1. ABD ve NATO darbe sürecinde nasıl tepki verdi?
Türkiye’de darbe giriÅŸimini sokaktaki insanların bile saat 23.00 sularında duymuÅŸ olduÄŸu gerçeÄŸi ortada dururken, en geç bu saatler itibarıyla demokratik ülkelerden Türkiye’yi destekleyen ve darbecileri lanetleyen açıklamaların gelmesi beklenirdi. BaÅŸta ABD olmak üzere Batı’dan gelen ilk tepki “tepkisizlik” idi. Öyle ki ABD DışiÅŸleri Bakanı John Kerry neredeyse Rus meslektaşı Sergey Lavrov’dan sonra açıklama yapacaktı. Yine aynı saatlerde haber ajanslarına ulaÅŸan ilk mesajlar Türkiye’de bir demokrasi mücadelesine deÄŸinmekten öte iki rakip grup arasında yaÅŸanan bir çatışma olduÄŸu düÅŸüncesinden yola çıkan itidal, sükunet ve bu minvalde ifadeleri merkeze almaktaydı.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in, “Ä°tidal, sükunet ve Türkiye’nin kurumları ile anayasasına tam saygı gösterilmesi çaÄŸrısında bulunuyorum” ifadelerini günlük dile tercüme edecek olursak “bakalım maçı kim kazanacak” ÅŸeklinde yorumlamak mümkün. ABD DışiÅŸleri Bakanı John Kerry ise ülkesi adına yaptığı ilk açıklamada kontekstle baÄŸlantılı tek bir kelime kullanmayarak adeta üç maymunu oynamış görünmektedir: “Umarım Türkiye’de huzur, barış ve istikrar olur.” Yani bu “huzuru” darbeciler de getirecek olsa bir sıkıntı duyulmayacağı izhar edilmektedir. Darbecilerin eliyle demokrasinin ve milli iradenin ortadan kaldırılmasından rahatsızlık duyulmayacağı da zımnen belirtilmektedir.
Darbe giriÅŸiminin baÅŸarısız olmasının ardından bu teÅŸebbüste bulunanlara yönelik yargılama ve tasfiye sürecinde de ABD yönetiminin Türkiye’ye karşı anlaşılmaz bir tutum içerisinde olduÄŸu görülmüÅŸtür. Brüksel’de yapılan Avrupa BirliÄŸi (AB) DışiÅŸleri Bakanları toplantısına katılan DışiÅŸleri Bakanı Kerry, Brüksel’deki toplantı sonrasında yaptığı açıklamada, “Demokrasi NATO’nun bir gereksinimidir, Türkiye’de olanlar dikkatle deÄŸerlendirilecek” sözleriyle ve bazı basın organlarına yansıyan ama sonradan yalanlanan “Türkiye NATO’dan çıkarılabilir” açıklamalarıyla Türkiye’ye aba altından sopa göstermiÅŸtir.
2. AB’nin tavrı nasıl oldu?
AB Güvenlik ve Dış Ä°liÅŸkiler Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini darbe giriÅŸimine karşı ilk tepkisini sosyal medya üzerinden yapmış olduÄŸu paylaşımla ortaya koydu. Mogherini açıklamasında Türkiye’de “itidalli olunması ve demokratik kurumlara saygı gösterilmesi” çaÄŸrısı yapmıştı. AB, dış politika alanındaki en yetkili aÄŸzından yapmış olduÄŸu bu açıklamayla adeta kaderci bir bakış açısıyla, “Başınıza geleceklere karşı itidalli olun” çaÄŸrısında bulundu. AB’nin darbe giriÅŸimi karşısında sergilemiÅŸ olduÄŸu bu ikircikli tavrın arkasında darbenin baÅŸarılı olması halinde ortaya çıkacak kazanımlarının bulunduÄŸu iddia edilebilir. Hatırlanacak olursa 12 Eylül darbesinin ertesinde AB, Türk vatandaÅŸlarına vize mecburiyeti getirme imkanını yakalamıştı. Aynı ÅŸekilde bugün de AB, “Avrupa’nın mülteci krizi”nde Türkiye karşısında köÅŸeye sıkışmışlıktan kurtulma imkanını elde edecekti. Son olarak gerek ABD ve gerekse AB son yıllarda giderek artan oranda bağımsız bir dış politika izleyerek ülkenin geleneksel tek boyutlu dış politika çizgisinden sapan ErdoÄŸan önderliÄŸinden de kurtulmayı öngörüyorlardı. Kısacası Batılı çevrelerin ilk tepkisi en iyi ifadeyle bir “bekle-gör” tepkisiydi denilebilir.
