Her terör olayının arkasında bir propaganda amacı vardır. Terör örgütleri gerçekleştirdikleri eylemle muktedir olduklarını, rakiplerinin canını yakabileceklerini ve düzeni sarsabileceklerini göstermeye gayret eder. Terörün kendi mantığı az çok böyle çalışır. Fakat terör olaylarının çıkaracağı krizler aslen devlet otoritesini ve toplum düzenini yıpratmayı hedef aldığından, böyle bir yıpranma durumundan herkes kendine fayda üretmeye gayret ediyor.
Tam bu çerçevede HDP'li yetkililer seçime az bir süre kala henüz failleri bile belli olmadan, bir saldırıyı kendi lehlerine bir propagandanın aracı haline getirmek istediler. 7 Haziran seçimi öncesi Diyarbakır patlamasının seçimde HDP'ye yaradığı fikrine dayalı bu tavır aslında bu patlamanın da HDP lehine sonuçlar üretmesi için kullanılacağı anlamına gelir.
Görünen o ki, HDP kendi seçmenini veya aldığı emanet oyları AK Parti ve özellikle Cumhurbaşkanı nefreti üzerinden tahkim etmek istiyor.
Kendisini muhafaza etmek için ötekini suçlamak zorunda olan bu dil fırsat buldukça her şekilde suçlayıcı olma yolunu seçecektir. Henüz failler ortada yokken ve hiçbir araştırma tamamlanmamışken bir siyasi parti liderinin olay yerinden devleti, hükümeti ve Cumhurbaşkanı'nı suçlu ilan etmesi başka türlü izah edilebilir bir durum değildir.
Bu bağlamda terör olaylarının hep algıya yönelik bir tarafı olduğunu akıldan çıkarmamak gerek. 'Terörü kim gerçekleştirirse gerçekleştirsin, o olay üzerinden söylemi şekillendirebilen taraf avantajlı hale gelebilir' diye bir inanış mevcuttur. Bu yolu izleyen HDP, AK Parti'yi hem Kürt halkına hem de Batı kamuoyuna karşı suçlu ilan etmenin peşinde olacaktır. Sürekli tekrarlanan bu tür söylemler zaman zaman alıcı da bulabiliyor. Yaygın bilgiler bile alt üst edilebiliyor. Kimin terörist kimin siyasal otorite olduğu arasındaki sert ve bilinen ayrım muğlaklaştırıldıkça teröristler için daha geniş kulvarlar açılmış oluyor.
[Sabah Perspektif, 17 Ekim 2015]