24 Temmuz’da DAEŞ ve PKK’ya yönelik operasyonlar serisi başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Başbakan Davutoğlu da yaptıkları açıklamalarda bunun bir süreç olduğunu, devam edeceğini ama Türkiye’nin herhangi bir savaşa girmediğini söylediler, kararlılık belirttiler. Ne anlamalıyız operasyonlardan “süreç”ten ve yapılan açıklamalardan?
Türkiye'nin DAİŞ'le mücadelesi de zaten uzun bir "süreç"tir. Üç ana aşamada bu süreçten bahsetmemiz mümkün. Yani Türkiye DAİŞ 'le mücadeleye günaşırı başlamadı. Hatta bu mücadeleye en önce başlayan ve mücadelenin kapsamını DAİŞ 'i tam anlamıyla paralize edecek bir şekilde genişletmeye çalışan, uluslararası toplumu da ikna etmeye çalışan bir ülke oldu. DAİŞ Suriye coğrafyasına girip IŞİD-DAİŞ ismini aldığı Nisan 2013'ten hemen sonra Ekim ayında DAİŞ terör listesine alındı ve mücadele sistematik olarak o zaman başladı. İlk aşamada şüpheliler takip ediliyor, sınırda eldeki istihbarat ölçüsünde önlemler alınıyor ve yabancı terörist savaşçılar sınır dışı ediliyordu. Bu aşamada uluslararası toplumun istihbarat paylaşımı çok az olduğundan dünyanın bir ucundan hareket eden bir DAİŞ sempatizanı hareket ettiği ve aktarma yaptığı Batılı ülkelerde bile radara takılmadan rahatlıkla Türkiye'ye ulaşabiliyordu. Tüm yük de Türkiye'ye kalıyordu.
TÜRKİYE’NİN DAEŞ MÜCADELESİ
İkinci aşamaya ne zaman geçildi?
Niğde saldırısından itibaren ikinci aşamaya geçildi. Bu aşamada DAİŞ hücrelerine yönelik baskınlar yapılmaya, tutuklamalar yaşanmaya başladı. Hem DAİŞ hem de sınır geçişlerinde yardım eden kaçakçılar kıskaca alındı. Üçüncü aşama ise DAİŞ 'in askerimizi şehit etmesiyle birlikte başladı. Suruç patlaması ve şehit askerimiz sebebiyle Türkiye "Önceliyici Savunma" denilen doktrinle hareket etmeye ve daha büyük bir çatışmanın, eskelasyonun önüne geçmek için ulusal güvenliğini koruma dürtüsünden hareketle sınır ötesi operasyonlara başladı. Bu üçüncü aşama kapsamlı bir sürecin son ve uzun sürecek bir aşaması. Daha önce de DAİŞ hedeflerini top atışlarıyla vurmuştu Türkiye. Fakat şimdi belki aylar sürecek bir sürede DAİŞ 'in Türkiye sınırındaki varlığını tamamen yok etmeye yönelik zamana yayılmış müdahalelerde bulunmaya devam edecek. Hem ülke içinde hem de sınır dışında.
GÜVENLİ BÖLGE ÖNCELİĞİ
Suriye sınırında güvenli bir bölge oluşturulacak. Bu Türkiye’nin uzun süredir talebiydi. Bunu için harekete neden şimdi geçilebildi?
Güvenli bölge konusu bence hala ABD ile mutabakata varılmış bir konu değil. Fakat Türkiye kendi ulusal güvenlik öncelikleri sebebiyle fiili olarak bir güvenli bölgenin oluşacağı şartları yaratacak bu süreçte. Dediğim gibi Fırat'ın doğusundan Azez'e kadar olan hattaki DAİŞ varlığının yok edilmesi ve DAİŞ 'in boşaltmak zorunda kalacağı bölgelere Suriyeli muhaliflerin yerleştirilmesi ve buna ek olarak şimdi olduğu gibi Türkiye'nin gerekli gördüğünde bu bölgeye yönelik hava saldırısı ve top atışını yapmaya devam etmesiyle fiili bir güvenli bölge oluşturulmuş olacak. Güvenli bölge hem sivillerin güvenliğinin sağlanması hem de Esed rejimine karşı muhalefetin güçlendirilmesi ve Esed'in bırakmak zorunda kalacağı süreç açısından kritik bir hamle.
