1. Gezi Parkı protestolarına ABD medyasının ve think-tanklerinin gösterdiği ve Türkiye'de oldukça abartılı karşılanan ilginin nedeni neydi?
Gezi Parkı protestolarının ABD’de yüksek ilgi görmesini pek de yadırgamamak gerekir. Türkiye ABD’nin en önemli dış politika konularında kritik önemi haiz bir stratejik ortak. Özellikle Arap Baharı sürecinde Türkiye Ortadoğu’ya model ülke olabilir şeklinde genel bir kabul oluşmuştu.
Ortadoğu’da yaşanan ‘siyasi deprem’ sonrası otoriter rejimlerden demokrasiye geçilmesinin nasıl başarılabileceği önemli bir sorun olarak ortaya çıkmıştı. En organize ve etkili siyasal gruplardan biri olmaları itibariyle İslamcıların demokratik sistem içerisinde hareket edip etmeyecekleri tartışmasında Türkiye başarılı bir örnek olarak öne çıkıyordu.
Gezi Parkı olayları, İslamcıların özgürlükçü bir demokrasi istemediklerinin ve ancak otoriter bir demokrasi yaratabileceklerinin delili olarak sunuldu. ABD’deki yüksek ilginin kısmen de olsa ‘İslamcılara ne kadar güvenebiliriz?’ tartışmasının tekrar gündeme gelmesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
2. Son dönemde Obama'ya yönelik Neo-Con merkezli siyasi bir operasyon düzenlendiği, bu operasyonun Türkiye ayağının ise Erdoğan'a yönelik itibarsızlaştırma kampanyası olduğu Türkiye'de yaygın olarak konuşuluyor. Bunun bir gerçeklik payı var mı?
Türkiye’ye yapılan eleştirilerin daha çok liberal kesimlerden geldiğini söyleyebiliriz. Aslında Neo-Con tabir edilen çevreler Türkiye üzerine pek yazmamayı tercih ettiler. Obama’nın dış politika seçimlerini eleştirmek isteyenler için Türkiye’yle yakın ilişkiler hedef konusu olabilirdi ama bu konuda Başkan’ın fazlaca eleştirildiğine şahit olmadık. Bazı İslamofobik çevreler Başbakan Erdoğan’ı Gezi Parkı olayları öncesinde de hedefe almışlardı ve bu süreçte de benzer eleştirilerine devam ettiler. Ancak en ağır eleştiriler ‘otoriter eğilim’ teması üzerine yoğunlaştı.
Obama yönetimi ilk döneminden beri Çin ve Rusya’yla ilişkilerinde insan hakları ve demokrasiyi gündeme getirmemekle eleştiriliyordu. Amerikan dış politikasında geleneksel olarak önemli bir ağırlığı olan ‘demokrasi promosyonu’ gruplarının, Başkan’ın ikinci döneminde demokrasi ve insan hakları temalarına daha fazla ağırlık vermesi yönünde çaba harcadıklarını görüyoruz. Bununla bağlantılı olarak önümüzdeki dönemde Türkiye’deki basın özgürlüğü ve insan hakları gibi konularda daha fazla eleştiri gelecektir.
3. Gezi Parkı merkezli olarak Erdoğan'a karşı ABD medyasında yürütülen kampanya kamuoyunda ve siyasi arenada nasıl karşılık buldu?
Türkiye’nin olumlu imajının yara aldığını söyleyebiliriz. Başbakan Erdoğan’ın şahsıyla ilgili otoriterlik suçlamasının sıklıkla tekrar edildiğini gördük. Amerikan siyasetçilerinin en fazla üzerinde durdukları konular ‘dış güçler’ ve ‘faiz lobisi’ gibi kavramların kullanılmasıydı. Türkiye’ye karşı komplo yapıldığına dönük iddialar eleştiri konusu oldu.
Özellikle Amerikan Kongresi’nden nispeten daha sert eleştiriler gelse de Amerikan Dışişleri ve Beyaz Saray demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerle ilgili prensiplerini tekrarlamakla yetindiler. Başkan Obama’nın Erdoğan’la telefon görüşmesi yapması da tarafların konuyla ilgili birbirlerinin perspektiflerini anlamalarını sağladı. Kongre’den Beyaz Saray ve Dışişleri’nin tavrına karşı eleştiriler çok minimal düzeyde kaldı. Bunda Türk-Amerikan ilişkilerinin zedelenmesini istememeleri önemliydi.
