Fırat Kalkanı Harekâtı başladığından beri Türkiye bir taraftan DAİŞ ve YPG/PKK gibi terör örgütleriyle mücadele ediyor diğer taraftan ise ABD’nin farklı kurumlarından gelen açıklamaları anlamlandırmaya çalışıyor. Açıklamalardaki ortak tema sahadaki tüm aktörlerin mücadeleyi DAİŞ üzerinde yoğunlaştırması yönünde. Diğer bir ifadeyle Türkiye’nin YPG/PKK’nın ırkçı yayılma projesine göz yumup, sırf ABD istiyor diye sadece DAİŞ’i vurması isteniyor.
Önce büyük resme bakalım: ABD’nin Suriye’deki mevcut pozisyonu ile 15 Temmuz gecesindeki tavrı arasında büyük bir benzerlik var. Tıpkı 15 Temmuz gecesi sahada gelişmelerin hangi yöne evirileceğini beklediği gibi şu anda da Suriye’de sahanın dengelerini gözlemliyor. Fırat Kalkanı hızlı ve umut verici başladı; muhaliflerin moralleri tavan yaptı. DAİŞ gibi YPG/PKK da mukavemet gösteremeden birçok köyü terk etmek zorunda kaldı. Fakat harekâtın ilk safhalarındayız ve Türk ordusu ve ÖSO bileşenlerinin bundan sonra kat edeceği mesafe ve ortaya koyacağı performans, ABD’nin hem Suriye muhalefeti hem de PKK ile ilişkilerinin seyrini belirleyecek. YPG/PKK Suriye’de zemin kaybettikçe ABD kaybeden ata yaptığı yatırımı orta vadede sürdürmeyecektir.
ABD’den gelen “PKK’yı bırakın, DAİŞ’e yoğunlaşın” açıklamaları geçenlerde eski büyükelçi James Jeffrey’nin ortaya koyduğu Amerikan mantalitesinin son örneği. Büyük güç ABD, bölgesel güçlerden kendi önceliklerini bırakıp, ABD’nin önceliklerine sarılmasını talep ediyor. Türkiye ile ABD arasında uzlaşma sağlanamayacak en temel nokta bu. Eskiden hiç olmazsa lafta da olsa Türkiye’nin PKK hassasiyetlerine dair empati cümleleri kurardı ABD. Şimdi ise empati cümleleri, YPG/PKK’nın Suriye’deki terör kuşağı projesine verdiği destek ifadeleriyle bitiyor. Çünkü ABD’nin Kuzey Suriye’deki tek yatırımı YPG/PKK; denklemden onları çıkardığımızda en azından Eylül 2014’ten beri tüm kâğıtlarını üstüne yatırdıkları bir aktör ve etrafında oluşturdukları PR balonu patlayacak. Bu sebepten ABD “varlığını Pentagon’un varlığına armağan etmiş” olan müttefiki YPG/PKK’ya dört elle sarılıyor.
YPG/PKK, ABD’nin oyun değiştirici bir hamlesi olmadan Türkiye ile baş edemeyeceğinin farkında; bu sebepten bir ateşkes arayışında. ABD ise tabiri caizse kafasından bir ateşkes uydurdu. Türkiye ise net bir şekilde “taşeronlarınız Fırat’ın doğusuna çekilmedikçe vururuz” diyor. ABD’nin “YPG ve PKK farklı örgütlerdir” safsatasına benzer bir safsata burada devreye giriyor. Pentagon “YPG’li unsurlar doğuya çekildi” derken; YPG’liler ise aksine güç takviyesi yaptıklarını söylüyor. Anlaşılan önümüzdeki dönemde “Menbiç’te YPGli kalmadı” hikâyelerini dinlemeye devam edeceğiz. Oysa SDG dediğimiz yapı YPG dışında büyük oranda naylon, bazıları tek kişilik “gruplardan” oluşuyor. Türk ordusu ve muhalifler kovmadıkça YPG/PKK Menbiç çevresinden tamamen ayrılmayacak.
ABD basınına yansıyan bilgilere göre ABD Fırat Kalkanı öncesinde de Türkiye’yi oyalamaya çalışmış. ABD Cerablus’u da El-Bab’ı da YPG/PKK/SDG’nin almasını istiyordu. Bu yolla kuşak projeleri güneyden tamamlanacaktı. Cerablus planları boşa düştü. Şimdi hem Menbiç hem de Marea’dan El-Bab’a doğru YPG/PKK/SDG’ye baskı yaptırıyor. El-Bab’ın ABD ve müttefiki PKK’nın eline geçmesi, hem kuşak projesinin bir cep dışında tamamlanması hem de muhalefetin kuzey-güney bağlantısının kopması demek. Türkiye’nin bu duruma müsaade etme lüksü yok; ABD’nin tüm oyalamalarına, ön kesmelerine ve baskılarına rağmen Fırat Kalkanına kendi öncelikleri doğrultusunda devam etmek zorunda.
[Akşam, 2 Eylül 2016].