SURİYE’NİN KADERİ HALEP’TE
Neden kritik bir hamle?
O hatta bahsettiğim şekliyle hem sivillerin hem de askeri grupların Esed ve DAİŞ saldırılarından emin olacakları bir güvenli bölge oluşturulmasının başta Halep cephesi olmak üzere Suriye devriminin geneli için çok kuvvetli implikasyonları olur. Esed ve DAİŞ Halep'te ortak hareket ediyorlar. Başbakan Davutoğlu da hatırlayacaksınız Haseke'de yani PKK'nın kontrolü altındaki bir bölgede Esed ve DAİŞ'in Halep operasyonunu koordine eden bir toplantı yaptığını söylemişti. Bu hatta DAİŞ'e darbe vurmak Esed'e darbe vurmaktır. O hattın kurtarılması muhaliflerin Halep'in merkezine yoğunlaşması demektir. Halep'in Esed'den temizlenmesi de devrim için bir kırılma noktası olur. Tam da bu önemden dolayı, güvenli bölgelerin Esed'i gitmeye zorlayacak süreci başlatacağından dolayı uluslararası toplum başta ABD bu bölgeye teşne olmadı ve bence hala değil. Yakın zamanda İngiliz yetkililerin Esed'in kalmasıyla ilgili söyledikleri hala kulaklarımızda.
NE ESED’LE SAVAŞTI NE PYD İLE
Sizinle iki yıl önce yaptığımız röportajda “DAEŞ’in bir Truva atı olduğunu, arkasında Esed rejimi, İran, ve Rusya olduğunu, Amerika’nın da suskun kalarak bir şekilde rejimi desteklediğini, DAEŞ’in ve PYD’nin yayılmasına izin verdiğini” söylemiştiniz. Bu tespit hangi noktalarda isabetli çıktı ya da çıkmadı?
İki yıl önce söylediklerime eklemeler oldu azalmalar olmadı maalesef. DAİŞ birçok istihbarat örgütünün gayrimeşru çocuğu. Truva atlığı rolünü aktif bir şekilde devam ettirdi. Suriyeli muhalefete karşı savaşmaya, onları içerden çökertmeye çalışmakla devam etti. Zaten DAİŞ'in an itibariyle kontrol ettiği topraklara bakarsanız bunların çok büyük bir çoğunluğunun muhaliflerden ele geçirdiği topraklar olduğunu görürsünüz. Aynı şekilde şimdiye kadar PKK’lılardan ve Esed askerlerinden çok Suriyeli muhalif öldürdü. Suriyeli muhaliflerin kilit komutanlarına yönelik ya kendisi suikast yaptı ya da Esed'e verdiği istihbaratla rejimin suikast yapmasına yataklık yaptı. Abdulkadir Salih gibi, Hassan Abbud gibi Suriye devriminin kilit isimlerine, muhalifler arasında tutkal rolü üstlenen isimlere yönelik operasyonlara bulaştı.
ESED VE İRAN DAEŞ’İ TEPE TEPE KULLANDI
Devletlerin açıktan desteklediği bir terör örgütünden bahsediyoruz?
