Dün sabaha karşı Amerika Birleşik Devletleri’nin, Doğu Akdeniz’deki savaş gemilerinden fırlattığı 59 Tomahawk füzesiyle Suriye rejiminin Humus vilayetindeki Şayrat hava üssünü vurması şüphesiz çok önemli bir gelişmeydi. Washington yönetimi, vurulan askerî tesisin salı günü Han Şeyhun’a yönelik kimyasal gaz saldırısını gerçekleştiren uçakların üssü olduğunu açıkladı. Bu saldırının gerçekleşmiş olması, başta Washington’un bundan sonraki Suriye politikasının nasıl gelişeceği olmak üzere, birçok konuda soru işaretlerinin oluşmasına yol açtı.
Şimdi bu soruları soralım ve cevaplarını arayalım.
Öncelikle bu saldırının Amerikan yönetiminin Suriye politikası açısından bir dönüşüme işaret edip etmediği sorusunun cevabını aramak gerekiyor. Trump yönetiminin Obama dönemindeki Suriye politikasını devam ettirip ettirmeyeceği cevabı en fazla merak edilen soruların başında geliyordu. Trump’ın Putin ile yakın bağları olduğu ileri sürülerek, Suriye konusunda Rusya’yı rahatsız edecek bir çizgiye kaymayacağı yorumları yapılıyordu.
Ancak şimdi Trump yönetimi, Esad’ın askerî tesislerine doğrudan saldırarak Rusya’yı rahatsız eden bir adım atmış oldu. Bu saldırının sadece insani kaygılarla gerçekleştirilmiş bir eylem olduğunu ileri sürmek doğru olmayacaktır. Yeni Amerikan yönetimi, Obama yönetiminden farklı olarak, Suriye konusunda sadece PYD ve DEAŞ konularına ilgi göstermekle kalmayacağını, aynı zamanda Esad yönetimi ile Muhalifler arasındaki mücadeleye de gerektiğinde müdahale edeceğinin işaretini vermiş oldu.
Şimdilik bu müdahalenin bundan sonraki adımlarının ne olacağı konusu belirsiz gözüküyor, ancak Trump yönetimi, Obama’dan farklı olarak, Suriye konusunda çizdiği kırmızı çizgileri korumak için Rusya’yı da rahatsız edecek şekilde adımlar atabileceğini göstermiş oldu. Daha da önemlisi, bu kırmızı çizgilerin bundan sonraki muhtemel ihlallerinde de müdahale etme konusunda kendisini bağlamış oldu. Bu durum, Amerikan yönetiminin bundan sonra kendisi istemese de Suriye iç savaşına çekilebileceğini gösteriyor. Artık ABD’nin Suriye politikasını DEAŞ’a karşı mücadele ve PYD’ye destek çerçevesiyle sınırlı tutma şansı oldukça zayıflamıştır.
Sorulması gereken ikinci soru, Amerikan müdahalesinin Esad yanlısı cephe açısından ne anlama geldiği ve özellikle Rusya’nın bundan sonraki tutumunun ne olacağıdır. Moskova açısından bakıldığında, müttefiki Esad’ı doğrudan hedef alan bu ABD saldırısı Suriye’de kurmaya çalıştığı iki şeyi doğrudan hedef almaktadır.
İlk olarak, bu saldırı Rusya’nın Suriye’de kurduğu hava savunma sisteminin ABD karşısında hiçbir işe yaramadığını gösterdi. Amerikalılar istedikleri zaman Suriye’de Putin’in müttefiklerini de vurabiliyorlar. Aslında İsrail bunu uzun zamandır yapıyordu. Putin, Amerikan saldırısıyla birlikte Suriye’deki sınırlarını görmüş oldu. ABD’den gelebilecek olan bu tür saldırılar durumunda, savunma mekanizmaları yeterli olmayacağı için doğrudan Amerikan hedeflerine yönelmesi gerekecektir ki, Rusya’nın böyle bir yolu tercih etmeyeceği kuşkusuzdur.
İkinci olarak, Rusya’nın Esad yönetimini Suriye’de iktidarda tutma çabası ABD’nin bu saldırısı ve Trump’ın Esad yönetimini kimyasal silah saldırısından doğrudan sorumlu tutmasıyla iyice zorlaştı. ABD tarafından dengelenmediği süreçte, Türkiye ve Körfez ülkeleri tarafından desteklenen Muhaliflere karşı Baas yönetiminin konumunu güçlendiren ve son olarak Halep’i almasını sağlayarak Esad’a iktidarını devam ettirme umutları veren Moskova, doğrudan Amerikan müdahalesiyle birlikte artık Suriye’de yeni bir rakiple karşı karşıya kaldı. Amerikan saldırısı Suriye’deki dengeleri Rusya-İran-Esad bloku aleyhine bozdu.
Son olarak Amerikan saldırısının Türkiye açısından ne anlam ifade ettiği sorusuna değinelim.
Uzun zamandır Suriye rejiminin katliamlarına karşı uluslararası müdahaleyi savunan, en azından bu ülkeden kaçan mülteciler için Kuzey Suriye’de bir güvenli bölge oluşturulması çağrısında bulunan Ankara açısından, halkını kimyasal silahlarla katleden Esad yönetimine karşı gerçekleştirilen Amerikan saldırısı olumlu bir gelişme oldu.
Ancak Suriye konusunda Amerikan yönetimine ne kadar güvenileceği sorusu, Obama döneminin yıkıcı politikaları hatırlandığında ortada duruyor. Trump yönetiminin Esad rejimine karşı politikasında ne kadar kararlı olduğu konusunda temkinli olunması gerekiyor.
Ayrıca Washington’un PYD politikasının ne tarafa evrileceği meselesi de Türkiye’nin ABD tarafından atılacak adımlar konusundaki tavrının belirlenmesinde önemli olacaktır.
[Türkiye, 8 Nisan 2017].