31 Mart yerel seçim sonuçlarını Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan “dönüm noktası”, CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise “milat” olarak tanımladı. Gerçekten iki parti için de 31 Mart seçimleri, genel başkanlarının vurguladığı üzere kritik bir anlama sahipti. Zira AK Parti, 2002’den bu yana girdiği bir seçimden ilk kez mağlup, CHP ise SHP selef kabul edilirse 1989’dan sonra sandıktan ilk kez birinci parti olarak çıktı. Dolayısıyla söz konusu iki tanımlamanın da kendi bağlamında haklılık payı olduğu net bir biçimde ifade edilebilir.
Ancak seçim sonuçları belli olur olmaz başlayan değerlendirme ve analizler, sandıkta yaşanan sürprizin sebep olduğu hararet ve heyecanla doğru tespitte bulunma yarışı, hem AK Parti hem de CHP açısından gerekli değerlendirmelerin yapılmasını en azından ileriye ötelemiş görünüyor. Zira ekonomi, enflasyon, emekliler, AK Partili seçmenlerin sandığa gitmeyerek gösterdiği tepki, Gazze, YRP’nin oy artışı, AK Parti teşkilatlarındaki problemler, yanlış aday ve kampanyalar, AK Parti mi kaybetti, CHP mi kazandı tartışması gibi siyasetle ortalama derecede ilgilenen tüm vatandaşların üzerinde uzlaşabileceği tespitler. Diğer bir deyişle seçim sonuçlarının üzerinde uğraşıya gerek bırakmayan, oldukça açık ve net yüzü.
Hem AK Parti hem de CHP açısından seçim sonuçlarının doğru değerlendirilmesi ise sonuçların tespit ve analiz telaşı sonrası toz duman ardında görünmez kalmış müphem yüzünün ortaya çıkarılmasıyla mümkün. Her ne kadar genel anlamda yapılan ve yukarıda da kabaca bahsedilen tespitler, büyük oranda haklılık payı içerse de bunları ortaya çıkaran dip dalganın anlaşılabilmesi gelecek açısından daha kritik bir öneme sahip. Burada ise seçim sonuçlarının söz konusu müphem yüzünde kalan üç dinamik dikkat çekiyor: (1) İttifak siyasetinin AK Parti ve CHP açısından ürettiği farklı çıktılar, (2) AK Parti ve “Gönül Yorgunluğu” meselesi ve (3) CHP’nin dönüşen siyaseti.
AK Parti ve CHP Penceresinden İttifak Siyaseti
15 Temmuz ile beraber siyasette yaşanan kırılma, siyasal ve kurumsal dönüşümü de beraberinde getirdi. Nitekim blok siyaseti pekişirken, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte ittifaklar birer mecburiyet haline geldi. AK Parti-CHP+DEM Parti liderliğinde 2,5 bloklu bir şekilde yapılanan ittifaklar, siyasi konumlanmanın odağını oluşturdu. Ancak ittifak siyaseti, AK Parti ve CHP açısından farklı kazanımlar ve çıktılar üretti.
AK Parti cephesinden bakıldığında ittifak siyasetinin en önemli çıktısı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderlik pozisyonunun pekişmesindeki rolü oldu. İlk önce siyasal sistemin dönüşümü ile başkanlık sistemine geçilmesi, ardından yüzde 50+1 gerekliliğinin ittifak siyaseti ile karşılanması, AK Parti açısından pozitif çıktılardı. Ancak burada asıl kritik nokta, 2017 referandumu ve 2018 genel seçimleri ile seçmen nezdinde belirginleşmeye başlayan Erdoğan ve AK Parti ayrışmasının olası olumsuz etkilerinin yönetilmesiydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderlik ettiği, MHP ve Devlet Bahçeli’nin desteklediği ittifak siyaseti sayesinde AK Parti’ye tepkisel hale gelen seçmenler, blok içinde tutuldu. Diğer bir ifadeyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklemesine rağmen AK Parti’den kopmaya başlayan seçmenleri ittifak siyaseti sayesinde aynı blok çatısı altında tutmayı ve tepkisel seçmenleri yönetmeyi, bunun da ötesinde seçmen kaybına rağmen kazanmayı başardı. Bunun en önemli göstergeleri ise 2018 ve 2023 seçimleri oldu.