Darbenin baÅŸarısız olduÄŸu anlaşıldıktan sonra dile getirilen her türlü kınamayı ve hükümete yönelik desteÄŸi yarım ağızla yapılmış zayıf açıklamalar olarak deÄŸerlendirmek gerekir. Nitekim bu kanıyı güçlendiren geliÅŸmeler de çok geçmeden ardı ardına gelmiÅŸtir. Bu minvalde gerek idam cezasının tekrar yürürlüÄŸe konulması tartışmaları esnasında gerekse Türkiye’de olaÄŸanüstü hal ilan edilmesi sonrasında Batı’daki birçok medya, düÅŸünce kuruluÅŸu ve siyasetçiler Türkiye’ye karşı baÅŸlatılan dezenformasyon kampanyasının bir parçası olarak hareket ettiler.
AB’den gelen açıklamada, “Ä°dam cezasını uygulayan hiçbir ülke AB üyesi olamaz” denilerek “Türkiye Avrupa Konseyi’nin bir parçası ve Avrupa Ä°nsan Hakları sözleÅŸmesi ile baÄŸlı” olduÄŸu hatırlatması yapıldı. Ä°ÅŸin ironik tarafı aynı günlerde 2015 Kasım tarihinde gerçekleÅŸen DAÄ°Åž saldırısı ertesinde Fransa’da ilan edilmiÅŸ olan olaÄŸanüstü halin altı ay daha uzatılması kararı haber ajanslarına düÅŸtü. Ne ABD ne de diÄŸer AB ülkelerinden söz konusu kararla ilgili olarak Fransa’ya yönelik herhangi bir uyarı, kaygı ve endiÅŸe içeren ifade kullanıldı.
3. Avrupa ve ABD basını darbe girişimine nasıl tepki verdi?
Türkiye ve belki de dünya tarihinde ender görülecek bir ÅŸekilde halk darbe karşısında durmuÅŸ ve adeta çıplak elleriyle tankların namlularını tıkamış olmasına karşın, Batı medyasının olgular ışığında haber yapmak yerine gerçekleri ters yüz etmeye çalıştığını görmekteyiz. Kalkışmanın ilk anlarında darbecilere destek olmak için Amerikan NBC televizyonu kaynaklı ve “CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın ülkeden kaçtığı ve Almanya’dan iltica talebinde bulunduÄŸu” yalanıyla start alan bir dezenformasyon kampanyası baÅŸlatıldı.
Gecenin ilerleyen saatlerinde darbe giriÅŸiminin büyük oranda püskürtüldüÄŸünün anlaşılması üzerine bu sefer Ä°ngiliz Daily Mirror kaynaklı bir baÅŸka yalan haber bütün dünyaya servis edildi. Kendi kurgularını gerçekmiÅŸ gibi göstermek amacıyla sarıldıkları yalana göre darbe karşıtları yakaladıkları bir askerin kafasını kesmiÅŸlerdi. Bu ucuz manipülasyonla Batı kamuoyuna Türkiye’de demokrasi için hayatını feda eden siviller DAÄ°Åž sempatizanı olarak lanse edildi. Oysa gerçek bambaÅŸkaydı. BoÄŸaziçi Köprüsü’nde silahsız insanlara karşı gerçekleÅŸtirilen vahÅŸet sonucu ölen ve yaralanan çok sayıda kiÅŸinin olması, orada bulunan bir kısım darbe karşıtının haklı öfkelerini kendilerine ateÅŸ eden askerlerden çıkarmaya sevk etmiÅŸ ve çıkan arbedede bu asker de yaralanmıştı. Bu asker darbe karşıtları arasında daha soÄŸukkanlı olan baÅŸka kiÅŸiler tarafından linçten kurtarılarak ambulansa götürülmüÅŸtü.