Bir ülkenin DAİŞ'in arkasında olması, onu kurması, tüm operasyonlarını yönetmesi anlamına gelmiyor. Saydığım ülkeler dışında birçok ülkenin istihbaratı da DAİŞ'e sızdı. DAİŞ'in farklı cephelerde farklı angajmanlar, ittifaklar içerisine girdiği görüyoruz. Örneğin Hacı Bekir dokümanları ortaya çıktı. Hacı Bekir DAİŞ'in ideolojik babalarından, El-Bağdadi üzerinde nüfuzunun kuvvetli olduğu bilinir. Bu belgelerde formasyon aşamasında DAİŞ'in Esed rejimiyle ilişkileri afişe oldu. DAİŞ içerisinde müftülük, vilayet emirliği derecesine yükselmiş isimlerin Batılı ve bölgeden bazı ülkelerin istihbaratına çalıştığı ortaya çıktı. Uzun lafın kısası, DAİŞ'i Esed rejimi ve İran gibi bölgesel müttefikleri tepe tepe kullandı. Kendi katliamlarını DAİŞ katliamlarıyla örtmeye çalıştı. Rejim kimyasal silah kullanımından bile DAİŞ sayesinde paçayı kurtardı.
PYD YAYILMASI ABD ORGANİZASYONU
Ya PYD?
PYD'nin yayılmasına ABD'nin izin verdiği iddiası hakkında ekstra bir açıklamaya da ihtiyaç yoktur sanırım. Zira ABD aradan geçen zaman içerisinde PYD'yi sahadaki en büyük müttefiki yaptı. DAİŞ’in boşalttığı yerleri PYD'nin ele geçirmesini sağladı. Hatta Suriye'ye askeri müdahaleyi de yine PYD'yi korumak için yaptı.
ABD KAÇAK GÜREŞİYOR
Ama aynı ABD şimdi DAEŞ’e olduğu gibi PKK’ya da operasyon yapan küttefiki Türkiye’ye güçlü destek açıklamaları yapıyor. ABD-Türkiye’nin bu işbirliği bölgedeki korkunç durumu kalıcı olarak değiştirir mi? Nasıl değiştirir? DAEŞ, Esed rejimi, PKK diğer oluşumlar açısından özellikle?
Aslında böyle bir işbirliği olsa cevabım net olarak evet olurdu. İki ülke güvenli bölgeler oluşturabilir, muhalefeti gerçek manada destekleyebilir ve Suriye'de tüm aktörler için oyun değiştirici müdahaleler yapabilir. Fakat ben ABD ile Türkiye'nin Suriye'de anlamlı bir değişikliğe sebep olacak ölçüde bir işbirliğine girdiklerini düşünmüyorum. ABD hala kaçak güreşiyor. Hala Esed rejiminin yıkılacağı bir senaryoya girmek istemiyor. Sineklerle uğraşıyor, bataklığı kurutmaktan yana değil. Diğer taraftan da Suriyeli organik İslami muhalefete karşı açık düşmanlık besliyor. Bu sebepten PKK gibi bir terör örgütüyle (PYD ismiyle sahada bulunsa da) bile kuzeyde birlikte hareket ediyor. Suriye politikalarımız ve önceliklerimiz farklı ABD ile. Bu sebepten işbirliği sonuç alıcı bir aşamaya gelemiyor. ABD Suriye'de kendi sosyolojisini yaratmaya çalışıyor, Türkiye ise Suriye'nin sosyolojisine saygı gösteriyor. ABD Suriye'de inorganik ve daha büyük çatışmalara sebep olacak bir denklem yaratmaya çalışıyor. Türkiye ise Suriye'de organik değişimden yana. Aylarca Türkiye'ye kara propaganda ile onlarca operasyon çekti ABD basın üzerinden. En büyük amacı Türkiye'yi Suriye'de kendi pozisyonuna getirmekti. Türkiye Tel Ebyad sonrası PYD'nin demografik mühendisliğine göz yummayacağını açıklayıp sınıra yığınak yapmaya başlayınca soluğu Türkiye'de alıp bir koordinasyona gitmek durumunda kaldı.
İRAN İLE İSRAİL YAKINLAŞACAK!
ABD’nin İran ile anlaşmasının anlamı nedir peki, Türkiye, Suriye, DAEŞ, PKK ve bölge açısından?
