-
ABD ve YPG arasındaki petrol anlaşması nedir?
ABD merkezli “Delta Crescent Energy” şirketi ile YPG arasında imzalandığı duyurulan anlaşma bu konunun takipçileri için beklenmedik bir gelişme değildir. Şirketin kurulduğu 2019’dan itibaren görüşmeleri devam eden anlaşma, ABD Hazine Bakanlığının Delta Crescent Energy şirketine bölgede faaliyet göstermesine ilişkin muafiyet kararı almasının ardından gerçekleşmiştir. Anlaşma, Haseke’nin kuzeydoğusunda yer alan petrol alanlarının tadilatı, kapasite artırımı, üretimin verimi ve nakliyatı konularını içeriyor. Söz konusu bilgiler de konuya ilişkin basına konuşan yetkililere dayanıyor. Deyrizor’daki petrol alanlarının anlaşmaya katılmaması ise dikkat çeken noktalardan.
-
Delta Crescent Energy şirketinin kurucuları kimdir?
Söz konusu anlaşmanın en dikkat çekici yanlarından biri de şüphesiz anlaşmaya taraf şirketin ortaklarıdır. Şirketin ortaklarına baktığımızda ABD’nin eski Danimarka büyükelçisi James Cain, Amerikan ordusunun Delta Kuvvetlerinde görev yapmış eski asker James Reese ve Suriye’de petrol alanında çalışmış Birleşik Krallık merkezli Gulf Sands şirketinin eski yöneticilerinden biri olan John Dorrier bulunuyor. Bu üç ortağın özelliklerine ve bağlantılarına odaklanıldığında şirket ile YPG arasında yapılan anlaşmanın ticari olmaktan ziyade siyasi olduğu göze çarpıyor. Nitekim söz konusu ortakların Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile sıkı ilişkilere sahip olduğu da medyaya yansıyan önemli verilerden. Nihayetinde şirketin üretim kapasitesini arttırdıktan muhtemel ihraç rotası IKBY olacaktır.
-
Suriye petrolü ticaretin mi yoksa siyasetin mi konusu?
Suriye petrolünü ticari olarak ele almak oldukça zor. 2011 öncesi günlük üretim kapasitesi 380-410 bin varile ulaşan Suriye petrolü rezerv bakımından da bölge ülkelerinin oldukça gerisindedir. Suudi Arabistan’ın 268 milyar varil, Irak’ın 148 milyar varil rezervi bulunurken Suriye’nin yalnızca 2,5 milyar varil rezervi bulunmaktadır. 2018 verilerinde dünyadaki toplam rezerve bakıldığında 1,7 trilyon varil içerisinde Suriye petrolü yüzdelik dilim içerisinde dahi yer almamaktadır. Bununla birlikte petrolün kalitesi de dünya standartlarının oldukça altındadır. Bu nedenle Suriye’deki petrole ticari olarak yatırım yapılması oldukça zor. Söz konusu anlaşmada siyasi saiklerle hareket edildiği çok açıktır.
-
ABD bu anlaşma ile neyi hedefliyor?
Söz konusu anlaşma ve yatırım kararının siyasi saiklerle yapıldığı açıktır. Bu durumda yerleşik Amerikan bürokrasisinin Trump’ı ikna etmek amacıyla petrol kartını ileri sürdüğü rahatlıkla düşünülebilir. Nitekim Trump’ın Suriye’den tamamen çıkma kararı Amerikan bürokrasisi tarafından tedrici boyuta indirgenmiş ve ardından da petrolü muhafaza etme maksadıyla bölgede askeri varlık göstermeye devam edileceği açıklanmıştır. Bu zaviyeden bakıldığında Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) ile PYD/YPG arasındaki müzakerelere ara bulucu rolü hatırlandığında ABD’nin bölgede yerleşik bir nizam kurmayı hedeflediği kolaylıkla anlaşılır. Ancak bu düzenin oturtulması Türkiye’nin ikna edilmesine bağlı görünüyor. Nitekim ABD de bunun farkındadır. Bu minvalde PKK ile YPG’nin ayrıştırılması, ENKS ile birlikte dominant olan PYD/YPG varlığının kırılması ve Arapların da tam entegrasyonu ile yeni bir düzen inşa etmek isteniyor. Tesis edilen yeni düzen ile birlikte Türkiye’ye yeni bir teklifle gelinmesi muhtemeldir.
-
YPG/PKK bölgesinin inşasında Irak karşılaştırması ne kadar doğrudur? Türkiye’nin buna yönelik tavrı ne olabilir?
Suriye ve Irak’taki Kürt nüfus kıyaslandığında Suriye Kürtlerinin demografik zafiyeti açıktır. Bölgede SDG ismiyle yönetimi sağlanan alanda Kürt nüfus yüzde 10-15 seviyesinde kalmaktadır. Oransal farkın yanında sayısal farklılık da yüksektir. Suriye’nin tamamında Irak’taki Kürt nüfusun çeyreği bile bulunmamaktadır. Nitekim Münbiç’ten güneyde Deyrizor’a ve kuzeyde Kamışlı’ya kadar uzanan alanda bile Kürt nüfus azınlık konumundadır. Bu bakımdan inşa edilecek yapı yeni bir Baas rejimi kurmaktan farksızdır. Keza bölgede yaşanan iç dinamikler ve saha tanıklıkları da bu durumu ortaya koymaktadır.
Suriye’deki YPG/PKK varlığının tahkim edilmesi Türkiye için izaha mahal bırakmayacak bir ulusal güvenlik sorunudur. Konu bu açıdan ele alındığında Türkiye’nin diplomatik çabaları sonuç vermediği takdirde yeniden askeri hamlelere başvurması muhtemeldir. Askeri hamle öncesinde Türkiye’nin ön alıcı adımları olabilir. Türkiye, Suriye’de adil bir düzen inşa etmek ve gelecekte ortaya çıkabilecek yeni bir Baas idaresinin önüne geçmek adına ABD’nin dayatmalarına karşı ön alması ve SDG ismiyle idaresi sağlanan Arap toplumunu Suriye Geçici Hükümeti ve Suriye Milli Ordusu kanadına dahil etmesi bir başlangıç olabilir.