Bütün dünya gibi aslında İran da 7 Ekim'e hazırlıksız yakalandı. Kassam Tugayları operasyon öncesi en çok destek aldığı ülkenin yetkililerine haber vermemeyi tercih etmişti. Geçen bir senenin ardından belki de bu kararın stratejik önemi daha iyi anlaşıldı. Zira İran, İsrail'e karşı birbiri ardına akıl almaz istihbarat ve güvenlik zafiyetleri gösterdi. Önceden haberi olmamasına rağmen Aksa Tufanı'nı mümkün kılan koşulların hazırlanmasında İran'ın payı yadsınamaz. Ve 7 Ekim sonrasında da İran, Hamas'a yönelik siyasi ve askeri desteğine devam etti.
İran'ın son bir yıldaki Filistin siyasetinde dikkat çeken bazı köşe taşları bulunuyor. Bunların en belirgini, mümkün olduğu kadar İsrail ile doğrudan bir çatışmanın içine girmemek, bunun yerine vekil kuvvetleri ağını işleterek İsrail ve ABD'ye karşı caydırıcılık oluşturmak. Ancak zaman zaman bu "ileri savunma" denilen stratejinin işlemediği ve İran'ın doğrudan savaşa dahil olmasını engelleyen "stratejik sabrının" askıya alındığını gördük. 14 Nisan ve 1 Ekim tarihlerinde İsrail'e karşı gerçekleştirilen doğrudan füze saldırıları, İran'ın gerektiğinde İsrail'i doğrudan vurmaktan çekinmeyeceğini bizlere gösterdi.
Geçen bir yılda İran'da son derece önemli iç siyasi gelişmeler de yaşandı. 1 Mart'ta ilk turu 10 Mayıs'ta da ikinci turu yapılan İslami Şura Meclisi seçimleri, parlamento kompozisyonunda muhafazakarların üstünlüğü elde etmesiyle sonuçlandı. Ancak ikinci tur seçimlerinden 9 gün sonra Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, beklenmeyen şekilde bir helikopter kazasıyla hayatını kaybetti. Şok etkisi yaratan bu gelişmenin ardından anayasaya göre yeni bir cumhurbaşkanı seçilmesi gerekiyordu. İran'ın yeni cumhurbaşkanı, son seçimlerdeki trendin ve içine kapanıp muhafazakar tonlara bürünen İran siyasetine dair beklentilerin aksine, reformist Mesud Pezeşkiyan oldu.
İç siyasi dengelerin dış siyaseti şekillendirici etkisi akılda tutulduğunda, yasama ve yürütme arasında, zaman zaman Hamaney'in müdahaleleriyle bozulsa da dengeleyici bir etkileşimin varlığı anlamlı. Zira İran'ın İsrail'e karşı ne tür adımlar atması gerektiği, iç siyasetin hararetli ocağında pişiriliyor.
Pezeşkiyan hükümeti, en başından beri İran'ın Filistin angajmanının tolere edilemeyecek boyutlara vardığı ve bunun ülkeye zarar verdiği perspektifini savunan bir noktada duruyor. Pezeşkiyan'ın BM'de yaptığı konuşma ve basına verdiği demeçler, İran'ın Batı ile yeni bir açılım peşinde olduğu ve hatta nükleer dosyasını yeniden açmaya çalıştığını gösteriyordu. Ancak bu söylemler içeride sert eleştirilerin konusu oldu. Hatta halk, Milli Güvenlik Yüksek Konseyi'nin önüne giderek İran'ın Haniye ve Nasrallah suikastlarının ardından İsrail'e karşı eylemsizliğini protesto etti.
İran'ın destek verdiği örgütleri koruyamaması (Haniye ve Nasrallah örneğinde olduğu gibi) sadece İsrail'e karşı caydırıcılığını azaltmamakta, aynı zamanda İran kamuoyunda hayal kırıklığı ve güvensizlik yaratmaktaydı. Bölgesel vekil ağına dahil olan silahlı grupların kuşku ve endişelerini uyandırması da cabası. Bu yüzden İran iç ve dış siyasi baskıların ortasında İsrail'e öncekinden daha sert bir mesaj vermek ihtiyacı hissetti.
Bu kez askeri tesisleri, yalnızca balistik füzelerle hedef alan İran, füzelerin ateşlenmesinden önce ABD'ye haber vermedi. 200 civarı füze İsrail hava savunma sistemini rahatlıkla aşarak dakikalar içerisinde hedeflenen noktaları vurdu. Günler sonra ortaya çıkan uydu fotoğrafları, İran saldırısının gerçekten de beklenenden daha yüksek bir hasara neden olduğunu ortaya çıkardı. Yine de İsrail'in uyguladığı sansür nedeniyle gerçek kayıpların boyutları bilinmiyor. İran bu füzelerle yalnızca İsrail'e değil bölge ülkelerine de mesaj vermiş oldu. Özellikle Ürdün'ün çıkarması gereken dersler olsa da olağanüstü zayıf bir ülke olması sebebiyle ABD'nin peşine takılmaktan başka bir seçeneğe sahip olmadığı görülüyor.
Şimdilik İran, ülke içindeki sevinç gösterileri ve Cuma namazını dini lider Ali Hamaney'in kıldırması gibi istisnai törenlerle devlet ve toplumu bir arada tutmaya çalışıyor. Diğer taraftan Cuma namazı öncesi Hizbullah'ın Tahran temsilcisi Abdullah Safiüddin'i yakınına oturtan Hamaney, vaazının ikinci bölümünü Arapça bir şekilde büyük ölçüde Nasrallah'a adayarak Hizbullah'ın şahsında tüm silahlı gruplara sahip çıkma ve dayanışma mesajını verdi.
Ancak İsrail'in nasıl bir misillemeyle karşılık vereceği hala belirsiz. Ekim saldırısı İran'ın askeri kabiliyetlerini gözler önüne serdi. ABD'siz İsrail'in İran karşısında (nükleer seçeneği dışarıda bırakırsak) hiçbir şansının olmadığı da görülüyor. Bu yüzden İsrail'in saldırısı, ABD'nin açık ya da zımni onayına bağlı gerçekleşebilir. İran ne olursa olsun füzelerini sınırlı bir alana yönlendirerek ABD'yi provoke etmekten kaçındı. Diğer bir ifadeyle İsrail'i tutması için ABD'ye bir koz vermiş oldu. Ancak Netanyahu, ABD başkanlık seçimleri öncesindeki güç boşluğunu kullanarak meseleyi oldu bittiye getirmeye çalışmaktan vazgeçmeyecektir. Ve herhangi bir sert misilleme durumunda, İran için daha da zor bir karar anı belirecek. Zira bugünlerdeki törenlerin ve zafer sarhoşluğunun etkisi ne kadar sürer kestirmek güç.
[Sabah, 5 Ekim 2024]