Bu anlaşma bence hala bir muamma. Nükleer konularda mutabakata varıldı ama bunun ne ölçüde bölgesel politikalara yansıyacağı soru işareti. ABD Yönetimi İran'ı bölgede kullanışlı bir ortak olarak görmeye başladı. Çünkü İran'ı bir iki adam üzerinden harekete geçirebilme lüksü var. İran bölgede askeri olarak var. Irak'ta ABD ile yakın işbirliği var. Bence İran'la İsrail dışındaki bölge politikalarında bazı yakınlaşmalar olacak, Suriye'de de olursa bu yakınlaşma Suriye bundan kötü etkilenir. Fakat İran'ın birden ABD'nin bölgedeki sevgilisi olacağını iddia etmek, Robert Fisk geçenlerde bu yönde absürt bir yazı yazmıştı, doğru olmaz. Filizlenen bir aşk var ama henüz evlilik ufukta görünmüyor.
UYUYAN HÜCRELERLE MÜCADELE
DAEŞ mevzuuna dönersek… Operasyonlar sonrasında DAEŞ’e ait uyuyan hücrelerin Türkiye içinde harekete geçmesi ihtimali nedir?
Bu ihtimal her zaman vardı, operasyonlar bu ihtimali artırmıştır. Tabi güvenlik önlemlerini de benzer ölçüde artırmıştır. Terör tam da böyle bir şey. Savaşını doğrudan yürütmez, asimetrik çatışmaların içerisine girer. Aynı şey PKK terörü için de geçerli. Fakat uyuyan hücreler var diye terörle mücadeleden kaçınmak da olmaz.
TÜRKİYE’DE DAEŞ GÜÇLÜ MÜ?
DAEŞ’in Türkiye’deki varlığı nedir, ne kadardır?
Bu varlığın çok olmadığını düşünenlerdenim. DAİŞ'in sosyolojisi Türkiye'de yok. Türkiye'den DAİŞ'e katılanların önemli bir kısmı İngilizcede "loser" (kayıp) olarak tabir edilen insanlar. Dini tarafları olmayan insanlar da bayağı fazla. Bir kısmı DAİŞ'i kendi mesihleri olarak görüyor. Yani DAİŞ'in işledikleri günahlardan kendilerini aklayacakları bir fırsat sunduğunu düşünüyor. Fakat tam da tersi bir durumda buluyorlar kendilerini. Müslüman öldüren bir taşerona dönüşüyorlar. Sayısını istihbarat verebilir ama ben kontrol edilebilecek, operasyonlarla etkisiz hale getirilebilecek sayıda olduklarını düşünüyorum. Fakat bu esnada Suriye'deki katliamlar da durmalı. Çünkü Suriye'deki katliamlar DAİŞ'in adam kazanma araçlarından birisi maalesef.
TÜRKİYE’NİN DAEŞ İSTİHBARATI İYİ
Bunlara karşı Türkiye yeterli bilgiye uzmana istihbarata sahip midir?
DAİŞ'e yönelik istihbaratın eksikliklerine rağmen nispeten iyi olduğunu düşünüyorum. Musul'daki rehine krizi bence bunu gösteriyor. DAİŞ istihbari olarak tek ülkenin baş edebileceği bir örgüt değil. Hatta tam da buna göre dizayn edilmiş, dinamikleri belli ama Makyavelist dünya görüşleriyle ve karanlık istihbarat bağlantılarıyla takip edilmesi zor bir örgüt. Bununla birlikte uzmanlık seviyesi yerlerde maalesef. Akademik olarak "yabancı savaşçılar" tartışmasının içerisine teknik olarak yerleştirenler çıktı ama DAİŞ'in insan profili, ideolojisi, istihbari bağlantılar gibi konularda medyanın ötesine geçemeyen bilgi seviyesi sebebiyle ufuk açıcı ürünler çıkmadı ortaya. Benzer bir yargıyı yabancı akademi için de yapabilirim. Hızlıca "best seller" olmayı hedefleyen kitaplar yayınlandı ama bize uzun gazete yazılarından başka bir şey sunmadı.
