AK Parti iktidarı döneminde iç ve dış politikanın iç içe geçtiği bir süreci yaşadık. Suriye iç savaşına ve Mısır'daki Sisi darbesine yönelik politika ve söylemler Türkiye'nin kendi ideolojik çekişmelerinde ziyadesiyle yer aldı.
Gezi hareketliliğine Rabia seferberliği ile cevap verildi. Hükümetin "vizyoner, aktif ve çokboyutlu" dış politika iddiası aslında tüm Türkiye'yi dönüştürme hedefinin hem bir yansıması hem de dönüştürme aracıydı. Bütün bunlara rağmen, 7 Haziran seçimlerine giderken partilerin seçim beyannamelerindeki dış politika kısımları etkili bir gündem oluşturamadı.
Seçim gündemi dış politika vizyonlarından ziyade CHP ve HDP'nin uçuk ekonomik vaatlerinin tartışmasıyla yürüyeceğe benziyor. Kampanyaların ilerleyen haftalarında liderler arasında kimlik konuları etrafında polemikleri beklemek de mümkün. AK Parti seçim beyannamesi yeni Türkiye'nin kurulmasında değerlerle gerçekler, ilkelerle menfaatler arasında yaptığı senteze dayalı dış politika vizyonuna güveniyor. Bu vizyonu devam ettirme ve daha ileriye taşıma iddiasında. AK Parti'nin son dönem politikasını "mezhepçi, ideolojik, maceracı, hamasete dayalı" bulan CHP ise "yurtta sulh cihanda sulh" söylemini yeniden formüle etmiş durumda.
CHP'nin formülüne reaksiyoner bir dil hâkim. Bir yandan, "otoriter" iç siyaset eleştirisini "mezhepçi ve müdahaleci" dış politika suçlaması ile birleştiriyor. Böylece AK Parti dış politikası "dünyadan kopmak, yalnızlık ve Ortadoğululaşma" kavramları ile kodlanıyor. Diğer yandan AK Parti'nin aktif, çokboyutlu ve değer temelli dış politika vizyonuna benzer bir söylemi öne çıkarıyor: "CHP'nin yurttaş merkezli, değer temelli, çoğulcu, barışçı ve dünyaya açık, tutarlı politikaları, Türkiye'yi bölgesel barış, kalkınma ve demokrasi merkezi haline getirecektir."
İlginç şekilde bu söylem, laiklik temelinde "Ortadoğu'da model olma" önerisi ile sonuçlanıyor. CHP'nin model olma isteği bariz şekilde AK Parti'nin iddialı dış politikasına "pozitif" bir cevap verme kaygısı taşıyor. Sosyal demokrat değerleri, adaleti, çoğulculuğu ve işbirliğini vurgulasa da bu haliyle yine de "reaksiyoner" olmaktan kurtulamıyor. Zira CHP'nin önerisi aslında Türkiye'nin aktif Ortadoğu politikasından "onurlu geri çekiliş" anlamına geliyor.
Bu model önerisinin iki çelişkisi var. İlki, Ortadoğu'nun bugünkü rekabetçi ve kaotik ortamında hem Türkiye'nin etrafındaki sorunlardan kaçabileceğini varsayıyor hem de bölgeye barış getirmeyi vaat ediyor. Bu varsayımın zaafı bölgesel siyaseti iyi analiz edememekten kaynaklanıyor. Bölgedeki siyasal denklemler "uluslararası toplumla güvenlik konularında işbirliği içinde olmak" gibi itiraz edilemez kabullerle yürümüyor.
İran ve S. Arabistan gibi bölgesel güçlerin vekalet savaşlarının henüz sınırlarına ulaşmadığı bir aşamadayız. ABD'nin Obama döneminde George Friedman'ın işaret ettiği "yeni bir imparatorluk" politikasına yöneldiği gözlerden kaçırılmamalı. Bölgesel ve yerel güçlerin birbiri ile çatışmasına olanak tanıyan bir yaklaşım bu. Bu politika sayesinde hem İran ile nükleer müzakerelerde anlaşarak bu ülkenin nüfuzunu artırmasının önünü açabiliyor hem de Yemen'de Suud'un müdahalesine destek verebiliyor. Dolayısıyla, bölgedeki dinamik ve çok yönlü güç çatışmalarını göğüslemekten kaçınmak sorunları çözmüyor.
İkincisi, Türkiye'nin aktif Ortadoğu politikasından "geri çekiliş" bö
CHP'nin Dış Politikada "Model" Önerisi
Türkiye'nin aktif Ortadoğu politikasından "geri çekiliş" bölgesel ittifaklar ve angajmanlarda kayıplara sebep olacaktır.
Paylaş
Etiketler »
İlgili Yazılar