Amerikan donanmasının 241. yıl dönümü dolayısıyla twitter hesabından paylaştığı tabloda yer alan “düşman” figüründe öne çıkan Türk bayrağı Türk-Amerikan ilişkilerinin geldiği noktayı mı temsil ediyor?
Söz konusu tabloyu seçenlerin gerçek niyetleri belki hiç ortaya çıkmayacak ancak Washington yönetiminin son dönemdeki Türkiye politikasıyla uyumlu bir “tabloyla” karşı karşıyayız. PKK/PYD ile Türkiye arasındaki tercihte açık bir şekilde PYD’den yana tavır alan mevcut Amerikan yönetimi uzun zamandır Türkiye’yi sınırlandırmaya yönelik bir politika izliyor.
PKK’yı uzun zamandır Orta Doğu politikasının bir aracı olarak “havuç ve sopa” anlayışı çerçevesinde kullanan Amerikan yönetimi, bu örgütün Suriye kolu olan PYD üzerinden bu araçsallaştırma politikasının yeni bir evresine geçmiş görünüyor. Türkiye ile olan ittifak ilişkisi yüzünden PKK’yı bir terör örgütü olarak tanımlayan ABD, bu tanımlama nedeniyle PKK’yı açık bir şekilde değil, ancak üstü örtülü bir şekilde kullanıyordu. PYD’nin ortaya çıkması ile birlikte ise, PKK’nın bir parçası olduğu açık olmasına rağmen, artık gizlemeye gerek kalmadan bu örgütle bir ittifak ilişkisine girdiği görülüyor.
Uzun zamandır Türkiye’nin bütün itirazlarına rağmen PYD’ye silah yardımı ve lojistik destek sağlayan ABD, bu tavrını PKK-PYD ilişkisini reddederek meşrulaştırmaya çalışıyordu. Birçok Amerikalı yetkilinin de kendi parlamentolarındaki rutin denetleme süreçlerinde zaman zaman itiraf etmek zorunda kaldığı gibi, PYD Suriye’deki PKK demekti ve Amerikalılar bunu herkesten iyi biliyordu. Ancak bugüne kadar Türkiye’ye karşı PYD’nin terörist bir örgüt olduğunu reddeden ABD, örgüte yardımını sürdürdü. Bunu yaparken PKK terörüne karşı Türkiye’nin yanında olduğunu söylemeyi de ihmal etmedi.
Musul operasyonunun çok yoğun olarak konuşulduğu bugünlerde ise ABD’nin Türkiye politikasında yeni bir yol ayrımına geldiği görülüyor. Türkiye’nin Irak’taki askerî varlığı konusunda Bağdat’la benzer bir tavır alıp Türk askerinin Irak’ı terk etmesini isteyen Washington yönetiminin Başika’da Türk ordusu tarafından eğitilen Iraklı savaşçıların Musul operasyonuna katılması konusunda da ayak sürümesine şahit oluyoruz.
Obama yönetiminin, bu şekilde Türkiye’nin Musul operasyonunun dışında kalmasını istediği bir dönemde, PKK’nın bu operasyona destek vermesinin konuşulması ise ABD’nin artık PYD kamuflajı olmadan da PKK ile ortaklık kurabileceğine işaret ediyor.
Dünyada terörizmi en büyük sorunlardan biri ilan eden Washington’un Orta Doğu politikasının bu şekilde teröristlerle iş birliğine doğru savrulması açıklanabilir değil. Bu durum ancak ABD’deki bir zümrenin çarpık çıkar algılarının bir ürünü olsa gerek. Birilerinin Amerika’nın artık Orta Doğu’dan çekilip Uzak Doğu ile ilgileneceğini açıkladığı bir dönemde, Obama yönetiminin Orta Doğu politikasında bu şekilde köklü değişikliklere gidip eski müttefiklerini terörist örgütlerle ikame etmeye çalışması aslında ABD’nin Orta Doğu’dan hiçbir zaman çekilmeyeceğinin açık bir göstergesidir. Uzak Doğu ile daha çok ilgilenmeye devam edecek, ama bu Orta Doğu ile daha az ilgileneceği anlamına gelmiyor.
Terörist örgütlerle iş birliği temeline oturan bu yeni Amerikan stratejisi, bu örgütler üzerinden Orta Doğu’daki bölgesel güçleri sınırlandırmayı amaçlıyor. Washington’daki bazı maceracı müdahalecilerin geliştirdiği bu yeni strateji bölgedeki etkin ülkeleri sarsıp “savunmacı” pozisyona iterek “düzen kurucu” olma iddialarından uzaklaştırıyor belki, ancak bu politikanın ABD açısından da büyük riskleri olduğunu hatırlatmak gerekir...
ABD, hızla tek süper güç olma konumundan uzaklaştığı bir dönemde, Orta Doğu’da sadece terör örgütlerinin “dostu” olan bir ülkeye dönüşebilir. Bölge ülkelerini terör örgütleriyle terbiye etmeye çalışırken hepsinin düşmanlığını kazanabilir.
Ancak bölge ülkelerinin aralarındaki düşmanlıklar ABD’nin Orta Doğu’ya yönelik müdahalelerini kolaylaştırdığı için Washington yönetimi, terörist örgütlerle iş birliği yapmasının da Orta Doğu’daki çıkarları için fazla risk oluşturmayacağını düşünüyor. Bu durumda terör örgütleri üzerinden baskı altına alınmak istenen Orta Doğu ülkelerinin ise bir an önce aralarındaki çatışmaları diplomatik yollarla bitirmeye yönelmeleri gerekiyor.
[Türkiye, 15 Ekim 2016].