Amerika'da Kongre baskını ve ardından yaşananlar bize hiçbir şey göstermediyse demokrasi ve özgürlük kavramlarının ne kadar da ikiyüzlü biçimde kullanıldığını gösterdi. Amerikan müesses nizamı ve özgürlüklerin yılmaz savunucusu olma iddiasındaki konvansiyonel ve sosyal medyası bir anda dünyanın en sansürcü kurumları halini aldılar. Bu zamana kadar Amerikan filmlerinde "dünyanın en güçlü adamı" olarak tarif edilen Amerikan Başkanı'nın bile sansürlenebileceğini gösterdiler.
Şirketler bu yetkiyi nereden buluyor?
Özgürlüklerin ne zaman kısıtlanabileceğine dair felsefi bir tartışmaya girmek niyetinde değilim. Ama çeşitli şirketlerin işlerine gelmeyen her türlü beyanatı iletişim özgürlüğü falan dinlemeden kendi kafalarına göre hareket etmeleri en azından demokratik hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz. Biz hiçbir şirkete hiçbir şekilde bu tarz bir yetki vermedik. Demokratik rejimlerde meclis ve hükümetleri seçeriz ve onlar da bağımsız yargıya atamalar yapar. Devlet erki bu yolla kurgulanır ve devletin farklı kurumları nelerin özgürlük kapsamına girip girmediğine karar verir. Ortada bir ihlal varsa da o da mahkemeye gider ve özgürlüklerimizi kısıtlamaya yetkisi olan yegâne kurum, yani devlet, bizden aldığı meşruiyetle bu işi yapar. Ama günümüzde hiçbir sınırlandırmaya uğramayan veya uğraması hayal dahi edilemeyen şirketler nereden bulduklarını bilmediğimiz yetkileri kullanabiliyor. Bu da uzun süredir dile getirmeye çalışmadığımız bir güvenlik sorununu gündeme getiriyor.
Çifte standart
Bu sadece Amerikalıların kendi içinde bir sorun değil. Aynı gayrimeşru tavrın bu şirketler tarafından başka ülkelerde de sergilenebileceğini hepimiz biliyoruz. Türkiye'de bu işleri yaptıklarını hepimiz gördük. Amerikan başkanını suçlu ilan ederek hesabını askıya alanlar PKK'lı teröristlerin hesabını askıya almıyor. Nedense onlarınkini ifade özgürlüğü olarak pazarlıyorlar.
Daha da önemlisi bu şirketlerin her biri devasa veri bankalarına dönüştüler. Hepimizin bilgilerini topladıkları için reklam faaliyetlerinden tutun da seçimlere kadar her alana müdahil olmaya başladılar. Şimdilerde Whatsapp hepimizin verilerini daha da rahat kullanarak paylaşacağını dile getirdi.
Güvenlik sorunu
Şaka falan değil. Bu bir özgürlük meselesi de değil. Bu doğrudan doğruya bir güvenlik meselesi. Hem kişisel güvenliğimiz hem de ulusal güvenliğimiz bu şirketler tarafından tehdit ediliyor. Bunlara karşı tedbir almanın zamanı geldi de geçiyor bile. Zaten vatandaş tepkisini göstermeye başladı. Whatsapp'tan hızlı bir kaçış başladı. Ancak vatandaşın ne tarafa doğru kaçacağı da önemli bir sorun. Zira güvenli olarak sunulan birçok iletişim aracı yine başka ülkelerin kontrolünde. Bizi dinleme yetkisini Amerikalılardan alıp Ruslara vermek veya başka ülkelere vermek hiç de akıllıca değil. Bu nedenle tam da bu bugünlerde hızla hareket etmek ve yerli sosyal medya araçlarını norm haline getirmek gerekiyor. Nasıl yapılacağını pek bilemiyorum. Uzmanlar fikirlerini söylesin. İlgili devlet kurumları tedbirlerini alsın. İster çeşitli kanunlar çıkarılsın. İster bu yerli mecralara ciddi yatırımlar yapılsın.
Bildiğim tek şey var. Tüm operasyonların algılar üzerinden yapıldığı ve dünya devletlerinin siber savaşlara hazırlandığı bir dönemde Türkiye'nin iletişim alanında dış mecralara bağımlı kalması önemli bir güvenlik sorunudur. Hızla çözülmesi gerekir.
[Sabah, 11 Ocak 2021].