ABD Başkanlık seçimleri yaklaştıkça uluslararası siyaset ve dengeler, yeni başkanın kim olacağı ve olası dış politika vizyonuyla yakından ilgilenir. Bu noktada analistleri rahatlatan unsurların başında ise mevcut adayların geçmiş yönetimlerde Başkan ya da Başkan yardımcısı görevlerinde bulunması gelmektedir.
Suriye dosyasına bakıldığında 5 Mart 2020'de Türkiye ile Rusya arasında imzalanan mutabakatın ardından toprak değişiminin yaşanmadığı dört yılı aşkın bir süre geride bırakılmıştır. Bu durum aslında Suriye'de yeni bir dönemin başladığını da göstermektedir. Geçtiğimiz bu yıllar, dondurulmuş çatışma niteliğinde kabul edilebilir. Mevcut siyasi pozisyonlarda da bu durumun devam etmesi öngörülebilir.
Ancak bu noktada ABD Başkanlık seçim sonuçlarının kırılma etkisi yaratabilir. Kırılmayı yaratacak tek aktörün ise Cumhuriyetçi aday Donald Trump olduğu bilinmektedir. Nitekim Trump, geçmiş başkanlık döneminde de Suriye'den çekilmeyi, hatta bitmeyen savaşları bitirmeyi vaat etmekteydi. Hatırlanacağı üzere başkanlık süresince de Suriye'den çekilmeye karar verse de başta CENTCOM olmak üzere ABD'deki "müesses nizamın" Suriye'den çekilmek bir yana o dönemde asker artırdığını göstermektedir. Nitekim döneme şahitlik eden ABD eski Suriye Büyükelçisi James Jeffrey, bu durumu açıkça ifade etmiştir.
Yine Donald Trump döneminde Afganistan'dan da geri çekilmenin gündeme geldiğini hatırlıyoruz. Nihayetinde Joe Biden döneminde de olsa ABD, Afganistan'dan geri çekildi. Hatta son dönemde Irak ve Suriye'den de geri çekilme tartışmasının alevlendiğini de biliyoruz. Donald Trump'ın başkan adaylığı süresince Suriye ve Irak'tan çekilmeyi bir propaganda malzemesi haline getirmesi öncesinde, bu tartışma kamuoyu yoklaması olarak da görülebilir. Ancak şu gerçek önümüzde duruyor; ABD'nin Suriye ve Irak politikası ve hatta bölgedeki askeri varlığı tartışma konusu olmayı sürdürecek.
Kamala Harris'in seçilmesi durumunda ise "müesses nizam" ile birlikte daha uyumlu bir sürecin devam etmesi muhtemel görünüyor ve bekleniyor. ABD'nin Çin'e odaklanma süreci neticesinde Ortadoğu'da varlığını azaltması beklense de Irak ve Suriye'deki varlıkları yalnızca ABD'nin ulusal çıkarları için değil, İsrail'in güvenliği noktasında da ele alınmalıdır. Nitekim hem Irak'ta hem de Suriye'de İsrail ile müttefik unsurların inşa edilmesi ve güvenliklerinin sağlanması ABD'nin bölgesel yaklaşımının bir parçası. Irak'ta IKBY ile bu süreç sağlanırken Suriye'de ise PKK/YPG'nin varlığı ve bir yönetim inşa süreci bunu ortaya koymaktadır. ABD, her geçen sözde "Özerk Yönetim" adı altında "devletleşme" projesini tüm yönleriyle destekliyor. Sonuç olarak Harris'in seçilmesi durumunda statükonun devam etmesi ve dolayısıyla PKK/YPG'nin Suriye'de devletleşme çabalarını sürdürmesi beklenebilir.
Irak'tan farklı olarak, Suriye'de "Kürt Bölgesi" inşa etmek ABD için oldukça zor bir süreç. Türkiye'nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK/YPG'nin orada varlık gösteriyor olması başlı başına en büyük sorunlardan biri olarak görülebilir. Nitekim aktif çatışmalar dursa da Türkiye, SİHA operasyonlar başta olmak üzere terör örgütünü her an hedef almayı sürdürüyor. Dolayısıyla istikrarlı bir düzen bulunmuyor.
Bunun yanı sıra bölgenin demografik yapısı, yaklaşık yüzde 85-90 oranında Araplardan oluşuyor. Kürtler azınlık konumunda olmakla birlikte Kürt nüfusu yalnızca M4 otoyolunun kuzeyinde yer alıyor. Menbiç, Rakka, Ayn İsa, Tabka, Haseke ve Deyrizor gibi kentler geniş coğrafyaları ve baskın Arap nüfuslarıyla ön plana çıkmaktadır.
PKK'nın da Kürtler arasında desteğinin düşük olduğu hesaba katıldığında, bugünkü PKK/YPG yönetimini bir azınlık diktası olarak nitelendirebiliriz. Başta Deyrizor ve Menbiç olmak üzere nüfuslarını muhafaza eden ve PKK/YPG yönetimi ile sorun yaşayan Araplar, sıklıkla PKK/YPG ile karşı karşıya geliyor. Geçtiğimiz yıllarda başlayan aşiret isyanları, bugünlerde de yer yer kendi göstererek devam ediyor.
Tüm bunlarla birlikte PKK, bölgeyi Kandil'den gönderilen kadrolarla yönetmeyi tercih ediyor. Her ne kadar görüntüde yerel figürler yönetici olarak yer alsa da tüm saha kaynakları esas yöneticilerin Kandil kadroları olduğunu ifade etmektedir.
Sonuç olarak bakıldığında ABD Başkanlık seçimleri her ne kadar Suriye'yi ve dolayısıyla Türkiye'nin PKK/YPG ile mücadelesini etkileyecek olsa da temel bazı sorunların aşılmamasının oldukça zorlu olduğu görülmektedir. Demografi, coğrafya, PKK'nın örgütçü zihniyeti ve Türkiye'nin terörle mücadele kararlılığı, PKK'nın en büyük meydan okumasıdır. Tüm bunların yanında bölge halkına gerçekleştirmiş olduğu zulüm ve işkence düzeni ise ayrıca zihinlerde yer almaktadır.
Tüm bunlara rağmen Donald Trump'ın seçilmesiyle birlikte Suriye'den çekilmenin hızlanabileceğine yönelik bir algı mevcuttur. İsrail'in başta Hamas, Hizbullah ve İran ile girdiği bu çatışma ortamı düşünüldüğünde Trump'ın Irak ve Suriye'den çekilmesinin doğrudan İsrail'in güvenliğini tehlikeye atması muhtemel olduğu için geri çekilmenin kısa sürede hayata geçmemesi beklenmemelidir. Bunun yanında yine yukarıda değinilen İsrail'in uzun vadeli hedefleri doğrultusunda da ABD'nin PKK/YPG projesinden kolayca vazgeçmesi zor görünmektedir. Bu nedenle başkanlar değişse de ABD'nin Ortadoğu'ya yaklaşımı, İsrail'in güvenliği merkezli olduğu sürece yeni bir düzen ihdas etmenin zorlukları bulunmaktadır.
[Sabah, 14 Eylül 2024]