Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fırat’ın doğusunda oluşturulması planlanan güvenli bölgeye Suriyeli mültecileri yerleştirme planı konusunda yeni açıklamalarla birlikte gündem oluşturmaya ve hem ABD hem de Avrupa ülkeleri nezdinde baskı kurmaya çalıştığı görülüyor.
New York’ta Erdoğan-Trump görüşmesi gerçekleşseydi, ABD’nin de bu konuda destek vermesi ve uyumlu hareket etmesi istenecekti. Ancak Ukrayna skandalı nedeniyle kendi gündemine yoğunlaşan Trump ile bu görüşme gerçekleşmedi.
Hâlbuki bu görüşmede Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fırat’ın doğusunda kurulacak güvenli bölgeye dair Amerikan tarafından kaynaklanan pürüzleri gidermek istiyordu. Böylece Türk-Amerikan ilişkilerinin bu meseleden dolayı gerilmesine gerek kalmayacaktı. Zira Amerikan Başkanı'nın devreye girmesi, bu ülkenin güvenlik bürokrasisinin terör örgütleriyle iş birliği esasına dayalı politikasına düzeltme getiriyor ve bu da iki ülke ilişkilerinin rasyonel bir zemine çekilmesini sağlıyordu.
Şimdi bu görüşmenin gerçekleşmemesi ne anlama geliyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yüz yüze olmasa da bir telefon görüşmesiyle Amerikan Başkanına güvenli bölge konusunda Türkiye’nin kaygılarını anlatıp, güvenli bölgenin gerçekten teröre karşı ve mültecilerin geri dönüşüne imkân sağlayacak şekilde oluşturulması konusunda onun desteğini alabilecek mi?
Terör ve mülteci sorununu büyük ölçüde çözecek olan bu plana ABD’nin olduğu kadar Avrupa ülkelerinin de desteği önemli. Almanya, Fransa ve İtalya gibi ülkeler maalesef terörle mücadele konusunda Türkiye ile dayanışma içerisinde olmasalar da, güvenli bölgenin kendilerini de çok olumsuz etkileyen mülteci sorununun çözümü konusunda etkili bir adım olacağına inanmaları durumunda, Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda gerçekçi bir güvenli bölge oluşturulması planına destek verebilirler.
Avrupa ülkelerinin desteği, sadece söz konusu güvenli bölgenin yeterli derinlikte oluşturulması konusunda değil, aynı zamanda bu bölgede mülteciler için kurulması planlanan yerleşim yerlerinin finansal maliyetinin karşılanması açısından da çok önemli.
Türkiye’nin bu bölgeye yerleştirmeyi planladığı 1-2 milyon Suriyeli mülteci için kurulacak yerleşim yerlerinin milyarlarca dolarlık maliyeti söz konusu olacaktır ki, Türkiye’nin bu maliyeti tek başına karşılaması mümkün değildir. Zaten şimdiye kadar mültecilerin yükünü büyük ölçüde kendisi çeken Türkiye’nin finansal kapasitesinin bir sınırı var. Ayrıca kendisinin de son bir yıldır ciddi bir ekonomik türbülansın içerisinde olduğu unutulmamalı.
ABD ve Avrupa ülkelerinin destek vermemesi durumunda Fırat’ın doğusunda oluşturulacak güvenli bölgede Türkiye’nin planladığı şekilde mültecilerin yerleştirilmesi mümkün olmayacaktır belki, ancak Ankara, Türkiye’deki mültecilerin bir kısmını bu bölgeye yerleştirmekte kararlı.
Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD ve Avrupa ülkelerinin tutumu ne olursa olsun, bu bölgedeki PYD/YPG/SDG/PKK varlığının sona erdirilmesi için adım atmakta da kararlı. ABD ile başlayan ortak devriyelerin terör örgütüyle mücadele konusunda Türkiye’nin arzu ettiği güvenliği sağlamadığı aşikâr. Türkiye’nin bu konudaki memnuniyetsizliği ve Amerikan tarafına uyarıları başta Cumhurbaşkanı olmak üzere birçok yetkili ağızdan dile getirilmişti.
Amerikan güvenlik bürokrasisi her zamanki tavrıyla, Fırat’ın doğusundaki güvenli bölge meselesinde de oyalama politikası izlerken PYD/PKK ile iş birliğini sürdürüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump ile doğrudan görüşmesi üzerinden bu konudaki şikâyetini dile getirecek ve Amerikan tarafının rasyonel bir tutum izlemesini talep edecekti. Bu görüşmenin gerçekleşmemiş olması Türkiye’yi tek taraflı hareket etmeye zorluyor.
Trump faktörü devreye girip ABD’nin Suriye politikasını rasyonel bir çizgiye çekmezse, Türkiye’nin kendi güvenliği için atmak zorunda kalacağı bu tek taraflı adımlar Türk-Amerikan ilişkilerini yeniden gerginleştirecek görünüyor.
[Türkiye, 28 Eylül 2019].