SETA > Yorum |
ABD-İran Gerginliği Nereye Evrilecek

ABD-İran Gerginliği Nereye Evrilecek?

ABD'de ikinci Trump döneminin başlamasıyla birlikte ABD-İran ilişkilerinde beklenen gerginlikler de tırmanmaya başladı. Her ne kadar İran yönetimi, Trump ve ekibine gerekçe sağlamamak adına hem kullandıkları dile dikkat etse hem de bölgesel ortaklarının ABD askeri unsurlarına karşı pozisyonlarında kısıtlamaya gitse de Beyaz Saray'ın İran'a karşı sert eylem ve söylemlerini frenleyemedi.

ABD'de ikinci Trump döneminin başlamasıyla birlikte ABD-İran ilişkilerinde beklenen gerginlikler de tırmanmaya başladı. Her ne kadar İran yönetimi, Trump ve ekibine gerekçe sağlamamak adına hem kullandıkları dile dikkat etse hem de bölgesel ortaklarının ABD askeri unsurlarına karşı pozisyonlarında kısıtlamaya gitse de Beyaz Saray'ın İran'a karşı sert eylem ve söylemlerini frenleyemedi.

4 Şubat'ta Trump yönetimi, İran'a karşı "maksimum baskı" siyasetini yeniden yürürlüğe koydu. Buna göre İran'ın nükleer silah elde etmesi kesinlikle engellenmek isteniyor; İran'ın bölgesel siyaseti, balistik füze programı gibi alanlarda da önünün kesilmesi hedefleniyordu. Bu gelişme üzerine İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, ABD ile müzakereleri yasakladığını açıkladı. Daha önce de müzakerelerin başarısız olduğunu vurgulayan Hamaney, ABD ile müzakerelerin "onurlu ve akıllıca olmadığını" söyledi. Hamaney'in konuşması sonrası İran riyali, ABD doları karşısında tarihi dibi gördü. Zira İran ekonomisinin rehabilite edilebilmesi için beklentiler farklı yöndeydi.

Cumhurbaşkanı koltuğuna oturduğunda, Pezeşkiyan'dan seçmenlerin beklediği, ABD ile müzakere dosyasını yeniden açması ve İran üzerindeki yaptırımların kaldırılmasını sağlayacak adımlar atmasıydı. Pezeşkiyan dış politika ekibini de buna göre oluşturmuştu. Hamaney'in sözleri sonrası Pezeşkiyan'ın siyasi kariyeri de sorgulanmaya başlandı. Birkaç gün sonra açıklama yapan İran Cumhurbaşkanı, verdiği sözlerin farkında olduğunu ve bu sözleri tutmak için gayret edeceğini söyleyerek müzakere kapısının kapanmadığına işaret etti. Ancak Pezeşkiyan ve ekibi, her fırsatta ABD'nin artan baskısı altında yapılacak müzakerelerin istenen sonucu vermeyeceğini de ifade ettiler.

İran'a Karşı ABD ve İsrail

Buna karşılık Trump, İsrail Başbakanı Netanyahu'yu da yanına alarak İran'a karşı nükleer tesislerin vurulması da dahil tehditlerini sürdürüyor. Geçtiğimiz haftalarda Beyaz Saray'da Trump'ı ziyaret eden Netanyahu, ABD'nin de desteğiyle İran'a karşı başlamış oldukları "işi bitireceklerini" söyledi. Peki Trump'ın İran'ı bu kadar sıkıştırması ne anlama geliyor? Bütün bu tehditlerin yanına iliştirdiği "anlaşma" ve "müzakere" gibi söylemlerin hükmü nedir?

Aslında Trump'ın İran ile anlaşma kotarması için İran'ın güç seviyesi oldukça müsait. İran hem 7 Ekim sonrası İsrail ile çatışma sürecinde hem de Suriye'yi kaybederek oldukça zayıf bir pozisyona sürüklendi. İran'dan taviz koparmak için bundan daha uygun bir fırsat bulamaz Trump yönetimi. Bu noktada İsrail'in ayartmaları ancak müzakere masasında el yükseltmenin bir aracı olabilir. Aksi takdirde gerçekten İran ile İsrail üzerinden bir sıcak çatışmaya angaje olmak, İran'ın hala ABD ve İsrail için büyük zarar üretme kapasitesini göz ardı etmek anlamına gelecektir.

