SETA > Yorum |
Akıncı Üssü Davası nın FETÖ ile Mücadelede Önemi

Akıncı Üssü Davası’nın FETÖ ile Mücadelede Önemi

Akıncı Üssü Davası’nın önemi Akıncı Üssü'nde 15 Temmuz gecesinde yaşananların FETÖ'nün darbe girişiminin arkasında olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koymasından kaynaklanıyor.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye FETÖ ile uzun soluklu ve çetin bir mücadeleye girişti. Devlet kadrolarının FETÖ mensubu kişilerden arındırılması, insan ve finans kaynaklarının kurutulması ve mahkemelerde görülen davalar bu mücadelenin önemli sacayaklarını oluşturuyor. Davalar özelinde bakılırsa FETÖ'nün darbe girişimine ilişkin Türkiye genelinde onlarca ilde 200'e yakın dava görülüyor. Elbette darbe girişimi sırasında Genelkurmay Karargahında yaşanan eylemlere ilişkin "Genelkurmay Çatı Davası", Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesince görülen "Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Suikast Girişimi Davası" ve 1 Ağustos'ta Sincan'da görülmeye başlayan "Akıncı Üssü Davası"nın bu davalar arasında ön plana çıktığı söylenebilir.

DAVAYI FARKLI KILAN HUSUSLAR

Aslında Akıncı Üssü Davası'nın başlaması FETÖ ile mücadelede çok kritik bir merhaleye işaret ediyor. Bu davanın önemi Akıncı Üssü'nde 15 Temmuz gecesinde yaşananların FETÖ'nün darbe girişiminin arkasında olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koymasından kaynaklanıyor. Davanın önemini anlayabilmek açısından öncelikle belirtilebilecek hususlardan biri Akıncı Üssü'nün darbe girişiminin komuta merkezi işlevi görmesi. Hatırlanacağı gibi Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve bazı önemli generaller rehin alındıktan sonra bu üsse götürülmüş, halkın iradesinin tecelli ettiği TBMM'nin bombalanması emri Akıncı Üssü'nden verilmişti.

Akıncı Üssü Davası'nı önemli kılan diğer husus darbe girişiminin sivil ayağının 15 Temmuz gecesi en üst seviyede Akıncı Üssü'nde karşımıza çıkmış olmasıdır. Devletin içine sızmış FETÖ'cü hainler yıllar boyunca "imamlar bürokrasisi"ne (bir kamu görevlisinin kurum dışındaki informel bir hiyerarşik yapıda ilerleme isteği ve o yapıdaki üstten emir alması) göre hareket etmişlerdir. Ancak 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü'nde yaşananlar, FETÖ'cülerin formel bir hiyerarşik ilişki düzeninin dışında bambaşka bir ilişkiler ağına tabi olduklarını en çarpıcı şekilde bize göstermiştir. Örneğin Akıncı Üssü iddianamesinde 143. Filo kamera kayıtlarına dayalı olarak Tuğgeneral Hakan Evrim'in sivil sanıklardan Kemal Batmaz'ı başı ile selamlandığı yer almaktadır. Hiyerarşinin tavizsiz bir şekilde esas alındığı TSK içinde bunu gerçekleştirebilmişlerdir. Dolayısıyla bu davada darbe girişiminin askeri ve sivil kanadı birlikte yargılanıyor. Hava Kuvvetleri "imam"ı olduğu iddia edilen Adil Öksüz kaçmış olsa bile onunla aynı düzeyde bulunan sivil yönetici sanıklar bu davada hakim karşısına çıkıyor. Bu dava FETÖ'nün ilişkiler ağının ortaya çıkmasına katkı sağlıyor. Ayrıca bu dava FETÖ'nün örgütsel kabiliyeti ve Hava Kuvvetlerine ne derece sızdığına dair ipuçları veriyor.

Bu davayı önemli kılan bir diğer husus Akıncı Üssü'nde yaşananların "kontrollü darbe" iddialarını boşa düşürecek deliller teşkil etmesidir. Zaten Akıncı Üssü iddianamesi sivil yönetici sanıkların Akıncı Üssü'ndeki varlığını ve ilişkilerini, darbe girişimi sırasında gerçekleştirilen bombalama, rehin alma veya alçak uçuş gibi tüm eylemlerin faillerini ve darbe girişimindeki rollerini kayıt özellikli telefondan elde edilen tapeler, o geceye ait üsteki kamera görüntüleri, tanık ifadeleri, HTS kayıtları ve yurt dışı giriş-çıkış analizleri ile ortaya koyuyor. Dolayısıyla 143. Filo'da yaşananlar "kontrollü darbe" iddialarını mesnetsiz bırakacak kadar açık.

Bununla birlikte yeri gelmişken belirtilmelidir ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hulusi Akar, Başbakanlık ve TBMM gibi kurumların yanı sıra ana muhalefet partisi CHP de Akıncı Üssü Davası'na müdahillik talebinde bulunmuştur. Bir yandan "kontrollü darbe" söylemini dillendiren diğer yandan da müdahillik talebinde bulunan CHP'nin bu tutarsızlığı ortadan kaldırma adına kamuoyuna bir açıklama yapması gerekir.

TAKİP EDİLEN ÖRGÜTSEL STRATEJİ

FETÖ'cüler diğer davalarda olduğu gibi Akıncı Üssü Davası'nda da örgütsel bir strateji takip ederek hiçbir şeyi kabul etmiyorlar. Sürekli inkar ediyorlar. Savcılık ifadelerini unutuyorlar. Asla FETÖ mensubu başka bir isim vermiyorlar. Üç maymunu oynamaya dayalı tek tip bir savunma taktiği geliştiriyorlar. Örneğin sivil yönetici sanıkları Akıncı Üssü'ne arsa bakmaya, belgesel çekmeye gittiklerini; havalimanı görüntülerinin tesadüf olduğunu, birbirlerini tanımadıklarını, bilirkişi tarafından tespit edilen görüntülere rağmen o gece orada bulunanların kendileri olmadığını söylemeye devam ediyorlar.

Dahası taktiksel olarak şehit veya gazi yakınlarını tahrik etmeye gayret ediyorlar. Akıncı Üssü Davası'nın celselerinde şehit yakınları ile sanıklar arasında yaşanan gerginlik aslında bu tahriklerin bir sonucu. Ancak darbe girişimine dair gerçeklerin kamuoyuna daha etkin bir şekilde aktarılması için yargılama süreçlerinde vatandaşların soğukkanlı davranması gerekiyor. Akıncı Üssü Davası diğer tüm davalara temas eden ana davalardan biri. Bu nedenle davalara gölge düşürecek ve ileriye yönelik olarak FETÖ'cülerin eline malzeme verecek tutumlardan sakınılmalı ve bunlara dayalı olarak kamuoyu oluşturmalarına imkan verilmemelidir. Ayrıca siyasal partiler, milletvekilleri, sivil toplum örgütleri ve medya bu davayı yakından takip etmeli, darbe girişimine dair bilinmeyenlerin ortaya çıkması ve suçluların cezalandırılması için üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.

[Sabah, 12 Ağustos 2017].