Cumhurbaşkanı Erdoğan G-20 zirvesi çerçevesinde Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te bulunuyor. Zirve çerçevesinde Cumhurbaşkanı, dünya siyasetine yön veren çok sayıda ülkenin lideriyle görüşmeler gerçekleştirecek. Bu tür zirve toplantıları gerek dünya meselelerinin gerekse ikili ilişkilerin görüşülmesine imkân sağlayan faydalı birer platformlar sunuyor.
1999 yılında kurulan G-20 dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisine sahip ülkeleri bir araya getiriyor. 19 ülkenin yanında Avrupa Birliği de 20’ler Grubu’nun (Group of Twenty) üyesi olarak zirvede yerini alıyor.
Sadece Batılı ülkeler ile Japonya’nın oluşturduğu G-7’den farklı olarak G-20 içerisinde Batılı olmayan ülkeler sayıca çoğunluğu oluşturuyor. Latin Amerika’dan Meksika, Brezilya ve Arjantin, Afrika’dan Güney Afrika, Orta Doğu’dan Türkiye ve Suudi Arabistan, Asya’nın geri kalan kısmından Çin, Hindistan, Endonezya, Güney Kore, Japonya ve Rusya örgütün Batılı olmayan üyeleri.
Buna karşılık ABD ve Kanada ile birlikte Almanya, Fransa, İtalya ve Birleşik Krallık G-20’nin Batılı üyelerini oluşturuyor. Coğrafi olarak Batılı olmasa da kültürel olarak bu tanıma dâhil edilebilecek olan Avustralya ile birlikte Batılı üyelerin sayısı yediye çıkıyor. Bunun yanında, dört üyesi ayrıca temsil edilen AB ile birlikte G-20’nin üye sayısı 20’ye tamamlanıyor. AB’yi zirvede Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk ile AB Jean-Claude Juncker temsil ediyor.
İslam dünyasını G-20’de üç ülke temsil ediyor. Türkiye, Endonezya ve Suudi Arabistan.
Bu ülkeler İslam ülkeleri arasında en fazla GSYH’ya, yani üretime sahip olanlar. 2017 rakamlarına göre Endonezya 1.015, Türkiye 851 ve Suudi Arabistan 683 milyar dolar yıllık üretim gücüne sahipler. Bu üç ülkenin toplam GSYH’sı 2,5 trilyon dolar yapıyor.
Buna karşılık G-20’nin Asyalı üyelerinin (Çin, Japonya, Hindistan, Güney Kore ve Rusya) GSYH’sı 22,8 trilyon doları buluyor. Batılı altı üyenin GSYH’sı toplamı ise 31,8 trilyon dolar düzeyinde.
Bu rakamlar, hâlâ uluslararası siyasal sistemde Batı’nın ekonomik üstünlüğünün devam ettiğine, buna karşı en büyük meydan okumanın Asya’dan geldiğine ve İslam dünyasının ise dünya güç dengelerindeki yerinin henüz çok gerilerde olduğuna işaret ediyor.
Ancak yirmi, otuz ve kırk yıl öncesiyle karşılaştırdığımızda, hem Doğu Asya’nın hem de İslam dünyasının Batının ekonomik ve askerî üstünlüğüne karşı ciddi adımlar attığı ve aradaki farkı kapatma yolunda önemli gelişmeler gösterdiği görülür.
Türkiye’nin özellikle AK Parti iktidarı döneminde gerek ekonomik gerekse askerî alanda attığı adımlarla dış politikasında daha bağımsız hareket etme hedefine ulaşma konusunda önemli mesafeler kaydettiği görülüyor. 2002 yılında Almanya’nın GSYH’sı Türkiye’nin 8,7 kat büyüklüğüne sahipken 2017 yılında bu fark 4’e geriledi. Aynı yıllar arasında Fransa ile fark 6,3’den 2,8 kata İtalya ile ise 5,3’den 2,1 kata geriledi.
Ekonomik alanda Avrupa ülkeleriyle arasındaki farkı bu şekilde küçülten Türkiye, askerî alanda da dışarıya olan bağımlılığını azaltma konusunda ciddi projeler geliştirdi. İnsansız hava araçları, savaş helikopterleri ve savaş gemileri başta olmak üzere birçok savunma sanayii alanında kendi silahlarını üreten Türkiye, bunları uluslararası piyasada satmaya da başladı.
Bütün bu gelişmeler Türkiye’ye dış politikada daha bağımsız hareket etme imkânı sağlarken, dış politikada bağımsız hareket etmesinden hoşlanmayan bazı küresel aktörlerin yıkıcı saldırılarına da maruz kalmasına yol açtı.
Türkiye’nin 2013’ten beri giderek artan bir şekilde maruz kaldığı saldırıları, ekonomik ve askerî alanda attığı başarılı adımlar ve bu başarının verdiği güvenle dış politikasını bağımsız bir çizgiye taşımasından ayrı düşünmek mümkün değildir.
Ancak Türkiye, Gezi, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimlerinin ardından maruz kaldığı finansal saldırıyı da atlattı ve emin adımlarla yoluna devam ediyor. Zira uluslararası siyasal ve ekonomik düzende Batının üstünlüğüne son vermek için atılması gereken daha çok adım var...
[Türkiye, 1 Aralık 2018].