İran'ın doğrudan ABD ve İsrail'e zarar verebileceği gibi, Trump'ın Ortadoğu'daki geniş bölgesel hesaplarını sekteye uğratacak bir potansiyeli de var. "Gazze Rivierası" planı gibi "ölümü gösterip sıtmaya razı etmek" türünden çıkışlar, Körfez ülkelerinin sırtına ağır bir yük yükleyerek İran'ı da mecburen Filistinli silahlı gruplar üzerindeki etkisi dikkate alındığında denkleme katmak anlamına geliyor. Katar Emiri'nin çarşamba günü gerçekleşen Tahran ziyaretinde bu konunun da ele alındığı anlaşılıyor.

Ancak bütün bu denklemden farklı olarak, İsrail'e giden ABD Dışişleri Bakanı Marko Rubio, Netanyahu ile birlikte yaptığı açıklamada "İran rejimini" sorunsallaştırdı. Trump'ın ve Vance'in yaklaşımından farklı olarak Rubio'nun "rejim değişikliğini" işaret etmesi, İran'a karşı başka bir oyunun kurgulanması anlamına geliyor. Ancak Rubio'nun sözlerinin ABD içinde alıcı bulması ve uygulamaya konması zor bir ihtimal. Elbette bu seçeneğin özellikle Netanyahu'nun yıllardır arzuladığı, İsrail için ideal bir seçenek olduğu su götürmez. Uygulanması için çalışılmasa bile bu türden söylemlerin tansiyon yükseltici karakterini hafife almamak gerekiyor. Zira İran'daki Pezeşkiyan karşıtı çevreler için ABD'li yetkililerin bu türden açıklamaları, müzakerelere karşı çıkmak adına güçlü bir gerekçe sağlıyor.

Ancak yukarıda ifade ettiğim gibi böyle bir planın uygulanma imkanı düşük. Hatta Trump'ın maksimum baskı siyasetini de sınırlandıracak faktörler devrede. Suudi Arabistan ile İran arasında devam eden normalleşme de bunlardan biri. Trump'ın İran'a karşı Suudi desteğini kolay kolay yanına alamayacağı belli. Diğer taraftan Gazze'deki ateşkesin geleceği de İran'a karşı atılacak adımlarda belirleyici olacak.

Bir diğer önemli nokta ise eğer bir anlaşma yapılacak ise bunun kapsamının ne olacağı. Trump, önceki anlaşmanın İran'ı nükleer faaliyetleri konusunda denetlemekten uzak ve bölgesel faaliyetleri konusunda da teşvik edici bir niteliği haiz, başarısız bir anlaşma olduğunu defalarca söylemişti. Maksimum baskı siyasetinin yalnızca nükleer dosyayı değil, balistik füze programı ve bölgesel siyaset gibi diğer maddeleri de kapsadığı biliniyor. Dolayısıyla yeni anlaşmanın kapsamının daha geniş olması muhtemel.

Bir başka kritik ayrıntı da anlaşmayı hangi aktörlerin müzakere edeceği veya masada kimlerin olacağı. Trump'ın Avrupalı aktörlerle olan anlaşmazlıkları, P5+1 formatına pek alan bırakmıyor. Ayrıca bölgesel aktörlerin, bilhassa Suudi Arabistan'ın Trump tarafından Ukrayna dosyasında olduğu gibi İran dosyasında da diplomatik bir aracı olarak tayin edilmesi de mümkün görünüyor. Çok fazla değişkenin ve farklı aktörlerin farklı taleplerinin belirleyici olduğu bu süreçte kesin konuşmak için henüz erken.

[Sabah, 22 Şubat 2025]