Bugün Trump’ın Avrupa’daki iki elçisinden bahsedelim.
Berlin ve Brüksel’deki iki Amerikan büyükelçisi yaptıkları açıklamalarla Avrupalıları ciddi şekilde öfkelendiriyorlar. Diplomasinin bütün kurallarını bir kenara atan bu “diplomatlar”, aslında birçok Avrupa ülkesi ya da ABD büyükelçisinin yakın zamana kadar Türkiye’de yaptıklarının bir benzerini şimdi Avrupa’da yapıyorlar.
Bulundukları ülkelerin içişlerine müdahale ediyorlar.
Hem de bunu çok rahatsız edici bir şekilde yapıyorlar.
Avrupalılar, en azından Almanya ve Fransa gibi köklü Avrupa ülkeleri, ABD’nin bu şekilde açıktan kendi içişlerine müdahale etmesine pek alışkın değiller. Soğuk Savaş dönemi boyunca Avrupa siyasetine Amerikan müdahaleleri oldu kuşkusuz, ancak Washington bu müdahaleleri çok ince bir şekilde yaptı.
Çoğu zaman Gladio gibi gizli örgütler eliyle ve medya gibi araçlar kullanılarak gerçekleştirilen manipülasyonlarla “sakıncalı” görülen partiler iktidardan uzak tutuldu.
Ama şimdi Trump ile birlikte ABD’nin Almanya, Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerini hedef alan müdahaleleri çok açıktan ve rahatsız edici bir şekilde yapılmaya başlandı.
Trump ve Avrupa’daki elçileri, gün geliyor AB’yi “düşman” olarak tanımlıyorlar, zaman oluyor Kuzey Akım-2 projesinin yapımına ve finansmanına katılan Avrupalı şirketlere yaptırımlara maruz kalacaklarına dair tehdit mektupları gönderiyorlar. Bazen Alman otomobil şirketlerini fabrikalarını ABD’ye taşımamaları durumunda cezalandırmaktan bahsediyorlar, bazen de Avrupa ülkelerini agresif ticaret politikası izlemekle suçluyorlar.
Şimdilerde Alman hükûmetinin başı ABD’nin Berlin Büyükelçisi Richard Grenell ile ciddi şekilde dertte. Grenell, mayıs ayında göreve başladığından beri doğrudan Almanya’nın içişlerine müdahale anlamına gelecek açıklamalar ve eylemlerde bulunuyor.
Önce İran’da iş yapan Alman firmalarının, ABD’nin bu ülkeye karşı yaptırım politikasına ayak uydurması çağrısında bulundu. Ardından Avrupa’daki muhafazakâr kesimlerin güçlendirilmesi için aktif bir şekilde çalışacağı yönünde açıklamalar yaptı. Bu çerçevede başta Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz ve Almanya’daki iktidar partisi CDU (Hıristiyan Demokrat Birliği) başkan adayları arasında bulunan Jens Spahn başta olmak üzere Avrupa ülkelerindeki muhafazakâr siyasetçilerle yakın ilişkiler geliştirip onları destekledi.
Bu tavırlarıyla Almanya ve diğer Avrupa ülkelerindeki liberal ve sosyal demokrat kesimlerde tepki uyandıran Grenell’in, son olarak geçen hafta içerisinde Kuzey Akım-2 doğalgaz boru hattı projesine katılan Alman firmalarına, bu faaliyetlerinden dolayı Amerikan yaptırımlarına maruz kalacakları tehdidinde bulunması yoğun tepkilere neden oldu.
Bu tepkilerin sadece liberal ve sosyal demokrat kesimlerle sınırlı kalmadığı ve muhafazakâr CDU içerisinde de öfkeye yol açtığı görülüyor. Almanya’nın Rusya’dan doğalgaz ithalatında Ukrayna üzerinden geçen boru hatlarına olan bağımlılığını ortadan kaldırmayı hedefleyen Kuzey Akım-2, ABD’nin Rusya’ya karşı yaptırım kararlarına takıldığı için Washington tarafından eleştiriliyor.
Trump yönetiminin, Polonya gibi bu projeye karşı çıkan bazı Doğu Avrupa ülkeleriyle birlikte söz konusu boru hattını engelleme konusunda açıkça faaliyet içerisinde olduğu ve bu yönde açıklamaları biliniyor. Ancak Berlin’deki bir büyükelçinin bu kadar ileri giderek Alman şirketlerine yaptırımla tehdit eden mektuplar yazması diplomatik açıdan büyük sorun olarak görülüyor.
Diplomatik nezaket açısından Avrupalılara sorun çıkaran bir başka Amerikan büyükelçisi de AB nezdindeki ABD Büyükelçisi Gordon Sondland. Grenell ile benzer bir dil kullanan Sondland, kasım ayında yaptığı bir açıklamada Kuzey Akım-2 projesini ciddi şekilde engelleyecek bütün araçları henüz devreye sokmadıklarını ifade ederek bu projeden vazgeçilmesi uyarısında bulunmuştu.
Avrupa’da, Amerikan sıvılaştırılmış kaya gazı lobicisi olarak bilinen Sondland’ın, Avrupa’nın doğalgaz konusunda Rusya’ya olan bağımlılığının azaltılmasından bahsederken, aslında Avrupa’ya yönelik Amerikan gazı ihracatını artırmaya çalıştığı düşüncesi hâkim.
Trump’ın bu elçilerinin diplomasiyle bağdaşmayan tehditkâr tavır ve açıklamaları, Amerikan Başkanı’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un Ankara ziyareti öncesinde yaptığı Türkiye karşıtı açıklamalarla ve Trump’ın bizzat kendisinin Türk ekonomisini hedef alan tehditleriyle birlikte düşünüldüğünde daha iyi anlaşılıyor.
Aslında NATO müttefiklerinin tamamını hedef alan bir dil sorunu var.
[Türkiye, 16 Ocak 2019].