Avrupa Komisyonu her yıl yayınladığı Türkiye ilerleme raporunu 29 Mayıs günü yayınladı.
Son beş yıldır basmakalıp ve yanlı ifadelerle dolu olan rapor Türkiye'de herhangi bir karşılık bulmadı. Sadece Dışişleri Bakanlığı rapordaki haksız ve orantısız eleştirileri reddetti.
Eskiden günlerce tartışılan, siyasi gündemi belirleyen rapor bir gün bile yer tutmadı.
Bunun esas sorumlusunun Türkiye'ye karşı olan eleştirilerde kantarın topuzunu kaçıran AB kurumları ve yetkilileri olduğu açık.
AB Türkiye ile ilgili yayınladığı raporlarda kullandığı ideolojik tutumla Türk toplumu ve karar vericiler nezdindeki inandırıcılığını kaybetti ve kendini önemsiz hale getirdi.
Örneğin Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri yaşanan onca usulsüzlük ve oy hırsızlığı sonucunda YSK'nın İstanbul seçimlerini iptal etme kararını almasının ardından Türkiye'de seçimle iktidarın değişeceğine güven kalmadığını iddia edebildi.
Kati Piri Ankara ve Antalya başta olmak üzere yüzlerce belediyede demokratik seçimler sonucu yönetimin el değiştirdiğini bilmesin rağmen ideolojik tutumu nedeniyle kolayca böyle bir iddiada bulundu.
Böyle bir raportörün Türkiye ile ilgili tutacağı raporu Türkiye'nin ciddiye almamasına kimsenin şaşırmaması gerek.
AB Türkiye'deki inandırıcılığını ve etkisini arttırmak istiyorsa öncelikli bu dili ve yaklaşımı terk etmek zorunda.
Zira bu dil yayınlanan rapordaki haklı eleştiriler ve tespitlerinde tartışılmasının önüne geçiyor.
Örneğin Raporda 15 Temmuz darbe girişiminin sorumlusu FETÖ'den hala bir sivil toplum hareketi olarak bahsedilmesinin kabul edilebilir bir tarafı yok.
Demokrasinin yılmaz savunucusu olduğunu iddia eden bir birliğin 250 vatandaşımızı katleden, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni bombalayan bir terör örgütünün adını zikretmekten kaçınması tek kelimeyle utanç verici.
Diğer taraftan HDP'nin marjinalleştirilmesinden bahseden rapor da HDP'nin PKK ile olan ilişkilerine yönelik bırakın eleştiriyi tek bir cümle bile yok.
Halbuki Türkiye'deki terör sorunun çözümü konusunda samimi olan bir Avrupa Birliği DEAŞ'a karşı etkince kullanılan terörle mücadele yasaları ile PKK'nın Avrupa'daki finans kaynaklarını kurutabilir, sözde STK'ları ve medyasını çok kolayca susturabilir, militan devşirmesinin önüne geçebilirdi.
Çok daha önemlisi Avrupa Birliği HDP üzerinde kuracağı baskı ile HDP'nin terör ile arasında mesafe koymasını sağlayıp, PKK'yı marjinalleştirerek HDP'nin meşru bir siyasi parti olmasının önünü açabilirdi.
AB bütün bunları yapmayıp Türkiye'ye parmak sallamaya devam ettiği müddetçe Brüksel'deki birkaç raportörün Türkiye ile ilgili temelsiz ön yargıları ve ideolojik tutumunu yansıtan ilerleme raporları Türkiye'nin gündemi içerisinde kaybolup gitmeye mahkum.
[Fikriyat, 31 Mayıs 2019].