Esas soruyu sormadan önce bir meseleyi net olarak ortaya koymak gerekir: FETÖ suç örgütü ve terör örgütü olarak ilan edildikten sonra, devletin FETÖ operasyonlarına, CHP başta olmak üzere, muhalefetin önemli bir kısmı çeşitli gerekçelerle itiraz etti. Onların safında yer aldı.
FETÖ’cülerin televizyon kanallarına çıkarak, gazetelerine demeç vererek, mahkeme önlerine giderek, dayanışma gösterileri düzenleyerek, FETÖ’nün ileri gelenleri ile birlikte poz vererek mücadeleyi etkisiz hâle getirmeye çalıştılar.
Şimdi bu gibi yakın dönemdeki “dayanışma” ve “savunma” girişimleri hatırlatıldığında bu çevreler; “hukuku savunduk”, “biz insan hakları savunucusuyuz”, “usule karşı çıktık” gibi bahaneler üreterek işin içinden çıkmaya çalışıyorlar.
Ama bunu yaparken aynı zamanda, 17-25 Aralık öncesi devletin ve hükûmetin FETÖ ile niçin mücadele etmediği suçlamasını da dile getirmekten geri durmuyorlar.
İşte bu çevrelere tam da bu duruşları üzerinden sorulması gereken soru şu: Devletin suç örgütü ve terör örgütü olarak FETÖ’yü tanımlamasından sonra, bu örgüte bu kadar arka çıktınız, savundunuz, dayanışma içinde oldunuz.
Peki, suç örgütü ve terör örgütü yönü ortaya çıkmadan önce devlet ya da hükûmet FETÖ ile yoğun bir mücadele başlatsaydı, sizin tavrınız ne olurdu?
Bugünden geriye bakınca bu sorunun cevabı belli…
- Hükûmete ve devlete demediğinizi bırakmazdınız. Hükûmeti hukuksuzlukla suçlardınız. 15 Temmuz’dan sonra devletin ve hükûmetin FETÖ ile mücadelesini akamete uğratmak için yaptığınız eylemlerin çok daha fazlasını yapardınız.
- 17-25 Aralık sonrası FETÖ’ye kol kanat olmak için verdiğiniz mücadelenin bin mislisini vermek için uğraşırdınız.
- 15 Temmuz’da 250 insanımızı şehit eden bir terör örgütünü “kontrollü darbe” ve “mağduriyet” söylemi gibi gerekçelerle bu kadar çok savunduğunuza göre, eğer devlet ya da hükûmet 17-25 öncesi FETÖ’nün üzerine gitseydi yeri göğü inletir ve “nerede hukuk” diye feveran ederdiniz.
- Hükûmetin keyfî davrandığını, hukuku katlettiğini, masum insanlara zorbalık yaptığını söyler, uluslararası çevreleri harekete geçirmeye çalışır, hükûmeti Avrupa Birliği’ne şikâyet eder ve toplumu sokak eylemlerine davet ederdiniz.
Bu gerekçeye CHP yönetimi, genel başkanı ve muhalefetin bir kısmı itiraz ediyor.
3 Nisan 1991 tarihli istihbarat raporunda Fetullah Gülen ve CIA bağlantısının saptandığını dile getiriyorlar. Bu saptamanın üzerinden de FETÖ’nün geçmişten bu yana sicilinin belli olduğunu belirtiyorlar.
25 Ağustos 2004 tarihli MGK’nın 481 sayılı kararını gündeme getirerek de, FETÖ ile mücadelenin miladının bu tarih olması gerektiğini söylüyor.
Bu tarihler üzerinden gidildiğinde, CHP ve yönetimine daha spesifik soruların sorulması gerekiyor. Partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu soruların bazılarını sordu.
Somutlaştırarak sormak gerekirse; 3 Nisan 1991 istihbarat raporunu önemsiyorsunuz, FETÖ ile mücadelenin miladını 25 Ağustos 2004’e kadar çekiyorsunuz. Kendi partinizin çok eski tarihlerden itibaren FETÖ’nün iç yüzünü bildiğinizi söylüyorsunuz.
Madem en başından itibaren FETÖ’nün iç yüzünü biliyordunuz;
- FETÖ’nün MİT müsteşarını hedef alan kumpasını engellemek için hükûmetin yaptığı düzenlemeye hangi gerekçe ile “kişiye özel düzenleme yapılmaz” diye karşı çıktınız?
- Hükûmet FETÖ’nün dershanelerini kapatmak için harekete geçtiğinde, hükûmete destek vermek yerine niçin “dershaneler kapatılırsa sorunlar büyür” diye karşı çıktınız?
- Hükûmet FETÖ ile mücadele etmek için yasal mevzuatı değiştirmeye çalıştığında niçin “biz cemaat dâhil bu grupların özgürlük alanını genişletmek istiyoruz” dediniz?
- Ya da hangi saikle 17-25 Aralık’tan sonra emniyet ve yargının içindeki FETÖ’cüleri “devletin vicdanı” diye tarif ettiniz?
- En genel anlamda da, 17-25 Aralık’tan ve 15 Temmuz’dan sonra FETÖ ile mücadelede niçin devletin yanında yer almadınız. “Kontrollü darbe” söylemi gibi itirazlarla FETÖ ile mücadeleyi akamete uğratmaya çalıştınız?