Obama yönetimi genel olarak dış politika konularında insan hakları ve demokrasi konularını kamuoyu önünde tartışmamayı tercih ediyor. Gezi Parkı sürecinde de bunun bir örneğini gördük. Ulusal medya kuruluşlarının yayınlarının Türkiye’yi pek bilmeyen genel halk tarafından ‘Ortadoğu’da yine karışıklık var’ düzeyinde anlaşıldığını söyleyebiliriz. Başbakan Erdoğan’a kişisel karalama kampanyaları yapan grupların işlerinin bundan sonra daha kolay olacağını söyleyebiliriz.
4. Yaşanan bu gelişmelerin kısa, orta ve uzun vadede ABD-Türkiye ilişkilerine etkileri neler olur?
ABD-Türkiye ikili ilişkilerinin bu süreçten ciddi bir hasar göreceğini düşünmüyorum. Kısa vadede Türkiye’ye seyahat etmek isteyenlerin güvenlik kaygısıyla planlarını ertelemeleri veya iptal etmeleri söz konusu olabilir. Bu da Türkiye için ekonomik bir kayıp olabilir ancak bu Türk-Amerikan ilişkilerini etkileyecek boyutta olmayacaktır.
Orta vadede basın ve ifade özgürlüğü, insan hakları ve demokratik standartlar konusunda daha fazla eleştiri gelebilir, bu da ilişkilerde geçici gerginliklere yol açabilir. Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesinde yol alınamazsa, özellikle Kongre’de AK Parti hükümetinin İsrail’in özrüne rağmen sözünde durmadığı tezi üzerinden olumsuz bir hava oluşabilir. Kongre’den Türkiye aleyhine çıkacak negatif açıklamalar veya kararlar, Obama yönetiminin elini zorlayabilir.
2015’te ‘Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı’ Kongre’ye geldiğinde Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir kriz yaşanacaktır. Gezi Parkı olayları sonrası oluşan negatif hava o zamana kadar devam ederse, Türkiye’nin tezlerini kabullenecek senatör veya temsilci bulmak daha zor olacaktır. Son zamanlarda Suriye’de Türkiye’yle birlikte hareket edip uçuşa yasak bölge oluşturulmasını savunan McCain gibi senatörlerin de Türkiye’ye daha mesafeli duracaklarını öngörebiliriz.
Türkiye Amerika’nın en önemli dış politika meselelerinde (Afganistan, İran, Irak, Suriye, Mısır vb.) stratejik önemi haiz bir aktördür ve dolayısıyla önümüzdeki dönemde yaşanacak problemler büyük oranda yönetilebilir olacaktır.
5. Türkiye olarak bu durumdan çıkartılması gereken dersler nelerdir?
Türkiye’nin dünyayla sürekli ilişki halinde yeni bir orta sınıfı oluşmuş durumdadır. Bu yeni neslin Türkiye’de olup bitenlerle ilgili dış dünyaya aktardıkları görüşler belirleyici olmuştur. Yeni iletişim metotları sayesinde dış dünyayla senkronize bir bilgi akışı sözkonusu olduğu göz önünde bulundurulduğunda, genç kitlelerin taleplerinin ülke demokrasisi içerisinde ifade edilebilmesi önemlidir.
Türkiye’nin hâlâ devam eden kronikleşmiş bazı sorunlarının aşılması da dışardaki imajı açısından önemlidir. Türkçe yayın yapan basındaki nüans zenginliği dış basında yakalanamamaktadır. Türkiye içerisinde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının da ürünlerini Türkçe dışındaki dillerde yayınlamaları gerekmektedir. Öğrenci değişim programları, üniversitelerarası işbirliği ve çeşitli gezi programları gibi sosyal ve kültürel faaliyetler Türkiye’nin yurtdışında daha iyi anlaşılması açısından son derece önemlidir.
Türkiye özellikle son birkaç sene içerisinde Amerika’yla ilişkilerini hem çeşitlendirdi hem de derinleştirdi. Geleneksel olarak savunma ve stratejik işbirliğinin ağır bastığı ilişki, şimdilerde diplomasi, eğitim ve kültür alanlarında epeyce aşama kaydetti. Amerika’yla ilişkilerde yanlış anlaşılmaları gidermek ve Türkiye üzerine klişe yorum ve tezleri engellemenin en önemli yolu sosyal ve kültürel ilişkilerin daha da yoğunlaşmasıyla mümkün olacaktır.
[Söyleşi: Sadık Şanlı]