Seçimin hemen ardından "seçmen koalisyon istedi" ya da "seçmen erken seçim istedi" gibi yapılan genellemeler, siyasal bir gerçekliğe işaret etmemektedir. Seçmenler sandığa gidip oy verme davranışında bulunurken, seçimden sonra şu partiler koalisyon kursun, ya da hemen erken seçime gidilsin diye düşünmez. Ancak seçimin ardından ortaya çıkan tabloyu değerlendirerek, siyasal partilerin koalisyon kurma konusundaki açıklama ve davranışlarını anlamlandırmaya çalışarak oy verme davranışını yeniden şekillendirebilir, ya da önceki tutumunu devam ettirir. Seçimden bugüne gelinen noktada, koalisyon ihtimalleri gittikçe azalmakta ve erken seçim daha muhtemel hale gelmiş durumda. En son CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun da erken seçim ihtimalinin daha yüksek olduğunu açıklamasıyla tüm liderler erken seçimi işaret etmiş oldu. Ancak, koalisyon hükümeti seçeneğini en çok isteyen partinin CHP olduğu da bir gerçek.
Kılıçdaroğlu'nun, CHP'nin meşhur 14 ilkeden oluşan koalisyon şartnamesi içinde tek somut madde olan Cumhurbaşkanı ile ilgili konuyu, koalisyon görüşmelerinde gündeme getirmeyeceğini belirtmesi bu durumun en net göstergesi. Ayrıca, daha önce kırmızı çizgi olarak ileri sürdüğü konuları yumuşatmasını hatta gündemden düşürmesini de bu çerçevede görmek gerek.
7 Haziran seçiminde oyunu artıramayan CHP, yaşlı seçmen kitlesine sahip olan ve genç seçmenlerden en az oy alan partidir. CHP yöneticileri son yıllarda sürekli bir yenilenme ve arayış içerisinde olmasına rağmen, partinin oylarını belirli bir oranın üzerine bir türlü çıkaramamıştır. Bu anlamda denenmesi gereken son seçenek, iktidar olmanın avantajlarını ve imkânlarını kullanarak yeni seçmen kitlelerine ulaşmaktır. Çünkü çok uzun dönemdir iktidar olma kapasitesini kaybettiği için bürokrasi sınıfı başta olmak üzere, seçmen tabanı partiyi sahiplenme konusunda motivasyon eksikliği yaşamaktadır. Bu anlamda "iktidarın nimetleri"nin bu motivasyon eksikliğini gidermede bir sıçrama etkisi yaratacağı düşünülmektedir.
Diğer taraftan, geleneksel CHP seçmeninin parti etrafında kümelenmesini sağlayan, sol-Kemalist ideolojik unsurlar da artık yetmemektedir. Türkiye siyaseti bu anlamda dönüşmüş özellikle yeni seçmen kitlesinin iktidara karşı mobilizasyonunu sağlayan dinamikler farklılaşmıştır. Dolayısıyla da AK Parti'nin toplumsal etki alanını genişletme stratejisini durdurmak ve geriletmek için yapılan hat savunması, HDP etrafında bir proje temelinde şekillenmektedir. Bu açıdan bakıldığında da koalisyon ortağı olmanın getirisine karşı, bunu AK Parti ile yapmanın riskleri CHP'yi aynı zamanda bir ikilem içerisinde bırakmaktadır.
İşte tam da CHP'nin bu ikilemi, AK Parti ile muhtemel bir koalisyonun yürütülmesini zorlaştıracak en önemli dinamiktir. CHP koalisyon kuruluncaya kadar, makul bir siyaset izleyecek, ancak kurulduktan sonra koalisyonun tüm maliyetini AK Parti'ye yükleyecektir. Koalisyonla gerçekleştirilen her olumlu gelişme CHP hanesine yazılacaktır. Özellikle AK Parti karşıtı blok zaten 13 yıllık AK Parti politikalarını ancak CHP ile koalisyonun durdurabileceğini satın almış gözükmektedir. AK Parti politikalarını restore etme söylemiyle kurulacak bir koalisyona, AK Parti'nin nasıl evet diyebileceği de ayrı bir paradoks olarak karşımızda durmaktadır.
[Sabah Perspektif, 25 Temmuz 2015]