ABD II. Obama dönemine de İsrail'in Gazze'ye saldırılarıyla girdi. I. Obama döneminde Gazze'de yaşanan katliama henüz taç giymediği gerekçesiyle yorum bile yapmaktan imtina eden Obama; II. Başkanlık döneminde hem İsrail'in Gazze'ye saldırısı hem de Filistin'in BM'de tanınma sürecinde menfi bir pozisyon alarak başladı.
Özellikle BM'deki oylama sırasında hem Susan Rice hem de Hillary Clinton'un yaptığı konuşmalar ABD'ye dair yeni bir muhasebenin özeti gibiydi. Her iki isim de Filistin kararını 'ters tepen' ve 'talihsiz' olarak nitelerken, ABD'nin yıllardır Ortadoğu'ya dair dış politikasını özetlediklerinin pek farkında değillerdi.
Evet, yıllardır ABD'nin Ortadoğu'da geliştirdiği dış politikadan 'ters tepmeyen' ve 'talihsiz olmayan' bir örnek hatırlamamız mümkün müdür? Bu sualin cevabı herhâlde çok karmaşık değil.
ABD, 1990'ları domine eden Demokrat Partili yılların ardından milenyumla beraber Cumhuriyetçi iktidara, on yıl önce, Clinton'a karşı seçimleri kaybeden Bush'un oğluyla merhaba dedi. 11 Eylül'le birlikte neocon ekibin aklının ucundan bile geçiremeyeceği bir siyasal imkân ortaya çıktı. Mezkûr imkânı 'Amerikan imparatorluğu'nun bile taşıyamayacağı kadar misyoner bir politika ile kullanmaya kalkan neocon yönetim ciddi bir enkazla iktidarını tekrar demokratlara teslim etmek zorunda kaldı. Obama ortaya çıkan enkazı kaldırmak yerine "Amerika'ya yönelmek" zorunda kaldı. Bu anlamda I. Obama dönemi ABD açısından 'küresel misyon', 'Post-Amerika', 'yeni güçler dengesi' ve 'İmparatorluğun sonu' tartışmalarının zirve yaptığı yıllar olarak geçti. Amerikan 'kurucu aklının' neoconlar marifetiyle hoyratça kullanılmasıyla Amerikan menşeli herhangi bir proaktif politika baştan mahkûm edilmişti.
I. Obama döneminde yaşanan bu gelişme beraberinde ABD'nin küresel rolü tartışmalarını da yoğunlaştırdı.
Bu durum elbette salt siyasi pozisyonlarla alakalı değildi. Meselenin can alıcı noktasında ekonomik sebepler bulunmaktaydı. 20 trilyon dolar milli borç yüküyle, ABD'nin her yeni fiili dış politika kampanyası neredeyse %40 borçla finanse edilmek durumunda. Obama döneminde 'Amerikan çekimserliği ya da kararsızlığı' şeklinde nitelendirilen 'geri duruş' siyasetinin temelinde salt 'siyasi kurucu akıl yoksunluğu' bulunmamakta; aynı zamanda ABD'nin her proaktif müdahaleciliğinin, 1 dolar maliyetinin 40 sentinin borçlanma yoluyla yapılması ihtiyacıdır. İkinci dönemini daha fazla 'Amerika' ve çok daha az 'dünya' diyerek kazanan Obama'nın, 2016 ABD seçimlerine daha fazla dünya gündemli bir miras bırakması için de gerçekçi bir siyasi zemin bulunmamaktır. Dolayısıyla önümüzdeki Obama döneminde de ülke içi sorunları öncelemek zorunda olan bir Amerikan yönetimi göreceğiz.
II. OBAMA DÖNEMİ
Obama'nın ülke içine yönelmeyeceği bir senaryoda ise I. döneminde fiili olarak neredeyse hiç bulaşmadığı kaynayan Akdeniz, Asya 'Eksen Kayması' politikasının hâlâ belirsiz yapısı, kriz içindeki Avrupa, ABD'yi beklemektedir. Afganistan'dan tamamen çekilme sürecinin tamamlandığı senaryoda ise ABD'nin proaktif ve maliyet gerektiren bir politika izlemesi için gerçekçi bir zemin bulunmamaktadır. Yeni güvenlik takımı John Brennan, Chuck Hagel ve John Kerry ile I. Obama dönemine göre daha düşük yoğunluklu ve 'arkadan izleyen' bir politikanın işaretlerini veren ABD'nin, II. Dünya Savaşı öncesi Britanya'nın sessiz çekilişine benzer bir strateji izleyip izlemeyeceği ise hala muğlak. ABD önümüzdeki dönemi bir hazırlık ve toparlanma dönemi olarak da değerlendirme şansına hala sahip. Doğal gaz devrimiyle birlikte enerji ihracatçısına dönüşen, Avrupa'ya göre hala canlı bir ekonomiye ve insan sermayesine sahip olan ABD'nin 'kurucu akıl' travmasını aştığı takdirde belirleyici ana güç olma imkânı hâlâ mevcuttur.
Obama döneminin en tartışmalı dış politika konusu 'insansız hava araçları' (İHA'lar) olmuştu. II. Obama döneminde, ABD'nin dış politikadaki tek proaktif adımı İHA'lar düzeyinde kalmaya devam edebilir. İHA'lar üzerinden dünyaya müdahil olan ABD ise realist 'gözlemci politikası' ile Cumhuriyetçi 'kurucu siyaset' arasında sıkışmaya devam edecektir. Ülke içinde ise son seçimlerin de ortaya çıkardığı üzere, ABD siyaset sosyolojisinde yaşanan derin kırılma bir WASP müdahalesine maruz kalmazsa 'öteki'den elit üretmeye devam edecek demektir. Bu durum ise bizi 'dünyanın daha az Amerika' ile 'Amerika'nın daha az dünya' makasında kalmasıyla karşı karşıya bırakacak. Aynı dönemde kurucu bir akıl ile proaktif başarılı politika izleyen aktörlerin şimdiden mesafe kaydedeceğini söylememiz yanlış olmaz.