Suriye krizi ile birlikte Sykes-Picot düzeni adına ne kadar aktör varsa turnusol testinden geçmiş oldu. Ortaya çıkan manzarada, kabaca, bir asır önce dağıtılan nöbet çizelgesinde, Türkiye dışında pozisyonunu veya rolünü değiştiren bir aktörün olmadığı ortaya çıktı. Mısır'da 3 Temmuz'da yaşanan darbe ise turnusol testini aşarak yeni bir bölgesel ve küresel siyasal röntgeni de ortaya çıkardı. Karşımızda oldukça sıkıntılı bir tablo bulunuyor. Bu tabloyu Arap isyanlarıyla beraber başlayan ve günlük tüketimin ötesine geçemeyen 'düztaban taktik okumalarla' ele alan yaklaşımların gürültüsünü aşarak değerlendirmek gerekiyor.
Suriye krizi hem bölgesel hem de küresel anlamda sürdürülemez ve kısa vadeli yeni bir eksenin ortaya çıkmasına yol açtı. Suriye'de krizle yüzleşmek yerine vekalet savaşlarını tercih eden aktörler sadece sorunun derinleşmesine yol açtılar. Suriye'de kendisini Esed'e mahkûm eden yaklaşım tarzı, istikrarlı bir şekilde Mısır'da da Sisi'ye mahkûm oldu. 'Esed-Sisi ekseni' hem aktörleri hem de küresel yansımaları açısından bizlere içinden geçmekte olduğumuz global krizi iyi anlatan örneklerden birisi durumunda. Suriye krizinde Rusya'nın pozisyonu ile Mısır darbesinde ABD'nin rolü; Baas katliamlarına verdiği destekle İran'ın pozisyonu ile Mısır darbesine kesenin ağzını açan Körfez'in rolü nevzuhur ekseni anlamamız için kilit rol oynayacak.
Esed-Sisi ekseninin bir geleceğinin olmadığını en başta mezkûr eksene müptela olanlar tarafından da biliniyor. Bu eksenin 'ara-eleman' unsurundan öteye bir role oturması imkânsız olan bölgesel aktörlerinin zaten böylesi bir sorumluluk almasını beklemek imkânsız. Ancak benzer bir yaklaşımı küresel müdahale gücüne sahip aktörler de sergileyince karşımıza global bir belirsizlik çıkıyor. Küresel ekonomipolitik sancıların da bir yansıması olan 'global belirsizlik ortamının' her anlamda riskleri artırdığını, yönetme kapasitesini düşürdüğünü, farklı kriz alanlarının oluşmasına sebep olduğunu ve en önemlisi siyaset üretimini imkansızlaştırdığını görmemiz gerekiyor. Ortaya çıkan bölgesel ve küresel siyasetsizliğin en belirgin unsurunu bizzat bölgemizde devletsizlik şeklinde yaşıyoruz. Eğer bu manzaraya 'istikrarlı devlet' ve 'kurucu siyaset üreten devlet' arayışını da dahil ederseniz ciddi bir bölgesel ve küresel devlet krizinden söz edebilirsiniz.
Bölgemizde Suriye başta olmak üzere fiilen hükümetsiz veya kaos halinde olan ülkeler tablosu tam bir felaket. Lübnan'da hükümet yok, Irak'ta varlığı yokluğundan daha iyi olmayan bir koalisyon, Mısır'da darbe hükümeti, Ürdün'de anlamsızlaşmış bir yönetim, Tunus ve Libya'da geçiş hükümetleri, Cezayir'de geçen yüzyılda yaşayan bir hükümet, Pakistan'da darbe ile seçim arasına sıkışmış yeni yönetim, Suud'da tam anlamıyla siyasal narkozda olan kraliyet, İsrail'de proje ile devlet olma arasında gidip gelen bir yapı, İran'da son iki yılını 'devlet krizi halinde' sembolik olarak tamamlayan Ahmedinecat sonrası yeni bir geçiş dönemi... Bunca 'iktidarsızlıktan' elle tutulur bir siyaset ortamı çıkması elbette kolay kolay mümkün değil. Bu bölgesel siyasal cari açığını nispeten tazmin etmesi beklenen Batı'da da durum çok iç açıcı değil. ABD yönetimi ekonomik krizin yaralarını sarmak üzere siyasi olarak daha fazla 'Amerika ile meşgul', güvenlik politikaları anlamında ise küresel bir eksen kayması sürecinde. AB ekonomik krizinin siyasi ve sosyal neticeler üretmenin eşiğine geldiğinin farkında.
Yukarıdaki kaos manzarasına dahil olmayan tek ülke ise Türkiye oldu. Türkiye yaptığı tercihin kısa vadede bedelini ödeyeceği muhakkaktır. Hem siyasetsizlik hem de devlet krizi yaşamadığı sürece orta vadede içinde bulunmayı tercih etmediği yeni eksenin kısa vadeli maliyetlerini tazmin etme potansiyelini güçlü bir şekilde korumaktadır. Bölge dışı aktörler açısından (ABD, AB, Rusya) Esed-Sisi ekseninde bulunmak hâlâ yönetilebilir bir maliyet durumundadır. Tam da bu sebepten dolayı statükonun krizlerini yeni düzenin risklerine tercih edebilmekteler. Bölgeden aktörlerin ise böylesi bir lüksü bulunmamaktadır. Bugün bölgemizde yapılan bütün tercihlerin doğrudan ve en ağır şekilde maliyetini her bir aktör orta vadede karşılamak zorundadır.
Eğer ortaya çıkan kaotik manzarada, 'Esed- Sisi ekseninin' sürdürülebilir olduğu iddia edilmiyorsa, içinde gelecek olan analizlerde bu eksenden uzak durmayı başaranlar olacağını da bilmemiz gerekiyor.
[Sabah Perspektif, 10 Ağustos 2013]