MEDYA DAEŞ KONUSUNDA İÇLER ACISI DURUMDA
Türkiye medyası DAEŞ konusunda yeterli uzmanlığa sahip mi?
Türk basınındaki DAİŞ "uzmanlığı" ise içler acısı maalesef. Çeviri haberler yaygın. Yanı başımızdaki bir olgu için çeviri haberlere ihtiyaç duymak ciddi olarak tartışılması gereken bir konu. Bazen de sahadan diye sunulan haberler var ki onlar da tel tel dökülüyor. IŞİD haberi yapılıyor, resimde DAİŞ'in can düşmanı Nusra'nın bayrağı kullanılıyor. Her gördükleri siyah beyaz Arapça La İlahe İllallah yazısını DAİŞ bayrağı zannediyorlar. Hürriyet'in bir DAİŞ özel dosyası vardı ki mizah dosyası gibiydi. DAİŞ sözlüğü yapıp içine gavs gibi tasavvufi terimleri kullanacak, Arapça kardeş anlamındaki "ahi" kelimesinin DAİŞ'e özgü bir kullanım olduğunu zannedecek, yine Ebu ile başlayan mahlaslar karşısında neredeyse hayrete düşecek kadar olaydan kopuklar.
ETRAFIMIZ KRİZLERLE ÇEVRİLİ
Bir yanda Ortadoğu’nun yeniden alt üst edilmiş sert gerçekleri var. Bir yanda Türkiye’nin yerleşik değerleri, ilkeleri, kazanımları. Ve coğrafi konumu itibariyle bir yanıyla Avrupa bir yanıyla Ortadoğu ülkesi. Bu tahterevallide dengeyi bulmak zordur. Türkiye bunu ne kadar başarabiliyor?
İmkan olduğu ölçüde yapabiliyor bunu. Bir kriz dönemindeyiz. Etrafımızda sadece Ortadoğu'da kriz yok. Ukrayna'dan Yunanistan'a her yer kriz ve Türkiye sadece Suriye'den değil tüm komşu ülkelerdeki krizlerden direk olarak etkileniyor. Kriz dönemi bittiğinde Türkiye'nin nasıl bir denge tutturabildiğini göreceğiz. Şimdi yapılan yargılar erken kalır.
TERÖRÜ SİLAH OLARAK KULLANAN DEVLETLER VAR
Türkiye teröre karşı mücadelede uluslararası toplumun desteğini uzun vadede alabilecek mi? Kimi batılı devletlerin Ortadoğu’daki terörleşen devletlere, terör üreten devlet dışı yapılara destek verdiği biliniyorken?
Maalesef terörü bir silah olarak kullanan devlet çok. İşin en acısı da aynı devletlerden bazılarının Türkiye'yi yani mağduru suçlayacak bazı operasyonlar içerisine girmeleri. Maalesef terör kelimesini de keyfi olarak kullanıyor uluslararası toplum. Mesela ABD Irak'ta kendi terör listesindeki ve birçok ABD askerini öldüren bir örgütle işbirliği yapıyor ama Suriye'de terörle yakından uzaktan alakası olmayan grupları terör parantezine almaya çalışıyor. Basit bir ifadeyle DAİŞ terörü ile PKK terörü arasında fark gözeten ülkeler var. Alman basınında "niye PKK'ya saldırdınız" diye Türkiye'ye taaccüp içerisinde soru soranı bile var. Oysa terör terördür, bunu ancak canları yanınca fark ediyorlar maalesef.
PKK SİLAH BIRAKMAYACAK
PKK’ya geçersek… PKK’nın mevcut pozisyonu nedir sizce? Başka ülkelerin istihbarat örgütleriyle Türkiye karşıtı bir anlaşması işbirliği olabilir mi? Var ise ne karşılığı bir anlaşmaya varmıştır?
