Yeni bir ruh hali değil medeti Türkiye’nin haricinden beklemek. Maalesef sağlıklı olmayan bu ruh haliyle bugünlerde sıklıkla karşılaşıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD gezisindeki her görüşme trafiğiyle patolojik olarak ilgilenen bir çevre var ki bu trafikle alakalı piyasaya sürdükleri her hüsnükuruntu ve her tezvirat gereksiz bir şekilde gündemi meşgul ediyor. Evet, FETÖ’cülerin başı çektiği bir grup insan Cumhurbaşkanı’nın ABD gezisiyle yatıp kalkıyor ve iki ülke arasında kriz mahiyetine sokacakları her açıklamaya, her yüz ifadesine, her programa kozmik bir değer atfediyor.
Türkiye-ABD ilişkileri balayı dönemini yaşamıyor, bunu bilmek için dış politika analisti olmaya gerek yok. Fakat krizlere sahip olsa da müştereklerle ilerleyen bir ilişki var ki bu da etrafımızda devam eden çatışmaları ve Obama yönetiminin sorumsuz ve yansıtmacı politikalarını hesaba katarsak an itibarıyla kötü sayılmayacak bir seviyede. Mesela John Kerry’nin emekli olduktan sonra Obama hakkında söyleyeceklerini bekleyin: Göreceksiniz ki şu an Cumhurbaşkanı’nın ABD yönetimine getirdiği eleştirilerden farklı olmayacak. Obama’nın narsist dış politikasından Rusya, İran gibi birkaç ülke dışında kimse memnun değil. Özellikle bizi doğrudan ilgilendiren Suriye, Irak, PKK ve DAİŞ gibi konularda bu narsizmini sürdürmesi de doğal olarak Türkiye ile ABD yönetimi arasında sorunlara sebep oluyor. ABD basınında Obama’nın dış politikasıyla ilgili yazılan çizilenlere, Obama’nın dünyada kendisi dışındaki liderler hakkında neler söylediğine bakın, ciddi meselelerle boğuşan dünya liderlerinin Obama’yla iş yapmasının ne kadar zor olduğunu görürsünüz. Yani sorun Türkiye’de değil, sorun Obama’da.
Benzer şekilde Washington’daki think-tank camiasında AK Parti hükümetinin çok popüler olduğunu söyleyemeyiz. Fakat sizi temin ederim ki Ankara’daki think-tank camiasında da Obama yönetimi hiç popüler değil. Kaldı ki Washington’daki Türkiye çalışanların kendisini ciddi manada güncellemesi gerekiyor. Bana biraz 2000’lerin başında İsrail’de Türkiye çalışanların düşünce kalıplarını andırıyor Washington’un Türkiye algısı. Analizle muhalefet yapmak arasına çizgi çekmekte zorlanan "analistler" çoğunlukta ki bu da onların yazdıklarını "analiz" yapmadığı gibi onların "analizleri" üzerinden Türkiye okuması yapan dış politika çevrelerinin okumalarını da sağlıksız kılıyor.
Kimsenin konuşmadığı fakat bence bu tartışmaların en önemli noktalarından birisi ise FETÖ’nün artık ABD merkezli bir harekete dönüşmesidir. Türkiye’yi artık deplasman olarak gördüklerinden dolayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’la kendi vatanları olan ABD’de "hesaplaşmak" istemeleri ve çıkartmayı veya köpürtmeyi umdukları bir krizi kendilerine meşruiyet malzemesi yapmaya çalışmalarıdır. Cumhurbaşkanının ABD’deki görüşme trafiğinin her ayağına ilişkin şayialar ortaya atmak, geziyi bağlamından çıkarmak suretiyle "kendi statları" olarak gördükleri ABD’de skor yapmaya çalışmalarıdır.
Sorun ise Cumhurbaşkanı’nın ABD ziyaretinin beklenilenden daha da iyi gitmesidir. Diğerlerinin yanında Kerry, önde gelen think-tankçilerle ve Yahudi kuruluşlarıyla vs. yapılan görüşmeler, Brookings’te Washington’un etkili isimlerinden Strobe Talbott ve Martin Indyk’nin sunumu ve moderatörlüğündeki toplantı, Maryland’daki külliyenin açılışı ve Emine Hanım’ın SETA DC’nin organizasyonuyla insani meselelere ilişkin yaptığı konuşma, aslında Nükleer Zirve için ABD’de bulunan Türkiye delegasyonunun görüşme trafiğini zaten yeterince kayda değer yapıyor. Kısa bir süre sonra koltuğu bırakacak olan Obama ile görüşmesinin sembolizmi ise trafiğin diğer ayaklarının reel getirilerinden kat be kat daha önemsiz. Sembolizmi aşıp reel getirilere yoğunlaşmalıyız…
[Akşam, 01 Nisan 2016].