Son bir ay içerisinde yaşanan gelişmelerden anlaşılacağı üzere Amerikan seçimleri küresel siyaset üzerinde son derece etkili sonuçlar doğurmaktadır. ABD'de başkanlık seçimlerini kazanan Joe Biden'ın dış politika tercihlerinin nasıl şekilleneceğine dair izlenimler genellikle seçim sürecindeki söylemleri baz alınarak değerlendirilmektedir. Bu sebeple Biden'ın başkanlık koltuğuna oturduğunda Amerika'nın yeni dış politika vizyonuna dair diğer devletlerin üç aşağı beş yukarı belli öngörüleri mevcut olduğu söylemek mümkündür. Özellikle Ortadoğu'da yer alan aktörler için Washington'ın politikaları son derece önemlidir. Uluslararası sistemin başat gücü olarak ABD'nin atacağı adımlar elbette ki Ortadoğu'da taşların yerinden oynamasına neden olacaktır.
Suudi Arabistan yönetiminin Biden dönemine hazırlık yapmaya çalışan aktörlerin başında geldiği açıkça görülmektedir. Biden seçim sürecinde dış politikaya dair çizdiği çerçevede Riyad yönetimini endişelendirecek açıklamalarda bulundu. Genel olarak Obama dönemi ile uyumlu bir dış politika sergilemesi beklenen Biden'ın, Suudi Arabistan üzerinde baskı kuracağına neredeyse kesin gözüyle bakılmaktadır. Obama döneminde ABD-Körfez ülkeleri ilişkileri tarihinin en zor günlerini yaşayan Suudi Arabistan yönetimi bu riskli projeksiyon karşısında şimdiden alternatif politikalar üretme çabasına girdiği görülmektedir. Eğer Obama mirası devam edecekse en öncelikli maddelerden birisi İran nükleer anlaşmasının yeniden gündeme gelmesi olacaktır. Ki bu yönde Biden'ın birçok açıklaması olduğu göz önünde tutulmalıdır. Dolayısıyla Riyad açısından İran tehdidinin yeniden yükselişe geçtiği ve bununla birlikte ABD ile stratejik işbirliğinin zayıflayacağı bir sürecin eş zamanlı olarak yaşanması durumu söz konusudur.
Riyad'ın önündeki seçenekler neler?
Biden ile birlikte İran'ın tekrar bölgesel düzlemde önünün açılması hiç kuşkusuz Suudi Arabistan için en kötü senaryolardan bir tanesidir. Basit bir şekilde söylemek gerekirse İran tehdidi karşısında aslında Suudi Arabistan'ın önünde iki seçenekten başka alternatif çözüm gözükmüyor. Birincisi Suudi Arabistan'ın tıpkı Başkan Trump döneminde olduğu gibi İsrail-BAE hattı ile aynı çizgide kalmasıdır. İkinci seçenek ise Türkiye ile yakınlaşma sürecine girilmesidir. Bölgesel güç dengesine bakıldığında Riyad'ın bu iki seçenek dışında kendisine alan açacak herhangi bir eksenin bulunmadığını söylemek mümkündür.
Yukarıda belirtilen iki seçeneğin Suudi Arabistan için meydana getireceği maliyetler ve fırsatlar ise İran tehdidi karşısında Riyad'ın ulusal güvenliğini doğrudan etkileyecektir. Dolayısıyla bu iki tercih arasında Suudi Arabistan'ın ulusal güvenliği için ne tür riskler ve fırsatlar bulunduğuna daha yakından bakılması icap etmektedir.
Yeni dönemde İsrail-BAE ekseni içerisinde yer almanın Suudi Arabistan açısından risk ve maliyeti yüksek bir tercih olduğunu söyleyebiliriz. İsrail ile BAE arasında ilişkilerin resmileştirilmesiyle birlikte benzer sürecin Suudi Arabistan ile gerçekleştirilmesi noktasında beklentiler yüksekti. Ancak bazı sembolik girişimler olsa da henüz bu yönde atılmış bir adım mevcut değil. Riyad'ın nihai kararını vermek için bazı kısıtların aşılması mı bekleniyor yoksa İsrail ile resmi ilişki kurulmasının meydana getireceği maliyetler bu yönde bir politikayı zora mı sokuyor soruları bu anlamda önem arz etmektedir. Muhtemelen Riyad yönetimi, Arap halklarından gelecek tepkiden ciddi anlamda rahatsızlık duymaktadır. Bununla birlikte Riyad'ın bu eksende BAE'nin peşinden giden bir aktör görüntüsü Suudi Arabistan'ın Körfez'in büyük gücü statüsüne halel getirdiği şeklinde değerlendirilmektedir. Son olarak Biden döneminde İsrail-BAE hattının üreteceği yeni maliyetler Suudi Arabistan'ı endişelendirmektedir. Zira tıpkı Obama dönemindeki gibi bölgede İran'ın uysal bir aktör olmadığını göstermek ve İran'ı radikalize etmek için İsrail'in çeşitli hamlelerde bulunacağı aşikar. İşte bu hamlelere İran tarafından verilecek cevapların (2019'da petrol rafinelerinin vurulması örneğinde görüleceği üzere) Suudi Arabistan'a yönelmesi yüksek bir ihtimaldir. Bu açıdan bakıldığında Riyad yönetimi, yeni dönemde Biden'ın baskıcı politikalarının yanı sıra İran'ın bölgede dengelenmesi noktasında İsrail-BAE hattını pek iyi bir tercih olarak değerlendirmemesi muhtemeldir.
İkinci seçenek ise Türkiye'dir. Geleneksel olarak bölgede İran gücünün yükselişe geçtiği dönemlerde Suudi Arabistan Türkiye ile yakınlaşma yolunu tercih etmiştir. 1979 devrimi sonrası ve 2006 ile 2015'te Riyad yönetiminin İran tehdidini dengelemek adına Ankara ile ilişkileri geliştirmeye çalışmıştır. Biden'ın ABD başkanı olarak seçilmesinin ardından benzeri bir yakınlaşma çabası içerisine giren Suudi yönetimi Türkiye ile ilgili son dönemde ardı ardına olumlu sinyaller vermektedir. Keza Kuveyt'in arabuluculuğunda Katar ile 2017'de başlayan gerilimi sona erdirmek adına son derece pozitif gelişmeler yaşandığını söylemek mümkündür.
Suudi Arabistan açısından Türkiye ile yakınlaşmanın kazançları maliyetlerinden daha fazla olduğunu ifade etmek mümkündür. Riyad yönetimi açısından bölgesel güç dengesinden Biden'ın Riyad'ı izole etme çabalarına ve Körfez içerisinde Suudi Arabistan'ın konumunu korumasına kadar birçok başlıkta Türkiye ile yakınlaşma sürecinin daha fazla getiri sağlaması kuvvetle muhtemeldir.
[Sabah, 12 Aralık 2020].