Yerel seçimlerle Türkiye’nin dış ve güvenlik politikası arasında doğrudan bir ilişki var mıdır?
İstanbul’un Ankara’nın ya da Erzurum ve Edirne’nin belediye başkanının hangi partiden olacağının belirleneceği seçimlerin dış politikayla ne ilgisi olabilir?
Diyarbakır’ın, Van’ın ve Hakkâri’nin belediye başkanının kim olacağını ortaya koyacak seçimlerin Türkiye’nin dış ve güvenlik politikası çizgisi açısından bir anlamı olabilir mi?
Aslında Batılı ülkelerde yerel yöneticilerin belirleneceği seçimler ülkenin genel dış politik sorunlarıyla en az ilgili seçimlerdir.
Parlamento seçimleri ya da cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucu ülkenin dış politikasını yönetmek üzere seçilen hükûmetler dış politikayı ve güvenlik politikasını şekillendirirler. Yerel seçimler sonucu belirlenen yöneticiler ise daha çok belediye hizmetleri ve yerel düzeydeki sosyal ve kültürel hizmetlerden sorumludurlar.
Batılı ülkelerde, yerel ve merkezî yönetimler arasındaki bu görev paylaşımını iktidar partileri de muhalefet partileri de bilirler ve seçim sonuçlarına buna göre anlam yüklerler.
Bazen iktidardaki bir parti yerel seçimlerde çok büyük oy kaybına uğrarsa, muhalefet partileri iktidar için ümitlenirler, ancak bunun için parlamento ya da başkanlık seçimlerini beklerler. Ülkelerini kaosa sürükleyecek meşruiyet tartışmalarından uzak dururlar.
İşte bu yüzden, Batılı ülkelerde yerel seçimler sadece yerel yöneticilerin belirlendiği seçimlerdir ve bu ülkelerin dış ve güvenlik politikaları açısından çok önemli değillerdir.
Muhalefetin, iktidarı sadece demokratik yollarla devirip ülkeyi yönetmeye talip olduğu ülkelerde durum böyledir.
Peki, Türkiye’de durum neden farklı?
Türkiye’deki iktidar ve ona oy veren kesimler neden yerel seçimlere yerelin ötesinde anlam yüklüyorlar?
Neden muhalefet partilerinin yerel seçim sonuçlarını suistimal ederek ülkede yeniden bir meşruiyet tartışması açıp ülkeyi kaosa sürükleyeceklerine dair endişeye sahipler?
Bu endişeler yersiz mi?
İki temel husus bu endişelerin yersiz olmadığını gösteriyor.
Birincisi, seçim sandıklarında AK Parti iktidarını deviremeyen muhalefetin demokrasi dışı yollara tevessül ettiğinin ya da bu yönde çaba harcayanlara verdiği desteğe dair örneklerin varlığı.
İkincisi ise, Türk dış ve güvenlik politikasına dair hayati meselelerde muhalefetin yaklaşımının ne olacağı meselesi. Mesela PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki varlığının ortadan kaldırılması konusunda ve Ankara’nın bağımsız dış politika arayışları çerçevesinde Washington ile yaşadığı gerginlikler konusunda ne düşünüyorlar?
Birinci konuyu biraz açalım.
2002 yılında seçimleri kazanıp iktidarı devraldığı günden beri AK Parti iktidarının meşruluğunu sürekli olarak tartışmaya açık tutan ve demokrasi dışı yollarla onu devirmeye çalışan kimdi?
Abdullah Gül’ün Meclis tarafından cumhurbaşkanı seçilmesi sırasında, AK Parti’ye karşı açılan kapatma davası döneminde, 27 Nisan Muhtırası ve Cumhuriyet mitingleri sırasında, Gezi Parkı isyanı, FETÖ’nün 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleri sırasında CHP ve diğer muhalefet partileri demokrasi ve hukukun üstünlüğünden yana mı tavır takındı? Yoksa demokratik seçimler yoluyla deviremedikleri iktidarı askerin, yargının, sokağın, FETÖ’nün ve maalesef hepsinin arkasındaki bir küresel aktörün devirmeye çalışmasına destek mi verdiler?
Muhalefet partilerinin Türkiye’de demokrasinin işleyişi konusunda sicili bu kadar bozuk olduğu için ülke siyasetini ilgilendiren her önemli dönemeçte “acaba bu defa da kaos ve istikrarsızlık çıkarmayı deneyerek iktidarı devirmeye çalışacaklar mı?” sorusu ve endişesi yeniden gündeme geliyor.
“Yok, bu defa artık iktidar değişikliği için genel seçimleri bekleyecekler, ülkeyi yeniden bir meşruiyet tartışmasına ve sonrasında sokak olaylarına sürüklemeye çalışmayacaklar, geçmişte olduğu gibi orduyu göreve çağırmak gibi demokratik olmayan yollara yönelmeyecekler” diyebiliyor muyuz?
Çıkıp açık yüreklilikle, “biz Türkiye’de iktidar değişimi için tek meşru yol olarak seçimleri görüyoruz, artık geçmişte olduğu gibi ordunun, yargının, sokak isyancılarının ve küresel aktörlerin AK Parti iktidarını devirmesinden medet ummayacağız ve geçmişteki bu tavrımızdan dolayı özür diliyoruz” deseler ve halkı da buna inandırsalar sorun kalmayacak aslında.
İşte o zaman yerel seçimler gerçekten yerel seçim havasında geçer.
[Türkiye, 27 Mart 2019].