17-25 Aralık seçilmiş meşru hükûmete bir yargı darbesi girişimiydi. FETÖ devleti ele geçirmek için engel olarak gördüğü herkesi tasfiye etmek istiyordu. Hükûmeti düşürmek öncelikli amacıydı.. Bütün hukuk sisteminin ihlal edildiği çok açıktı.
Devletin hukuk sisteminin ana taşıyıcı ağı olan UYAP saf dışı bırakılmıştı. Devletin yasal dinleme merkezi olan TİP, FETÖ tarafından usulsüz ve hukuk dışı olarak kullanılmıştı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü FETÖ’cü savcılar tarafından basılmış ve FETÖ’cü savcı mahkeme önünde bildiri dağıtmıştı. Başkaca bir kanıt olmasa bile bunlar meselenin bir yolsuzluk soruşturması olmadığının anlaşılması için yeterliydi.
Yani seçilmiş meşru hükûmet bir yargı darbesi ile düşürülmeye çalışılmıştı.
Bugün söz konusu yargı darbesinin birçok yönü “ihanetin de bu kadarı olmaz” denecek şekilde açığa çıkmış durumda.
Ama siz hâlâ 17-25 Aralık yargı darbe girişimini, FETÖ’nün tanımladığı şekilde ele alıyorsunuz. Duruşunuzu ve bakışınızı değiştirmeye bile tenezzül etmediniz. O dönemde FETÖ’nün hukuku katletmesini sorun bile etmiyorsunuz.
Bugün “KHK rejimi” diyenler, o gün FETÖ’nün HSYK imamını kendi televizyon programında ağırlayarak, onun ne kadar tarafsız hukukçu olduğunu pazarlıyordu.
Soruya geçmeden önce, aktarmaya devam edelim.
Ocak 2014 MİT tırlarının durdurulması ihaneti yaşandı. MİT tırlarına kurulan kumpasın görüntülerini tüm açıklığı ile, insanlar öfkelenerek, televizyonlardan izledi. Kumpas, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılatmak için tezgâhlanmıştı.
FETÖ 17-25 Aralık’ta istediği sonucu elde edemeyince yeni bir hamle ile yeni bir taktiği devreye sokmuştu.
MİT tırları ihanetinin bir kumpas olduğu bugün için her yönüyle ortaya çıktı.
Ama siz hâlâ, MİT tırları ihaneti ve kumpasını, medya üzerinden uluslararası çevrelere pazarlamasını yapanları savunmak için her yolu deniyorsunuz. Bir kere de çıkıp demediniz ki; “Bu yaptığınız sadece Türkiye’ye zarar veriyor.”
Hatırlatmaya devam edelim.
15 Temmuz’da Türkiye bir darbe ve işgal girişimi ile karşı karşıya kaldı. 249 insanımızın şehit, binlercesinin yaralanarak gazi olduğu destansı bir direnişle darbe başarısızlığa uğratıldı. Bu direniş, ülkenin iç ya da dış her türlü savaş ve işgal girişimini önlemek için yapılmıştı.
Ama siz, daha o gece darbeye “tiyatro” diyen FETÖ’nün söylemini sonradan “kontrollü darbe” olarak, siyasi söylem hâline getirdiniz. Ve bunda ısrar ediyorsunuz.
Şimdi gelelim esas meseleye…
Bugüne kadar, ne 17-25 Aralık yargı darbesi girişiminde, ne MİT tırları ihanet kumpasında ve ne de 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminde, KHK ile FETÖ’cülerin mahkeme süreçlerinde giyeceği tek tip elbiseye gösterdiğiniz tepkiyi, FETÖ’nün Türkiye’ye yönelik “işgal” ve “iç savaş” çıkarma senaryolarına göstermediniz.
15 ve 16 Temmuz 2016 tarihinde darbeye karşı canı pahasına direnen, işgal girişimini etkisiz hâle getiren sivillere yönelik hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluk muafiyetinin getirilmesi niyetiyle çıkarılan düzenlemeyi, “iç savaşa davetiye” diyerek toplumu karşı çıkmaya çağırıyorsunuz.
Sizi bir kere bile olsun, yüksek sesle mahkemelerde şehit ailelerini, gazileri ve onların yakınlarını tehdit eden FETÖ’cülere “haddinizi bilin” derken görmedik. O mahkemelere gidip, FETÖ’nün şov yapmasına engel olmak için duruşmalara katıldığınıza şahit olmadık. Şehit ve gazi yakınlarına mahkemelerde destek olması için, taraftarlarınızı mahkemelerde duruşmalara katılmaya çağırdığınızı görmedik
Türkiye’de FETÖ ile mücadele eden devlet görevlilerine karşı, FETÖ militanlarının “yargılanacaksınız”, “devran dönecek”, “siyasi iklim değişecek” türü tehditlerine bir kez olsun karşı çıkan bir açıklamanızı ve demecinizi duymadık.
Ama iş FETÖ’nün aleyhine olacak bir düzenleme olunca, yeri göğü ayağa kaldırmak için var gücünüzle mücadeleye devam ediyorsunuz.
Amacınızın KHK’de “hukuk tekniği açısından eksiği olabilecek bir düzenlemeye” karşı çıkmak olmadığını artık toplumun geniş kesimleri biliyor.
FETÖ’ye karşı her düzenlemede benzer tepkiyi vermeniz toplumun size karşı olumsuz bakışını pekiştiriyor. Yani amacınız biliniyor.
Son olarak hatırlatalım, burada sözümüz, KHK’da yapılan ilgili düzenleme ile “kastedilenin tam anlaşılmadığını”, “hukuk tekniği açısından sorunlu olduğunu” iyi niyetle söyleyenlere değildir.
[Türkiye, 28 Aralık 2017].