Toplumun farklılaşan ve çoğulculaşan yapısına paralel olarak, eğitim sisteminin de farklılaşması ve çoğulculaşması gereklidir. Türkiye'de eğitim sisteminin mevcut toplumsal yapımızı şu ana kadar yeterince yansıtamamasının en önemli sebebi, eğitim sisteminin topluma hesap vermeyen bir takım bürokratik kurumlar tarafından belirlenmesiydi. Gerçekten de, Türkiye'de en kapsamlı eğitim düzenlemeleri, toplum tarafından seçilmişler tarafından değil, MGK, YÖK, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi gibi bürokratik kurumlar tarafından yapılmıştır. Türkiye'de siyasetin normalleşme sürecine girmesiyle bürokratik vesayet de geri planda kalmış ve böylece seçilmişler, toplumun taleplerini eğitim sistemine yansıtma konusunda daha cesur adımlar atmaya başlamışlardır.
TEKTİPÇİLİĞİN SONU
Türk milli eğitim sisteminin şu ana kadar ki en büyük sorunu nedir diye sorulacak olursa, bu soruya çok rahatlıkla "eğitim sisteminin tektipçi olması" cevabı verilebilir. 4+4+4 olarak adlandırılan eğitim yasasının uygulamada karşılaşacağı bütün muhtemel zorluklara rağmen, en önemli tarafı, eğitim sistemindeki bu tektipçiliği sonlandırmayı hedeflemesidir. Yasanın, Türkiye'deki toplumsal talepleri ciddi şekilde eğitime yansıtarak sistemi demokratikleştirme potansiyeli taşıyan en önemli hususu, isteğe bağlı seçmeli derslerdir. Seçmeli dersler, toplumun talep ve beklentilerinin çoğulculaştığının kabulü ve böylece toplumu tektipleştirme çabalarının azaldığı anlamına gelmektedir.
Şu ana kadar okul dışında sınırlı bir ölçüde karşılanabilen din eğitimi ihtiyacı artık muhtemelen daha kapsamlı bir şekilde okulda sunulmuş olacaktır. Yasa eğitim sistemine daha fazla esneklik kazandırmak için, diğer seçmeli derslere de imkân tanımıştır. Bu çerçevede, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Kürtçe'nin seçmeli ders olarak okutulacağı açıklaması, yine bir toplumsal talebin tasdik edilmesi anlamında oldukça önemlidir. Başbakan'ın söz konusu açıklamasının ardından Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in, Anadolu'da yaşayan diğer dillerin (Zazaca, Lazca, Abhazca, vs.) de seçmeli ders olarak okutulacağını söylemesi ise, yukarıda değindiğimiz eğitimde demokratikleşme adımlarının kapsamının daha da genişletilebileceğini göstermiştir.
MÜZAKERE ALANI
Yasada, isteğe bağlı bütün derslerin tek tek sıralanmamış olması, Kürtçe gibi derslerin başka bir hükümet tarafından müfredattan çıkarılabileceği endişesine yol açmıştır. Umulur ki, Türkiye'nin genel demokratik seyri, bu türden bir geri gidişe yol açmaz. Dahası, yapılanlar bununla sınırlı kalmaz ve henüz karşılanmamış diğer toplumsal taleplerin de karşılanması yönünde adımlar atılır. Seçmeli dersler bağlamında şu hususun vurgulanması gerekir: Seçmeli dersler, bir boş imleyen/gösteren (empty signifier) olarak, toplumun sürekli değişen ve çeşitlenen taleplerinin karşılanabilmesinin bir mekanizması olarak düşünülebilir. Bundan dolayı, söz konusu boşluk, dinamik bir şekilde ve demokratik müzakereler sonucu doldurulmalıdır.
TEKTİPLEŞME YERİNE ORTAK KÜLTÜR
Eğitim sisteminde seçmeli derslerin çeşitlendirilmesi ve artırılması ile gittikçe çoğulcu bir nitelik kazanmasının, toplumu bir arada tutan unsurları zayıflatacağı endişeleri oluşmuştur. Ancak, bu endişelerin aksine, Türkiye'nin modernleşme tecrübesi, aslında, bizatihi tektipleştirmenin, toplumu bir arada tutan unsurların zayıflaması anlamına geldiğini çok net bir şekilde göstermiştir. Dolayısıyla, iki husus arasında net bir ayrım yapılması gereklidir. Birincisi, aynı toprakları paylaşan unsurların ortak bir kültürü olmalıdır ve vardır. İkincisi, bu ortak kültür, tektipleştirme üzerinden değil, farklılıkların kabulü üzerine kurulmalıdır. Zaten bir kısım marjinal liberal görüşler dışında, eğitimin ortak kültür verme rolü pek çok kesim tarafından olumlu bulunmaktadır. Burada üzerinde durulması gereken esas mesele, bu ortak kültürün neleri içermesi gerektiğine ilişkin demokratik müzakere süreçlerini canlı tutmaktır.