niyet okumuyoruz, tecrübe ile sabit! Çok geriye gidip, 60’ı, 71’i veya 80’i hatırlamaya gerek yok. Daha dün, 2007’de Genelkurmay’ın e-muhtırasına karşı CHP’nin verdiği tepki ortada. Dönemim parti sözcüsü Mustafa Özyürek, muhtıranın yayınlanmasının hemen ardından telefonla TV’ye bağlanarak coşkulu ve sevinçli bir üslupla “bunun bir muhtıra olduğunu” ilan ediyordu. Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen muhtıranın altına imza attıklarını gururla söylerken, Genel Başkan Deniz Baykal ise muhtıradan hükümeti sorumlu tutuyordu.
27 Nisan 2007’den 15 Temmuz 2016’ya Türkiye çok mesafe katetti ama CHP hiç değişmedi. 15 Temmuz akşamı tanklar harekete geçmeden hemen önce, ordunun bir darbe yaparak yönetime el koyması, ortalama bir CHP’li siyasetçinin gönlünde yatan aslandı. Tüm Türkiye 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nü işgal eden tankların görüntüsüne bakıp ne olduğunu anlamaya çalışırken, “tecrübeli” CHP’li siyasetçilerin “inşallah bu sefer tamam” diyerek el ovuşturduğundan şüphem yok. Ama olmadı! Hevesleri kursaklarında kaldı. Olmayınca da CHP, tarihinde ilk defa darbe karşıtı oldu.
Milyonlar meydandaydı ama CHP yoktu. Kısıklı’da, Şehzadebaşı’nda, Vatan Caddesi’nde, Taksim’de CHP’liler vardı ama CHP yoktu. Çünkü CHP’lilerin bir kısmı, seçmen kimliğini aşıp “ortak vatan paydasında” toplumun geri kalanı ile bütünleşebilmişlerdi. Ancak CHP o malum CHP kimliğini aşamadı.
Aşamaz!
- Çünkü CHP Türkiye tarihindeki bütün askerî darbelere zemin hazırlamış ve destek olmuştur.
Aşamaz!
- Çünkü 15 Temmuz öncesi FETÖ ile mücadele sürecinde CHP’li vekiller örgütün yakın korumalığını yapmıştır.
Kılıçdaroğlu, Yenikapı Mitingi’ne istemeye istemeye katıldı. İlk kararı katılmamak yönündeydi ancak toplumsal tepkiden çekindiği için karar değiştirdi. Platforma çıkınca yapılmaması gereken bir konuşma yaptı, kurulabilecek en kötü cümleleri bilerek kurdu. Sonra KHK’lar üzerinden bir muhalefet geliştirmeye çalıştı. Devletin FETÖ’den arındırılmasının büyük bir titizlikle devam ettiğini bile bile, binlerce kişinin mercek altına alındığı soruşturmalarda kaçınılmaz olarak ortaya çıkan ve kısa sürede giderilen bireysel rahatsızlıkları gündeme taşıdı. Bütün art niyetine rağmen hayırlı bir işe vesile oldu. Kısa sürede etkili çalışan itiraz mekanizmaları kuruldu. Kılıçdaroğlu bu sefer Adil Öksüz’e sarıldı. Önce MİT ajanı olduğunu, korunduğunu iddia etti. Hatta elinde kesin deliller vardı. Sonra “öldürülmüş” olduğuna dair duyumlar ve dedikodulardan bahsetti. Darbe girişimi püskürtülmüş, devletin yeniden yapılandırılması söz konusuyken, Türkiye ciddi bir süreçten geçmekteyken “duyumlar ve dedikodular”. Doğrusu çok ciddiye alınır bir tutum!
Ve bugün, CHP Lozan’ı bahane ederek aradığı fırsatı buldu; “Yenikapı Ruhu buysa biz yokuz”...
Böyle olacağı belli olmasına rağmen sustuk. İnanmasak da belki CHP değişmiştir dedik. Öyle olmadığını bile bile darbe karşıtı olmuştur dedik. Gazi ve şehitlerimizin hatırına, onlara borçlu olduğumuz için gündelik siyasi tartışmalara girmeyelim istedik. Biz sözümüze sadık kaldık ve ‘Yenikapı Ruhu’nu hâlâ hissediyoruz. Yenikapı Ruhu dağılmadı, sadece CHP’nin orada olmadığı bir kez daha görüldü.
[Türkiye, 4 Ekim 2016]