PKK bölgesel bir taşeron. DAİŞgibi pragmatik ilişkiler kurabiliyorlar. Antiemperyalist söylemden bir gecede nasıl "Biji Obama" seviyesine düştüklerini gördük. PKK bölgede krizi fırsata çevirme hevesinde. Bu sebepten bence silah bırakmayı hiçbir zaman düşünmedi. Bölgede kaos bitmedikçe müzakereye açık olmayacaklar. Diğer taraftan PKK terörü bitmedikçe bölgede kaos da tam anlamıyla bitmeyecek. Çünkü kaos aktörleriyle yakın ilişkiler içerisindeler. İran'la Esed rejimiyle dirsek temasları var. Şimdi arkalarına ABD'nin desteğini aldığını düşünmenin verdiği şımarıklığı da yaşıyorlar. Bölgede DAİŞve PKK gibi terör örgütleri değişim aktörlerini cezalandırmak için kullanılıyor. Bu açıdan baktığımızda iki terörün de Türkiye'ye saldırması şaşırtıcı değil. Örneğin Kürtlere bin bir zulüm yapan, sürekli idam eden, tutuklamalar ile hayat hakkı tanımayan İran'a karşı PJAK çatışmasızlığa giriyor ama bölgesel değişim aktörü ve yaptığı reformlarla ülkesinde Kürt sorununu bitirmiş olan Türkiye'yi terörize ediyor. Amaç değişimin terörle terbiye edilmesi. Bu sebepten PKK son çatışmalar başlamadan yaptığı açıklamayla, askerimize, polisimize, işçimize saldırıp öldürmesi ve yaralamasıyla ateşkesi bitirdi.
HDP’Yİ PKK, PKK’YI HAMİLERİ ŞEKİLLENDİRİYOR
Seçimlerde yüzde 13 oy 80 milletvekili alan HDP, halkın kendisine verdiği bu büyük krediyi PKK’ya karşı, PKK’yı insan öldürmesi karşılığında kullananlara karşı, silah bıraktırmak için kullanabilir mi sizce?
PYD ne kadar PKK'dan ayrı hareket edebilirse HDP de PKK'dan o kadar ayrı hareket edebilir. PKK HDP'nin oyun planını şekillendirebilir ama HDP PKK'nın oyun planını şekillendiremez. PKK'nın oyun planını şekillendiren Kandil ve bölgesel hamileri HDP'nin de oyun planın şekillendiriyor. HDP'nin PKK'ya silah bıraktırma isteğinin de böyle bir gücünün de olduğunu düşünmüyorum. HDP'nin kendi varlık sebebini sorgulaması lazım. PKK'dan sıyrılıp söylemde ve fiiliyatta sivil siyasete girmedikçe PKK'nın iradesinin dışında adım atamayacak. Bu sebeptendir ki PKK tarafından şehit edilen polislerimize, askerlerimize kelime oyunlarıyla ve seçim sürecinde yaptıkları manipülasyonlarla açıklamalar getiriyorlar.
HÜKÜMET DURUMA HAKİM
Türkiye’ye yönelik saldırıların artmasıyla seçim sonrası belirsizlik, koalisyon tartışmaları, erken seçim ihtimali arasında bağlantı kurar mısınız?
Güçlü bir bağlantı görmüyorum. Mevcut belirsizlik Türkiye'de bir otorite boşluğuna sebep olmadı, hükümet onun da ötesinde devlet bu süreçte kritik hamleler yapabilecek durumda. PKK, DAİŞve diğer terör örgütlerine yapılan operasyonlar da bunu gösteriyor. Terör bence seçim sonrasında değil seçim öncesinde daha etkiliydi. Kobani'deki DAİŞve 6-8 Ekim olaylarındaki PKK terörüyle Türkiye'de iç siyaset şekillendirildi. HDP'nin barajı geçmesinin en büyük sebebi, DAİŞ'in Kobani'ye saldırması sonrasında PKK'nın ve bölgesel hamilerinin dolaşıma soktuğu kara propaganda, yalan ve manipülasyonlar oldu.
[Star, 28 Temmuz 2015]