SETA > Yorum |
Wikileaks Diplomaside Bir Milat mı

Wikileaks, Diplomaside Bir Milat mı?

Wikileaks sonrasında ABD'nin dış ilişkilerinde yaşadığı sarsıntının boyutları her geçen gün daha da netleşiyor.

Wikileaks sonrasında ABD'nin dış ilişkilerinde yaşadığı sarsıntının boyutları her geçen gün daha da netleşiyor.

Güvenlik zaafını telafi edici yeni önlemler almanın yanı sıra,ABD'nin diplomatik alanda hasar kontrolü için çaba sarf etme ihtiyacı ortada. Olayın patlak verdiği ilk günlerde belgelerin içeriğine dair ABD'li yetkilileri soru bombardımanına tutan medyanın baskısına şimdi de ortaya çıkan belgelerden rahatsız olan ve bu konuda resmi açıklama bekleyen ülkeler ekleniyor. Diplomatlarının, yakın müttefikler de dâhil olmak üzere farklı ülkelere ilişkin yazışmalarının ortaya çıkıp, eteklerdeki taşların döküldüğü bir ortamda, ABD ilişkide olduğu ülkeler nezdinde güveni yeniden tesis edebilmek için zorlanacağı bir döneme girecektir. Yine de, ABD'nin farklı ülkelerle ilişkilerinin bu gelişme nedeniyle tamamıyla yeniden şekilleneceği ve bir anlamda uluslararası ilişkilerin yeniden yazılacağı yönündeki argümanlara da mesafeli yaklaşmak gerekir.

ABD diplomasisi zorluk yaşayacak Wikileaks krizinin ABD dış politikasına yansımalarından birisi, diplomatik telgrafların dış politika yapım süreçlerindeki yerine dair olacaktır. ABD'li diplomatların atandıkları yerlerde karşılaşacakları zorluklar veri akışının niteliksel açıdan zayıflamasına yol açabilir. Başta hâlihazırda sızan belgeleri hazırlayanlar olmak üzere, ABD'li diplomatların mevcut bağlantılarıyla bilgi alışverişini sürdürmeleri ve yeni bağlantılar geliştirmeleri, bu negatif tecrübeden sonra pek de kolay olmayacaktır. Amerikalı muhataplarıyla girdikleri temasların güvenilirliğinin bu derece zaafa uğrayıp, kendi kamuoyları nezdinde itibar zedelenmesi yaşayan yerli 'kaynak'lar bundan sonra benzeri ilişkilere girerken daha dikkatli davranacak, Amerika'yla adının çıkmasından kaçınacaktır. Bu kanaldan toplanan bilgilerin sekteye uğraması, yakın bireysel ilişkilerin diplomaside tuttuğu yer hatırlanırsa, Amerikan dış politika yapımı süreçlerinin kritik bir girdiden mahrum olması sonucunu doğurabilir. Benzer şekilde, bazı hükümetler kendi halklarına zor açıklayabilecekleri bilgiler, beyanatlar veya ilişkilerin belgelerde ortaya çıkması nedeniyle içerde sorunlar yaşayacak ve muhtemelen ABD ile ileriki ilişkilerinde daha tereddütlü davranacaklardır. Farklı ülkelerden gelen istifa haberleri ve belli isimler üzerinde yürütülen hararetli siyasi tartışmalar bunun ilk işaretleri olarak okunabilir. Bu gelişme neticesinde, ABD farklı meselelerde aradığı desteği daha zor bulacak veya aldığı destek karşılığında müttefiklerine daha büyük bir bedel ödemek zorunda kalacaktır. Nitekim hem Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Philip Crowley'in hem de Pentagon sözcüsü Dave Lapan'ın birey ve hükümetlerin ABD'yle işbirliğine dönük tavır değişikliğine gittikleri ve bilgi akışındaki kesintilerin ABD ve diğer ülkelere dönük riskleri arttırabileceği yönündeki tespitleri bu bağlamda değerlendirilebilir.

Diplomaside sil baştan mı? Ama yine de bu gelişmelerin ABD dış ilişkilerini veya diplomasisinin işleyişini yeniden yapılandıracağını söylemek zor. Diplomasi klasik döneminde devletlerarası ilişkilerde sahip olduğu seçkin ve ayrıcalıklı konumunu kaybetse de daha önceki benzer şokları, mesela Birinci Dünya Savaşı'na giden süreçteki toprak paylaşım mücadelesinin Bolşevik devrimcilerce açıklanmasını, aşabilmiştir. İronik bir biçimde, savaş sonrasında kapalı kapılar ardında yürütülen diplomasinin terk edilip, uluslararası ilişkilerin şeffaflığa dayalı yürütülmesini savunan Başkan Wilson başarısız olmuş, ABD de eski dünyanın 'habis' alışkanlıklarını benimsemiştir. Bugün de benzeri bir çalkantının ardından devletlerin diplomasinin açtığı kanaldan faydalanmaya devam edeceklerini, eski ilişkileri belli bir bedel ödeyerek de olsa tamir etme yoluna gideceklerini beklemek yerinde olacaktır. Muhtemelen, Amerikan diplomatlarının içine gireceği yalnızlık zamanla kaybolacak ve ABD'yle farklı kaygılarla da olsa konuşabilecek isimler bulunacaktır.

Wikileaks krizine ilişkin tartışmalar yapılırken, telgraflara gereğinden büyük bir anlam yüklememek gerekmektedir. Bu tartışmalarda göz önüne alınması gereken en önemli husus, ABD dış politika yapım sürecine veri girdisi sağlayan tek kanalın elçilikler olmadığı, çeşitli kanalların bu süreçte yer aldığıdır. Türkiye çıkışlı telgraflardan bazılarında kullanılan dilin seviyesizliği veya Türkiye'yi anlamaktan yoksun, sığ analizlere dayandığı Türkiye'de yapılan tartışmalarda da sıklıkla vurgulanmıştır. Böylesi yığma, filtrelenmemiş ve yer yer kulaktan dolma bilgilerin de yer aldığı telgraflar ABD dış politika yapımında çok farklı kanaldan yapılan beslemeden ancak bir tanesini oluşturmaktadır. Diplomatların yanı sıra bakanlık danışman ve analistlerinin sunduğu değerlendirmeler, diğer hükümet birimlerinin, lobilerin veya düşünce kuruluşlarının yaptığı girdiler ve en önemlisi Başkan ve Dışişleri Bakanı'nın belli meselelerdeki kişisel pozisyonları da en az telgraflar kadar hatta genellikle daha fazla ABD'nin politikalarının formüle edilmesi ve icrasında rol oynamaktadır. Wikileaks sonrası ABD birçok ülkeyle ilişkisini ağır bir bedel ödeyerek de olsa yeniden tanımlamak zorunda kalacaktır; fakat bu gelişme dış politika süreçlerinde ve Amerikan politikalarının içeriğinde köklü değişiklikleri beraberinde getirmeyecektir.

Sabah,Perspektif-11.12.2010