Pazar ve pazartesi günlerinde Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde darbeyle yönetimi gasbetmiş Abdülfettah el-Sisi Avrupalı konuklarını birinci AB-Arap Birliği zirvesinde ağırladı. Almanya, Birleşik Krallık, İtalya gibi Avrupa ülkeleri başbakanları ile AB’nin liderlerini ağırlayan Sisi’nin konuklarına hediyesi ise birkaç gün önce idam ettirdiği dokuz genç oldu.
Mısır Başsavcısına suikastla suçlanan, ancak işkence altında alınan ifadelerinde bu suçu üstlenmek zorunda kalan bu gençlerin idamının Sisi’nin Avrupalı konuklarının geleceği hafta gerçekleştirilmesi ne anlam ifade ediyor?
Sisi, Avrupalı misafirlerinin işkence ve idam cezası konusundaki tutumlarını bilmiyor mu?
Ya da konuklarının her zaman yaptıkları gibi, çıkarlarını insan hakları ve demokrasi gibi değerlerin önüne koyacaklarını ve idamları görmezden geleceklerini mi düşündü?
Üçüncü bir ihtimal daha var.
Belki de “İslamcı gençlerin” idamını özellikle Avrupalı misafirlerin geleceği haftaya denk getirmiştir.
Bu şekilde Avrupalı “dostlarına” şu mesajı veriyordur:
Siz benim Müslüman Kardeşler yönetimini devirip darbeyle iktidara gelmeme destek verdiniz, ben de bunun karşılığını veriyorum ve siyasal İslamcılarla kararlı bir şekilde mücadele ediyorum.
Bu şekilde kendisine verilen desteğin boşa gitmediğini göstermek ve bu desteğin devam etmesini sağlamak istiyor olabilir.
Peki, Avrupalıların penceresinden bakınca ne görülüyor?
Avrupalıların büyük çoğunluğu, uzun yıllardır başka ülkelerin içişlerine müdahale için kullandıkları demokrasi ve insan hakları putlarının Mısır’daki dokuz gencin idamı suretiyle kendilerine kurban olarak sunulmasından rahatsız görünmüyorlar.
Demokrasi ve insan haklarını gerekçe göstererek sayısız ülkenin içişlerine müdahale eden Avrupa Birliği’nin, işkence altında alınan ifadelere dayanarak idam edilen dokuz gencin katledildiği hafta, tam kadro Mısır’da yapılan zirveye katılıp ev sahibi Sisi ile samimi pozlar vermelerini başka nasıl açıklayabiliriz?
Bu şekilde bir kez daha görmüş oluyoruz ki, dış politikada çıkarlar, değer ve ilkelerin önünde koşuyor.
Avrupa ülkeleri, yasa dışı göçün ve mülteci akınının önlenmesi konusunda Arap ülkelerinin desteğine ihtiyaç duyuyorlar. Ayrıca Arap yönetimlerinin hâkim olduğu coğrafyayı ekonomik açıdan çok değerli bir pazar ve enerji kaynağı olarak görüyorlar. Enerji kaynakları açısından Rusya’ya olan bağımlılıklarını azaltmak için gerek Basra Körfezi’nin eski, gerekse Doğu Akdeniz’in yeni keşfedilen doğalgaz ve petrol zenginliklerini önemli bir alternatif olarak değerlendiriyorlar.
Sisi’nin ev sahipliğindeki zirveden Avrupalıların bir başka beklentisi de terörle mücadele konusunda Arap ülkeleriyle iş birliği yapmak.
Terörle mücadele konusunda, kendi halkını terörize eden Sisi gibi bir liderle iş birliği yollarını aramak!
Teröre bulaşmamış, ılımlı bir "İslamcı hareket" olan Müslüman Kardeşler’i yok etmeye çalışan Mısır, Suudi Arabistan ve BAE ile yakın iş birliği peşinde olmak Avrupalılara terörizm karşısında güvenlik getirir mi?
Bu rejimlerin, uyguladıkları baskı politikalarıyla ılımlı İslamcı hareketleri radikalleştirdiğini görmüyorlar mı?
Müslüman Kardeşler gibi şiddetle arasına mesafe koyan İslamcı hareketlere meşru zeminde kendini ifade etme ve yaşama şansı verilmemesinin bu grupları yeraltına iteceğinin ve bunun da eninde sonunda terörizme yol açacağının farkında değiller mi?
Destekledikleri bu süreçlerin neden olacağı radikalizm ve terörizmin sadece Orta Doğu ile sınırlı kalacağını, kendilerine ulaşmayacağını mı zannediyorlar?
Batılı ülkelerin Orta Doğu’daki bütün müdahaleleri doğal siyasi süreçleri altüst ediyor ve onlarca yıl boyunca tamir edilemeyecek çatlaklara yol açıyor. Cezayir, Irak, Libya, Filistin ve Mısır bunun örnekleriyle dolu.
Onların müdahaleleri ve destekleri olmazsa Sisi gibi diktatörlerin iktidarda kalamayacağı açık.
Onların desteği olmazsa Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve İsrail arasındaki Filistin ve Müslüman Kardeşler karşıtı ittifakın ayakta duramayacağı da açık.
Bu kirli ittifakın kurbanlarının radikalize olmasının önüne kimin geçeceği ise bilinmiyor.
[Türkiye, 26 Şubat 2019].