Trump dönemi Amerikan dış politikasının ve güvenlik stratejisinin ne yöne evrileceğini uzun süredir merak ediyoruz. Fakat konuyla ilgili sorular kısa sürede cevap bulacak gibi görünmüyor.
Trump bırakın dış politika ve güvenlik stratejisi alanlarını kontrol altına almayı kendini bile garanti altına alabilmiş değil.
İç siyasette çalkantılar devam ediyor. FBI başkanı ile yaşadığı kriz ve medya ile yaşadığı atışmalar devam ediyor. Amerikan müesses nizamı Trump'a farklı açılardan yüklenirken, o da kendisini koruma güdüsüyle konuşuyor ve davranıyor.
İktidarı devralmasının üzerinden yarım yıla yakın bir süre geçti.
Ama Trump yönetimini tahkim edebilmiş değil.
Böyle olunca Trump'ın kendine has bir dış politika üretmesi imkânsız hale geliyor. Obama'nın sahneye sürdüğü siyaset değişmiyor. Bürokratik alışkanlıklar bir önceki dönemi yeniden üretiyor.
Dikkat edilecek olursa Trump'ın yaptığı müdahaleler kesik kesik ve sonuç üretmeyen dış politika davranışları halinde gösteriyor kendini. Aslında buna bir politika demek bile doğru değil. Çoğunlukla anlık tepkiler ve rol kapma çabası halinde ortaya çıkıyor. Esed rejiminin kimyasal silah kullanımında olduğu gibi Amerika ani bir cevap verebilir ama bunun devamında ne olacağına dair bir planı yok.
O nedenle böylesi bir olayın ardından Amerika her yöne kayabilirdi. Ancak muhtemelen bugünlerde Trump hükümeti Esed rejimi ile yaşadığı bu olayı hatırlamıyor bile. Bu konu masaya bile gelmiyor.
Veya aslında Körfez ülkeleri kendi aralarında bir gerilim yaşıyor. Trump sanki bu süreci kendi başlatmış gibi mesajlar yayıyor. Dış politikada o kadar etkisiz ve bu konulardan o kadar habersiz ki, umutsuzca kendini etkin bir aktör olarak sunma gayretine giriyor. Obama döneminden kalma silah anlaşmalarını kendi kurgulamış gibi yapıyor. Katar'a uygulanan yaptırımların terörle mücadele için uygulandığını sanıyor.
Tabii ki Ortadoğu'da böylesi bir boşluktan faydalanmak isteyen tonlarca aktör bulabilirsiniz.
Bunun şu sıralar en parlayan örneği Suudi Arabistan. Alelacele Körfez'de bir hegemonya arayışının peşine düştü. Sadece Katar'ı değil kendini ve tüm bölge dengelerini üzecek gibi görünüyor. Sonuçta olan yine Ortadoğu ülkelerine oluyor.
Bütün bu süreçten Amerika'nın çok zararlı çıkmadığını düşünebilirsiniz.
Her kim ne yaparsa yapsın Ortadoğu ülkelerinin zarar gördüğü çok açık. Ve hatta bu durumdan Amerika'nın karlı çıktığını bile iddia edilebilir.
Suud'a da Katar'a da aynı anda silah satabilen Amerika'nın zarar ettiğini kim söyleyebilir ki. Çok kolay değil.
Fakat biraz daha yakından bakarsanız meselenin o kadar basit olmadığını görürsünüz. Büyük devletler tabii ki ekonomik kazançlarını önemseyebilir. Fakat ekonomik kazanç için güç ve güvenliği feda etmez. Eğer Amerika Körfez'den para kazanırken Körfez'deki siyasi gücünü ve diplomatik nüfuzunu yitiriyorsa, o zaman ortada bir zarar var demektir.
Gerçekten de öyle oluyor. Amerika karlı anlaşmalar yaparmış gibi görünürken, istikrarsızlık üretmesi bir kenara kendisi için daha vahim sonuçlar doğuracak güç boşluklarına neden oluyor. Suriye'de olduğu gibi Rusya yavaş yavaş Irak meselesine de dâhil olmaya başlamıştı. Şimdi son olarak Körfez işlerine de karıştığına şahit oluyoruz. Hem Bahreyn Kral'ı hem de Katar Emiri arkası arkasına Putin ile görüştüler. Amerika'nın boşalttığı bu alanlara girmek için fırsat kollayan Rusya bunu değerlendirecektir. Sonrasında ne olur bilinmez ama Amerika kendisi için hiç de hayati olmayan ekonomik kazançlar için bölgesel üstünlüğünü yitirme ihtimaliyle karşı karşıya kalabilir.
[Takvim, 3 Temmuz 2017].