1. Mısır’da Hüsnü Mübarek’in gidişi sırasında gerçekleşmeyen katliamların 3 Temmuz askeri darbesi sonrasında yaşanması neyi ifade ediyor?
Mısır ordusu ve arkasındaki uluslararası konsorsiyum, 25 Ocak Devrimi’nin önlenemez olduğunu anladığı noktada kriz yönetimi ve süreci manipüle uğraşı içerisine girdi. Devrim enerjisini söndürmek aynı zamanda Mübarek’in başkan olmadığı fakat tüm kurumlarıyla eski rejimin devamı niteliğinde olacak “Mübareksiz Mübarekizm” sisteminin hayata geçirilmesi için Tahrir göstericilerinin yanında oldukları izlenimini verdiler. Bu sebepten Tahrir gösterilerine daha sonra süreci yönetebilecekleri düşüncesiyle müsamahalı davrandılar. Fakat darbe sonrası ortaya çıkan meşruiyet krizi ve meydanları dolduran yüzbinlerin Mısır’ı darbeciler için yönetilemez bir ülke haline dönüştürmesi sebebiyle darbeciler, meydanların sadece şiddet kullanarak dağıtabileceğini, yine şiddet yoluyla meşruiyet kazanılabileceğini düşündüler. Kısaca, 25 Ocak’ta yaşamadıkları meşruiyet krizini darbeden sonra yaşamaları, ordu ve sivil destekçilerinin katliamı tek çıkış yolu olarak görmelerine sebep oldu.
2. Hali hazırda meşruiyeti olmayan darbe yönetimi, bu katliamlarla ne amaçlıyor?
Ordu iki ana hedefe sahip. Birincisi, meydanları boşaltarak darbe sonrasında yönetilemez hale gelen ülkede görünürde de olsa normalleşme sağlamak ve darbe yönetiminin Kahire’den taşraya kadar yasama ve yürütme gücünü tesis etmek. İkincisi ise Müslüman Kardeşleri (İhvan) ve darbe karşıtlarını şiddet sarmalı içerisine çekerek, İhvan’ı şiddetle bağdaşlaştırmak yoluyla meşruiyetlerini sorgulanır hale getirmek. Darbe yönetimi bu katliamlara İhvan’ın şiddetle karşılık vermesini umuyor ve demokrasi mücadelesini “terörle mücadele” kisvesi altında bastırmayı planlıyor.
3. Gelinen noktada uluslararası darbeci ve darbe karşıtı aktörlerin dağılımı ne durumda? Ve pozisyonları evrensel ve demokratik değerler açısından nasıl değerlendirilebilir?
Darbeye açıkça karşı çıkıp tavır koyan Türkiye, başlarda bocalasa da asli pozisyonuna geri dönen Katar ve darbelere karşı hassasiyeti dolayısıyla hızlıca Mısırlı darbecileri eleştiren Afrika Birliği dışında, darbeye karşı duran ülke yok. ABD ve müttefiki İsrail ve Suudi Arabistan’ın liderlik ettiği Körfez, Mısır’daki darbeye sadece siyasi destek sağlamadıkları gibi, darbe öncesinde şartların oluşturulması, darbeye uluslararası siyasi ve finansal desteğin sağlanması ve darbe sonrasında yaşananların göz ardı edilmesi konusunda aktif bir rol oynadı. Darbeye darbe diyemedikleri gibi ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin de açık bir şekilde ifade ettiği gibi yaşananları demokrasinin yeniden tesisi olarak gördüler. İsrail de hem bölgesel güvenliği hem de Filistin meselesi bağlamında kısa vadeli kazanımlar elde ettiği Mısır darbesine destek verilmesi gerektiğini açıkça dillendiren ülkeler arasındadır. Geldiğimiz noktada bireysel olarak Batılı ülkelerin, Birleşmiş Milletler ve İslam İşbirliği Teşkilâtı da dâhil olmak üzere uluslararası örgütlerin veya bölge statükosunun bekçisi Körfez hanedanlıklarının Mısır konusunda evrensel ve demokratik değerlerle hiçbir teması kalmamıştır.
4. Darbe süreci ve yaşanan katliamlara karşı –özelde- Batı’nın takındığı tavır nasıl okunmalı?
Mısır’daki darbe, Batı’nın Ortadoğu’daki demokratik deneyime karşı takındığı ikircikli ve ilkesiz tavrı açıkç