Türkiye, Avrupa Birliği'yle ilişkilerini canlandırmak için 3 yıl aradan sonra Reform Eylem Grubu'nu toplarken, uzmanlar, bu sürecin tetikleyicisinin hem AB'nin hem de Türkiye'nin ABD'yle yaşadığı krizler olduğuna işaret ediyor. Bir diğer etken de Türk lirasının yaşadığı krizin Türkiye'nin yanısıra Avrupa Birliği için de ciddi sorun yaratma riski taşıması.
Peki bu ilişkiler hangi yöne evrilecek? Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye için bir kez daha 'stratejik ortak' seçeneğini vurgularken, Almanya ise, normalleşme süreci için Türkiye'deki vatandaşlarının serbest bırakılmasını şart koşuyor.Bu süreçte taraflar arasında yoğun bir diplomasi trafiği yaşanıyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Viyana'da AB dışişleri bakanları zirvesinde ikili temaslarda bulundu, Hollanda'yla normalleşme adımları atılacağını söyledi. Her iki ülkenin önümüzdeki günlerde büyükelçilerini karşılıklı olarak atamaları bekleniyor. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, gelecek hafta Ankara'da olacak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, eylül ayı sonunda Almanya'yı ziyaret edecek.
Türkiye-AB ilişkilerini ve olası senaryoları BBC Türkçe'ye değerlendiren uzmanlar, son dönemde ABD ile yaşanan siyasi ve ekonomik krizin, AB ve Türkiye yakınlaşmasında önemli bir itici rol üstlendiği konusunda hem fikir.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'ndan (SETA) Dr. Murat Yeşiltaş'a göre, hem Türkiye hem de AB, söz konusu gerilimin iki taraf için de kazanç sağlamayacağının farkına vardı:
"Özellikle NATO konusu, AB ile Amerika arasındaki ilişkileri gerdi. Benzer bir biçimde, son birkaç aydır Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin de gerginlik hattında ilerlediğini görüyoruz. Dolayısıyla bütün bu arka plan Türkiye'nin AB ile olan ilişkisini yeniden gözde geçirmesini de beraberinde getirdi. Özellikle son üç yıldır Türkiye-AB ilişkilerinin 'gergin bir atmosferde' seyrettiğini kaydeden Yeşiltaş, AB tarafında bunun 'İslamafobi ve Türkiye karşıtlığı'ndan beslendiğini söylüyor.''
Ancak Yeşiltaş, Türkiye ekonomisinin Avrupa'nın ticaret hacminde önemli bir pay sahibi olduğunu söylüyor ve bu durumun ekonomik ortaklığı kaçınılmaz kıldığını vurguluyor:
"Bakanlıklar düzeyinde, AB gündeminin yeniden canlandırılması konusunda zaten bir eğilim söz konusuydu, ama esas olarak ekonominin burada önemli bir itici faktör olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye ve Avrupa arasındaki ticaret hacmi, iki aktör arasında yapısal bir bağ oluşturuyor. Türkiye'nin Avrupa Birliği'nin lokomotif ülkeleri diye tabir edebileceğimiz Almanya ve Fransa ile karşılıklı ciddi ekonomik ilişkileri var. Ayrıca Avrupa'daki bazı ülkelerin Türkiye'deki bankalardan olan hisseleri, Avrupa'yı 'Türkiye'yi ekonomik olarak yalnız bırakmama' konusunda alarma geçirdi.''
''AB, Trump'ın ticaret savaşı olarak ortaya koyduğu politikanın genel olarak küresel ve bölgesel ekonomide bir takım sıkıntılara yol açacağı hatta kurumsal krizleri de beraberinde getireceğini gördü. Sonrasında rahip Brunson üzerinden Türkiye'ye uygulanan ekonomik yaptırımlar da Türkiye'nin yalnız bırakılmaması gerektiği konusunda bir atmosfer oluşturdu. Çünkü özellikle İtalya gibi ülkeler, 1990'lar boyunca ABD tarafından kendilerine yönelik kur merkezli saldırıları hatırladılar. Türkiye'ye uygulanan yaptırımların daha sonra diğer ülkelere de uygulanabileceğini ve bunun ortaya çıkaracağı birtakım zaaflar olduğunu düşündüler."
Yeşiltaş, Avrupa ve Türkiye'nin önümüzdeki süreçte ABD'nin ekonomik yaptırımlarına karşı yan yana hareket ederek ABD'yi bu kararlarından geri adım attırmaya çalışacağını öngörüyor.
'Stratejik ortaklık değil, tam üyelik'
SETA uzmanı, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un işaret ettiği 'Türkiye ile stratejik ortaklık' önerisine karşı, Türkiye'nin 'tam üyelik' konusunda ısrarcı olduğunu ifade ediyor:"Avrupa yaklaşık on yıldan uzun süredir Türkiye'ye yönelik istisnai bir ortaklık modeli geliştirilmesi konusunda çalışıyor, ama ilişkilerdeki belirgin bir yavaşlamaya rağmen, Türkiye'nin başından beri AB'ye tam üyelik stratejisinden vazgeçtiğini söylemek mümkün değil. Stratejik ortaklık önerisinin merkezinde elbette Suriye meselesi ve beraberinde getirdiği mülteci karşıtlığı yatıyor. Zaten Türkiye karşıtlığını besleyen dinamiklerden başlıcası mülteci karşıtlığı. O da İslamafobiyi besliyor. İslamafobi de Türkiye'yi bir 'öteki' olarak karşısına konumlandırıyor."
[BBC, 31 Ağustos 2018]