-
Avusturya Koronavirüs salgınına karşı hangi önlemleri aldı?
Şubat başında Salzburg’da Koronavirüs (COVID-19) taşıdığından şüphelenilen bir hastanın hastaneden kaçmasıyla işi ciddiye alması beklenen Avusturya hükümetinin önlemler almakta çok geç kaldığını belirtmek gerekir. Şimdilik Avrupa’da, yakın gelecekte muhtemelen bütün dünyada Koronavirüs salgınının merkez üssü olarak adlandırılacak olan İtalya’nın sınır komşusu olması hasebiyle Avusturya’nın çok daha titiz davranıp İtalya ile insan trafiğini çok daha erken zamanda kısıtlama ve bilahare tamamen kaldırma yoluna gitmesi gerekirdi. 19 Mart itibarıyla 13 bin 724 kişiye yapılan testler sonucu 2 bin 53 kişinin virüsü kaptığı ve bu kişiler arasından 9’u iyileşirken 6’sının ise öldüğü bilgisi kamuoyuyla paylaşılmış durumdadır. Uzmanların değerlendirmesine göre her üç günde virüs kapmış insan sayısı ikiye katlanmaktadır. Bu durum ve Avusturya nüfusundaki yaşlı oranının görece yüksek olması da yakın bir gelecekte ülkedeki Koronavirüs salgınının faturasının ağır olacağı anlamına gelmektedir.
Geç de olsa Avusturya hükümeti Koronavirüs salgınını önlemeye yönelik birçok önlem almıştır. İlk başlarda kısıtlama olarak gündeme gelen önlemler zaman ilerleyip ülkedeki Koronavirüslü vaka sayısının artmasıyla kısmi yasaklama boyutuna ulaşmıştır. “Hafif sokağa çıkma yasağı” olarak da nitelenebilecek bu önlemler 16 Mart’tan itibaren geçerli kılınmıştır. Süreç içinde alınan başlıca önlemler şunlardır:
- Eğitime ara verilmesi
- Tüm etkinliklerin iptal edilmesi
- Gösteri ve yürüyüş hakkının iptal edilmesi
- Günlük hayatta önem arz eden eczane, banka, postane vb. hariç tüm dükkanların kapatılması
- Vatandaşlardan zorunlu olarak işe gitme, acil ihtiyaçlarını karşılama ve yardıma muhtaç kişilere yardım amacı dışında evden dışarı çıkılmaması kuralına uyulmasının istenmesi
- Dışarı çıkıldığında yalnızca birlikte yaşanılan kişilerle birlikte olunup başkalarıyla temas kurulmaması, sosyal izolasyona riayet edilmesi ve diğer kişilerle olan mesafenin en az bir metrede tutulmasının elzem olduğunun hatırlatılması
Kararlara uymayanlara kolluk kuvvetleri tarafından cezai işlemler uygulanacağı bildirilmiştir. 19 Mart itibarıyla alınan önlemlere uyulmadığı gerekçesiyle kolluk kuvvetleri tarafından Avusturya genelinde 650’nin üzerinde işlem yapıldığı bildirilmektedir.
Koronavirüs, hayvanlarda yaygın olarak görülen bir virüs türü. Virüsün 4 alt türü var. Ender olarak hayvanlardan insanlara bulaşabiliyor. Hayvanlardan insanlara bulaştığında oluşan hastalığa “zoonoz” deniyor. Koronavirüsün insandan insana bulaşabilen türünün ilk örnekleri 2003 yılında ortaya çıkan SARS ve 2012 yılında Suudi Arabistan’da ortaya çıkan MERS salgınlarında görüldü. Şu anda gündemde olan tür ise SARS ve MERS salgınlarındaki türden farklı, daha önce tanımlanmamış yeni bir tür. Yeni ortaya çıkan bu koronavirüs türüne verilen isim “2019-nCoV”. Hastalardan elde edilen numunelerdeki virüsün elektron mikroskobu ile çekilen ilk fotoğraf görüntüsü Çin Hastalıkları Kontrol ve Önleme Kurumu (CCDC) tarafından 27 Ocak 2020’de yayınladı. Fotoğrafta da görüldüğü üzere virüsün yüzeyinde onu kaplayan bir halka görülüyor. Bu kısım “taç” anlamına gelen “korona” kelimesi ile ifade ediliyor. (AA)
-
Avusturya’nın aldığı önlemler etkili oldu mu?