Darbe giriÅŸiminin tamamen akamete uÄŸratılmasının ardından ise Batı medyası yeni bir manipülasyona baÅŸvurarak “görevini” yerine getirmeye çalıştı. Darbenin baÅŸarısız olmasının en önemli nedeninin Türkiye halkının iradesi olduÄŸunu kabul etmek yerine darbenin sonuçlarından en fazla istifade edecek olan kiÅŸinin ErdoÄŸan olduÄŸunu düÅŸünerek harekete geçtiler. Genellikle Türk medyasını komplo teorileri üretmekle suçlayan Alman medyasının önde gelen üyesi Alman Focus dergisinde çıkan haberde, darbenin kısa sürede bastırılması nedeniyle ErdoÄŸan’ın kendisinin darbeyi kurgulamasının mümkün olduÄŸu belirtildi.
En son aÅŸama olarak da “ErdoÄŸan’ın sivil darbesi” söylemi dolaşıma sokularak tarih yazımının kendi lehlerine gerçekleÅŸmesini saÄŸlamaya çalıştılar. Kısacası bazı istisnaları dışarıda tutulmak kaydıyla 15 Temmuz darbe giriÅŸimini Batı medyası tek taraflı izleyip aktardı.
4. Batı’dan gelen bu tepkiler nasıl yorumlanmalı?
Batı’nın genel tavrı adeta darbenin baÅŸarısızlıkla sonuçlanmasından ve Türkiye’nin kurumlarının kılcal damarlarına kadar sızmış olan FETÖ’nün deÅŸifre olmasından rahatsızmış gibi bir görüntü vermektedir. Özellikle Batı’da uzun dönemdir iÅŸlenen ErdoÄŸan karşıtlığının bir histeri halini alarak Türkiye’de olan biten meselelerin rasyonel bir biçimde tartışılmasının önüne geçtiÄŸi görülmektedir. Halbuki NATO üyesi olarak 1951 yılından beri Batı’nın güvenliÄŸi ve istikrarına çok önemli katkılar saÄŸlamış olan Türkiye’nin istikrarsızlaÅŸmasının özellikle Avrupa’ya maliyeti çok büyük olacaktır. Buna raÄŸmen kanlı darbe giriÅŸiminin bastırılmasından hemen sonra baÅŸlayan ve adeta bir nefret ayini halini alan söylemler, manipülasyonlar ile Türkiye’deki krizin daha da derinleÅŸtirilmeye çalışıldığı gözlemlenmektedir.
DiÄŸer taraftan Türk halkının darbeye karşı ÅŸanlı direniÅŸine karşı baÅŸlatılan bu karalama kampanyasının diÄŸer bir amacı da darbeyi savuÅŸturmuÅŸ olan Türkiye Cumhuriyeti’ni savunma pozisyonunda tutmaktır. Elimizde ABD’nin ya da diÄŸer Avrupalı devletlerin darbe giriÅŸimi ile doÄŸrudan iliÅŸkileri olduÄŸuna dair açık bir kanıt yoktur. Buna raÄŸmen güçlü ve geniÅŸ istihbarat ağı ile bütün dünyayı gözetleyen ABD’nin istihbarat kuruluÅŸu CIA’nın önemli bir müttefiki olan Türkiye’de gerçekleÅŸen böylesine dramatik bir geliÅŸmeden hiç haberinin olmadığını düÅŸünmek zordur. DiÄŸer taraftan Türkiye gibi jeostratejik açıdan önemli bir ülkede medyadan bürokrasiye, sivil toplum kuruluÅŸlarından finans kuruluÅŸlarına kadar birçok alana yayılmış olan büyük bir çeteyi yöneten ve 17 yıldır ABD’de yaÅŸayan sözde bir din adamının ABD istihbaratı ile hiçbir iliÅŸkisinin olmadığını iddia etmek de zordur. Burada ABD içerisinde, Türkiye’deki mevcut hükümetin düÅŸürülmesi konusunda uzun zamandır çalışan bazı kesimlerin darbe ile bir ÅŸekilde iliÅŸkili oldukları varsayımı ön plana çıkmaktadır.