CHP cephesi, AK Parti’ye paralel doğrultuda fakat tam tersi bir istikamet ile ittifak siyasetini kurdu. Kemal Kılıçdaroğlu’nun “doktrin” şeklinde sofistike edilen ancak CHP’ye kazandırmak için partiyi değil muhalif bloku büyütmeye odaklanan stratejisi, yine Kılıçdaroğlu’nun hatalı yönetimine rağmen bazı pozitif çıktılar üretti. CHP’nin yıllardır siyasi kodlarına işleyen “ideolojik” ve “kimlik” odaklı katı kodları kısmen yumuşatıldı. Yine samimiyeti zaman zaman sorunlu olsa da CHP, farklı toplumsal gruplarla etkileşim içerisine girme mecburiyetini kabul etti. Ancak siyasal odak “Erdoğan karşıtlığı” olduğu ve toplumsal karşılığı olmayan siyasal elitler ve irrasyonel mekanizmalar (örneğin altılı masa) denendiği için istenilen siyasi başarı elde edilemedi. Ancak aynı çatı altında buluşma, muhalefet bloku bir araya getirme odaklı ittifak siyaseti, muhalif seçmenler nezdinde CHP’ye karşı önemli bir akışkanlık inşa etti. Diğer bir ifadeyle CHP, yürüttüğü ittifak siyasetiyle muhalif blok içindeki seçmenleri kendisine geçişken kıldı. Bu sayede muhalif seçmenler, stratejik oy alışkanlığı edindi. CHP, normal şartlar altında ikna edemediği seçmenleri, en azından muhalif motivasyonlarla kendisine oy vermeye ikna edebildi. 2019 seçimlerinde kurumsal ittifaklarla yakaladığı başarıyı, 2024’te “tabanda” kurduğu ittifak sayesinde büyüttü. Diğer dinamiklerin de kendi lehine işlemesiyle birlikte de seçimlerin galip tarafı oldu.
Dolayısıyla 2024 yerel seçimleri, ittifak sistemi ve siyasetinin AK Parti ve CHP açısından ürettiği farklı kazanma yöntemlerini de görünür kıldı. Buna göre AK Parti kaybettiği seçmenlerini blok içinde tutarak (2018-2023), CHP ise muhalif blok seçmenlerini kendisine geçişken kılarak (2019-2024) kazanabildiği bir ittifak modeli üretti. Söz konusu modellerin ne kadar sürdürülebilir olduğu ve siyasi kırılmanın ne zaman yaşanacağını ise zaman gösterecek. Ancak 2024 yerel seçim sonuçlarının, 15 Temmuz’a kadar geri götürülebilecek ittifak sürecinin bloklar arasındaki ters çıktıları teyit etmesi açısından kritik bir gösterge olduğu net bir biçimde ifade edilebilir.
AK Parti ve “Gönül Yorgunluğu”
2024 sonuçlarının süreç odaklı bir diğer çıktısı ise daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “metal yorgunluğu”, bu seçimlerin ardından ise yine kendisi tarafından “kan ve ruh kaybı” olarak nitelendirilen bir kurumsal sorundur. Ancak bu sorun da yine ilk reaksiyon olan teşkilatları suçlama kolaycılığı ile analiz edilemez. Bunun da ötesinde geçmişte AK Parti’ye oy vermiş, halen Erdoğan’ı destekleyen veya destekleyeme meyilli seçmenlerin, AK Parti’ye karşı hissettiği “gönül yorgunluğu” ile açıklanabilir. Nitekim söz konusu yorgunluk daha çok AK Parti’ye karşı hissedilen güven ve hayal kırıklığı neticesinde oluşan memnuniyetsizlik ve öfkeyle alakalıdır. Netice itibariyle bu seçmen grubu, artık AK Parti’den uzaklaşmakta, blok içinde dahi olsa farklı partilere geçişkenlik gösterebilmektedir.
2024 seçimleri ise AK Parti’ye karşı hissedilen gönül yorgunluğunun uygun şartlar altında blok dışı geçişkenliğe de müsait bir hadde geldiğini kanıtlamaktadır. Nitekim Yeniden Refah Partisi’nin aldığı oyun yanında özellikle bazı Anadolu şehirlerinde CHP’ye doğru kısıtlı da olsa izlenen geçişkenlik, blok dışı veya bloklar arası geçişkenliğin mümkün hale gelmeye başladığının ilk göstergeleri olarak kabul edilebilir.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan tarafından yapılan “kibir hastalığı” vurgusu da aslında seçmen nezdinde yoğunlaşan ve artık karşı bloka dahi geçişkenlik gösterme potansiyeli barındıran gönül yorgunluğunun başlıca sebebidir. Ancak bu tespit, her ne kadar oldukça isabetli ve güçlü bir niteliğe sahip olsa da beraberinde çözümü getirmemektedir. Zira bu yorgunluğun sebebi olan partinin, seçmenlerin yorgunluğunu gidererek tekrar gönüllere girmesi, köklü bir dönüşüm ihtiyacını beraberinde getirmektedir. Öte yandan AK Parti, toplumsal dönüşüm ve talepleri takip ettiği başarılı yılların ardından Erdoğan’ın karizmatik liderliğine yaslanan ve hatta bu konforu istismar eden kurumsal bir direnç üretmiş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kibir” olarak nitelendirdiği bu sorunun çözümü ise söz konusu direncin kırılıp kırılamamasına bağlı.