Avusturya’nın virüs karşısında aldığı önlemleri diğer Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ile kıyaslayacak olursak genel anlamda olumlamak gerekir. Bununla birlikte söz konusu olanın önlemlerin niteliğinden ziyade zamanlamasının daha merkezi olduğu düşünüldüğünde ise bu ülkenin çok başarısız olduğu ifade edilmelidir. Avrupa’da artık Avusturya’nın İtalya’nın ardından virüsün yayılma merkezi haline dönüştüğü ifade edilmektedir. Avusturya’nın komşusu İtalya ile birlikte özellikle dünya kayak turizminin merkez ülkelerinden biri olması içinde bulunduğumuz konjonktürde bu ülkenin yumuşak karnı olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Bu noktada Avusturya’nın yönetim anlamında temel zaafı ülkenin ana gelir kalemlerinden biri olan turizmi baltalayacağı endişesi ile hareket ederek virüse karşı ihtiyaç duyulan zamanı heba etmesi olmuştur. Bu değerlendirmeyi haklı çıkaracak bir örnek olarak şu ifade edilmelidir: Avusturya’nın başta gelen turizm bölgesi Tirol eyaletinde 3 Mart’ta Koronavirüse rastlandığı bilinmesine ve İzlandalı bir grup turistin buradan ülkelerine döndükten sonra virüslü olduklarının tespit edilmesiyle İzlanda’nın Tirol’ü Koronavirüs riski taşıyan bölge ilan etmesine rağmen Avusturya’nın burayı karantina altına alması ancak Mart’ın ortasında mümkün olabilmiştir. Bu nedenle Avusturya’nın Tirol’de tatil yapan ve enfekte olduğu bilinen yüzlerce Norveçli, İsveçli, Danimarkalı ve Alman turistin ülkelerine dönüşüne izin vererek “virüsü Avrupa’ya yaydığı” söylenebilir. Nitekim İskandinav ülkelerinde bu durumdan “kayak tatili salgını” olarak bahsedilmektedir.
-
Koronavirüse karşı Avusturya halkı nasıl reaksiyon göstermiştir?
Avusturya halkının virüse karşı ilk tepkisi marketlerin raflarını boşaltmak şeklinde oldu dersek yanlış ifade etmiş olmayız. Halkın hükümetine yönelik açık bir güvensizlik gösterisi olarak yorumlanmaya müsait olan bu durumun –hükümetin ve büyük market yöneticilerinin yeterli miktarda ürünün bulunduğu şeklindeki yatıştırıcı açıklamalarına rağmen– hala sonlanmamış olması düşündürücüdür. Bu noktada Avusturya halkının hükümete yönelik olan bu güvensizliğini besleyen bilgilerden birinin Viyana Doktorlar Odası Başkanı Thomas Szekeres tarafından dile getirildiğini belirtmek gerekir. Szekeres geçtiğimiz günlerde kamuoyuna yaptığı bir açıklamada Avusturya’nın maske ve diğer koruyucu kıyafetler noktasında yetersiz kaldığını, test kiti miktarında da hiçbir zaman yeterli sayıya ulaşamayacaklarını ifade etmiştir.
-
Koronavirüs önlemlerinin insan hak ve özgürlükleri açısından sıkıntılı noktaları nelerdir?
Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ile Yeşiller’in ortaklığındaki Avusturya hükümetinin Koronavirüs salgını karşısında aldığı önlemler ülke içindeki siyasal çevreler tarafından genel anlamda olumlu olarak görülmüştür. Bununla birlikte geçtiğimiz günlerde ülkenin en büyük telekomünikasyon işletmesi olan A1 Telekom Austria Group isimli şirketin 5,5 milyonu aşkın müşterisinin hareket bilgilerini hükümete verme kararı alması tartışmalara neden olmuştur. Aynı zamanda Avusturya devletinin de hissedarı olduğu ve Başbakan Sebastian Kurz’un güvendiği Thomas Arnoldner’in CEO olarak görev yaptığı şirketin elde edilen dataların anonimleştirilerek hükümete iletileceği şeklindeki savunması ise kimi uzmanlar tarafından gelecek dönemlerde uygulamaya konulacağı düşünülen kitle kontrolünün gizlenme çabası olarak nitelenmektedir. Aynı şekilde uygulamanın suistimale açık olduğu ve günün birinde cep telefonlarının elektronik kelepçe görevi görebileceği şeklindeki tespitler insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığını göstermektedir. Yine bazı insan hakları kuruluşları devlet televizyonu ORF’yi Türkçe, Sırpça, Arapça, İngilizce, Fransızca, Rusça ve Farsça dillerinde de yayın yapmayarak bu ülkede yaşayan yüz binlerce göçmenin sağlığına gereken özeni göstermemekle suçlamaktadır.
-
Avusturya’nın Koronavirüs karşısındaki tutumunun AB’nin geleceğine etkisi olur mu?
AB’nin mülteci sorununda yıllardır gözlemlediğimiz dağınıklık ve gerçek bir birlik olamama halini içinde bulunduğumuz dönemde daha da derinleştirdiğini söyleyebiliriz. Tıpkı mülteci sorununda olduğu gibi Avusturya da kendisi zor duruma düştüğünde AB dayanışmasını hatırlamış ve Birlik içerisinde diplomatik tartışmalara girmiştir. Özellikle Almanya’nın Koronavirüs önlemleri bağlamında koruyucu kıyafet ve maskelerin ihracını yasaklaması Avusturyalı yetkilileri oldukça rahatsız etmiştir. Başbakan Kurz’un “İşler ciddileşince Avrupa’da dayanışmanın işe yaramadığını da gördük” ifadesi oldukça dikkate şayandır. Bununla birlikte eli çok güçlü olmayan Avusturya’nın durumu olduğu gibi kabullenmekten başka yapabileceği bir şey de yoktur. Koronavirüs salgını, mülteci krizi gibi bundan sonra ortaya çıkacak her sorun –bundan önce de olduğu şekliyle– AB ülkelerini şu ikilemle karşı karşıya bırakacaktır; ya tek tek ulus devletler olarak sorunların üstesinden gelinemediği için AB olarak birlikte hareket edilmesi ya da her sorun karşısında her devletin kendi iktidar kaygıları ve ulusal çıkarlarına odaklanarak AB dayanışmasını umursamaması.