ABD yönetiminin darbeye karşı zayıf açıklamaları ve hemen arkasından gelen büyük dezenformasyon kampanyası ABD’nin tavrı ile ilgili ciddi soru iÅŸaretleri doÄŸurmaktadır. Darbeye karşı verilen cılız tepki, FETÖ elebaşısı Gülen’in iadesi ile ilgili ikircikli tutum, ABD DışiÅŸleri Bakanı Kerry’nin NATO üyeliÄŸi ile ilgili aba altından sopa gösteren açıklamaları ve bu tutum sonucunda gerilen Türkiye-ABD iliÅŸkileri Obama yönetiminin dış politikadaki en büyük baÅŸarısızlığı olarak ÅŸimdiden tarihe geçmiÅŸ durumdadır. Bu büyük fiyaskoya raÄŸmen ABD yönetimi ve Avrupalı siyasetçiler halen meselenin ciddiyetinden bihaber görüntü vermektedirler.
5. Türkiye’nin Batı’dan beklentisi nedir ve Ankara ne yapmalıdır?
1952 yılında NATO’ya üye olmasından beri Batı ittifakının çok önemli parçalarından biri olan, Avrupa’nın güvenliÄŸine ciddi destek veren Türkiye’nin Batılı ülkelerden beklediÄŸi artık kendisini kolayca yönlendirecekleri, iç ve dış politikasını istedikleri gibi manipüle edecekleri bir ülke olarak görmekten vazgeçmeleridir. Türkiye’yi bağımsız bir aktör olarak kabul etmeleri ve bu kabul üzerinden baÅŸta terörizm olmak üzere dünya barışı için tehlike oluÅŸturan bütün tehditlere karşı ortak hareket etmeyi saÄŸlayacak bir iliÅŸki geliÅŸtirmeye hazır olmalarıdır. Batılı ülkelerin eski emperyalist alışkanlıklarından vazgeçememeleri sebebiyle Türkiye ile bu ÅŸekilde rasyonel bir iliÅŸki kurmakta zorlandıkları görülmektedir. Bundan dolayı kendi çıkarlarının tersine hareket ettiÄŸini düÅŸündükleri iktidarları yıkmaya teÅŸebbüs etmeye varacak ÅŸekilde Türkiye’nin içiÅŸlerine müdahale etmeye çalışmaktadırlar.
Bu durumda Ankara’nın yapması gereken, uluslararası iliÅŸkilerde aktörlerin davranışları açısından esas olanın uluslararası hukuk deÄŸil, güç politikası olduÄŸunu sürekli hatırlayarak hareket etmesi ve dışarıdan gelecek her türlü manipülasyon ve müdahalelere karşı hazırlıklı olmasıdır. Bunun yolu da içeride birlik ve istikrar ile bunların saÄŸlayacağı güçten geçmektedir. Bunların yanında Ankara’nın, Batı’daki mutedil çevrelerle iÅŸbirliÄŸi geliÅŸtirmeye çalışması, Türkiye’ye karşı maceracı/müdahaleci politika izleyen Batılı aktörlerin politikalarının Türkiye’ye verdiÄŸi zarardan daha çok Batılı ülkelere zarar vereceÄŸini anlatması ve hepsinden önemlisi dış politikadaki alternatiflerini çeÅŸitlendirmeye çaba göstermesi gerekmektedir. Türk dış politikasında son dönemde öne çıkan “dostların sayısının artırılıp düÅŸmanların sayısının azaltılması” hedefi tam da bu noktada önem kazanmaktadır. Dostlarının sayısı çok olan bir Türkiye dış politikada manipülasyonlara karşı çok daha dirençli olacaktır.