CHP’nin Dönüşen Siyaseti
2024 seçim sonuçlarını yalnızca AK Parti’nin kaybı odaklı analiz etmek hem CHP’ye hem de AK Parti’ye haksızlık olacak ve eksik kalacaktır. Zira CHP, her ne kadar seçim sonuçları güçlü bir eğilim veya trendi işaret etmese de başarılı olduğu noktalarla dikkat çekmektedir. Bunlardan ilki ise “taban ittifakı” stratejisinin yukarıda da bahsedildiği gibi ittifak siyaseti vesilesiyle başarıya ulaşmasıdır. Nitekim kesin olmayan seçim sonuçları, CHP’nin başarısındaki en önemli dinamiğin başta İYİ Parti ve DEM Parti olmak üzere muhalif seçmenlerin CHP’ye yönelmesi olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla CHP, izlediği strateji ile muhalif seçmenleri stratejik oy vermeye ikna etmiş ve bunu başarıya dönüştürebilmiştir.
CHP’nin başarılı olduğu bir diğer nokta ise AK Parti’den farklı olarak kendisine tepkili seçmenleri ikna ederek sandığa getirebilmesidir. Nitekim AK Partili seçmenlerin sandığa gitmeyerek tepki gösterdiği ortamda muhalif seçmenler, 2023 seçimleri sonrası yaşanan hayal kırıklığına ve tepkiye rağmen 2024 seçimlerinde de çok büyük oranda sandığa gidip CHP’ye oy vermiştir. Dolayısıyla CHP’nin bu konudaki başarısı da doğru tespit edilmelidir.
Ancak bu yazının konusu olan ve seçim sonuçlarının müphem yüzü olarak tanımlanabilecek bir diğer nokta da CHP’nin dönüşmeye başlayan siyasetidir. Zira CHP, geçtiğimiz 20 yıllık süreç içerisinde hatalı stratejiler, sorunlu yaklaşım ve söylemler, seçmenle kurulan problemli ilişki dinamikleri başta olmak üzere çeşitli sebeplerle seçimlerden mağlup ayrılmıştır. Buna paralel olarak ise AK Parti, sahada ürettiği ve uyguladığı siyaset ile büyük oranda başarı yakalamış, toplumsal dönüşüm ve talebi sahada takip ederek kendisini sürekli yenilemiştir. 2024 seçim sonuçları ise gelinen noktada CHP’nin AK Parti’yi örnek alan bir siyaset stratejisini takip etmeye başladığının ilk emarelerini göstermektedir. Diğer bir ifadeyle CHP, AK Parti’ye başarıyı getiren formülü kopyalamaya başlamış, doğru belirlenmiş adaylarla sahada seçmene ulaşan ve ikna eden bir yaklaşımı benimsemiş görünmektedir. Bu her ne kadar tüm aday ve yerler için genelleştirilemez olsa da CHP’nin büyük oranda kimliksiz ve belirsiz ideolojik konumlanma ile sahip olduğu dezavantajı gidermeye odaklandığı, bunun yerine sahaya odaklanmayı tercih ettiği söylenebilir. Söz konusu durumun en önemli göstergesi ise tek başına CHP’nin başarısına bağlanamayacak olsa da bir realiteyi de oluşturan ve CHP’nin Batı’daki büyükşehir ve sahil şehirlerini aşarak Karadeniz ve İç Anadolu’da kazandığı belediyelerdir.
Ancak bu dönüşümün CHP’nin sorunlu kurumsal yapısı ve kimlik/ideoloji problemi çözüme kavuşturulmadan ne derecede sürdürülebilir olacağı belirsizdir. Buna muhalif seçmenin karşıtlık motivasyonuyla hareket etmesinin yetersizliği eklenince performans sınaması CHP’yi beklemektedir. AK Parti açısından ise artık karşısında rekabet gücü düşük CHP değil, AK Partili metotlarla mücadele eden bir CHP bulunmaktadır. Buna CHP’li belediyelerin imkanları da eklendiğinde yakın gelecekte AK Parti açısından yeni bir siyasi rekabet aşaması başlayacaktır.
Sonuç olarak 2024 yerel seçimleri, AK Parti’nin ekonomi başta olmak üzere seçmenlerin tepkili olduğu alanlarda bugüne kadar ertelediği cezalandırma motivasyonunun güçlü bir şekilde sandığa yansıdığı bir sonuç üretmiştir. Bu bağlamda ilk günden itibaren yapılan tespitler de büyük oranda haklılık payı içermektedir. Ancak 2024 seçim sonuçları, özellikle süreç odaklı ve siyasal bir dönüşümü kapsayan bazı dinamikleri de işaret etmektedir. Her ne kadar söz konusu dinamikler, geri planda kalsa da ilerleyen süreç içerisinde asıl odaklanılması gereken alanlar da bunlardır. Nitekim ittifak siyasetinin taraflar için ürettiği farklı kazanma formüllerinin sürdürülebilirliği, AK Parti’nin seçmenlerde sebep olduğu “gönül yorgunluğu”nu gidermek için kendi kurumsal direncini kırma mecburiyeti ve CHP’nin yıllardır AK Parti’ye kaybederek öğrenmeye başladığı saha siyaseti, söz konusu dinamiklerin başlıcalarıdır.
Daha fazlası için
Kriter sitesini ziyaret edebilirisiniz:
https://kriterdergi.com/