Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Trump ilk defa yüz yüze konuşma fırsatı buldular. Hem baş başa hem de heyetler arası yapılan görüşmenin genel anlamda olumlu bir atmosferde seyrettiği herkesin malumu. İki lider, ziyaretin ana odağı olan YPG’ye destek konusunda anlaşamasa da diğer konularda Obama dönemine nazaran daha müspet bir zeminde müzakere etti. Obama yönetiminin özellikle ikinci dönemi Türkiye’ye karşı bilinçli bir “soğuk muamele” dönemiydi. Türkiye’nin güvenlik endişelerine cevap vermek bir yana, bu endişeleri dinleme adına bile beklenen adımlar atılmamıştı. Bu açıdan baktığımızda Trump’ın Türk heyetini karşılamasından basına verilen samimi pozlara kadar, Obama döneminin aksine gözle görülür bir atmosfer değiştirme çabası vardı.
Genel atmosfer önemli ama somut beklentiler ve stratejik işbirliğinin geleceği açısından daha fazlasına ihtiyaç var. Görüşmedeki tek konu YPG değildi; operasyon sonrası Rakka, Rakka sonrası Suriye, savunma sanayii işbirliği, FETÖ ile mücadele gibi uzun bir liste vardı. Bunlardan YPG ve FETÖ’ye ilişkin Türkiye’nin beklentilerini karşılayacak bir adım gelmedi. FETÖ konusunda elebaşının iadesinden önce atılacak adımlar var ki görüşmede bunların konuşulduğu anlaşılıyor. FBI’ın FETÖ’ye ilişkin özel bir soruşturma açması ve ABD’de yaşayan FETÖ militanlarına ve aktivitelerine birtakım takibatın yapılması gibi konular da görüşülenler arasındaydı.
Rakka ilişkiler açısından kritik bir dönemeç. Daha önce de yazdığım gibi ABD’nin YPG’ye destek vermeyi tercih etmesi, sadece terörle ilişkisi açısından değil aynı zamanda ABD’nin Suriye politikası açısından da oldukça sorunlu. Teröre destek kısmını bir kenara bırakırsak, ABD’nin YPG üzerinden Suriye’ye nizam verme ihtimali sıfıra yakın. YPG bir mayın eşeği olarak Rakka alınana kadar kullanılır, sonrasında DEAŞ’a karşı çatışma noktalarında yine arzı endam ettirilir. Fakat ABD YPG’ye verdiği destekle ne alan kontrol edebilir ne de kontrol ettiği alanlara istikrar getirebilir. Bu durumda ABD’nin önünde üç tercih var. Ya Suriye’ye çok sayıda asker sokmak suretiyle DEAŞ’tan temizlediği toprakları kendisi idare edecek. Ya bu toprakları Esed rejimine devredip Esed diktasını tahkim edecek. Ya da YPG’yle ilişkisini sorgulayıp uzun vadeli planlama içerisine girebileceği yerel aktörlere yönelecek. ABD Suriye’de istikrarsızlık, etnik çatışma ve terörün güçlenmesi üzerine bir plan yapmıyorsa eğer (öyle ümit ediyoruz) ABD’nin orta ve uzun vadede YPG ile çalışmaya devam etmesi zorlaşacak.
Washington’daki görüşmenin sonrasında Rakka’nın DEAŞ’tan temizlenmesinin öncesinde atılacak adımlar, sadece Rakka’nın veya Suriye’nin kuzeyinin değil; Suriye’nin genelinin de geleceğini şekillendirmede etkili olacak. DEAŞ’la YPG’nin çatışmasının her iki taraf için de bol zayiatla devam etmesi gayet iyi olur. Bu esnada Türkiye eşzamanlı iki adım atmalı. Bir taraftan Rakka’yı yönetmeye talip Rakkalıları mobilize etmeli; diğer taraftan ise Rakka’yla meşgul olan YPG’yi Suriye ve Irak’ta doğrudan ve sonuç alacak şekilde vurulmalı. PKK’nın önde gelen isimleri teker teker hedef alınmalı ve ırkçı projelerini devam ettirme takatleri kırılmalıdır. Burada kritik nokta, PKK ve DEAŞ teröründen temizlenen yerlerde istikrarı sağlayacak aktörlerin hazırlanması ve iki terör örgütünün de liderlik ekibinin hedef alınmasıdır.
Türkiye bu süreçte doğru adımları attığı müddetçe seçeneklerini artıracak, ABD’nin seçeneklerini daraltacak ve YPG’nin arkaik ve ırkçı projesinin önünü kesecektir.
Top bizde, fırsat önümüzde. İnşallah iyi değerlendirebiliriz.
[Akşam, 19 Mayıs 2017].