30 Mart Yerel Seçimleri, Cumhuriyet tarihinin en gergin seçim dönemlerinden birine sahne oldu. Geçtiğimiz yıl Gezi olayları eşliğinde başlatılan ve 17 Aralık süreci ile zirve yapan siyasi ve ekonomik istikrarsızlık denemeleri, AK Parti’nin kuruluşundan itibaren girmiş olduğu sekizinci seçimden de zaferler ayrılması sonucunda, başarısızlıkla neticelendi. Bir önceki yerel seçimlerde 2009 yılında yüzde 38 civarında oy alan iktidar partisinin 2008 küresel krizinin gölgesinde geçen beş yıla ve kuvvetli yıpratma kampanyalarına rağmen yüzde 45 dolayında oy alması, önümüzdeki hassas dönemde gerek siyasi, gerekse ekonomik istikrarın yerleşeceğine yönelik güçlü işaretler verdi. Mayıs 2013’te patlak veren Gezi parkı eylemleri ve devamında yükselen siyasi otoriterleşme iddiaları karşısında güçlü bir toplumsal muhalefet ve genel bir memnuniyetsizliğin var olduğu biçiminde bir algı yerleştirilmeye çalışıldı. Yine bu algıya paralel biçimde artan otoriterleşmenin piyasa dostu ve AB yanlısı politikalardan giderek artan bir sapmaya karşılık geldiği şeklinde bir başka algı operasyonu başlatıldı. Ülkede siyasi istikrarın giderek tehlikede olduğu tezi gerek dış ekonomik ve siyasi çevrelerde, gerekse de ülke içindeki müesses nizam kalıntıları tarafından son üç-çeyrek dönemdir sürekli işlendi.
Bilindiği gibi siyasi istikrarsızlık, dünyanın önde gelen iktisatçıları tarafından ülkelerin ekonomik performanslarını baltalayan ciddi bir problem olarak tanımlanıyor. Siyasi istikrarın -hemen pek çok ülkede olduğu gibi- ekonomik gelişmeyi de temin ettiği ve hızlandırdığı konusundaki bu hâkim görüşe dayanarak, esasında Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlere uzanan süreçte belirgin bir ekonomik risk görünmediğini söylemek mümkün. 2003’ten bu yana özenle korunan mali disiplin ve rasyonel para politikaları sayesinde Türkiye’de son bir yıl içerisinde yaşanan suni dalgalanmaların da 2014 yılı içinde durulacağını ve temel ekonomik göstergelerde bir iyileşme yaşanacağını ifade edebiliriz. Bu tahminlerimiz 2010’dan bu yana Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ve Maliye Bakanlığı öncülüğünde uygulanagelen makro ihtiyati tedbirler, ılımlı büyümenin giderek artan biçimde yurtiçi tüketimden çok ihracat aracılığı ile temini gibi faktörler sayesinde teyit ediliyor.