24 Haziran seçimlerine giderken, muhalefet grupları ve partileri, FETÖ konusunda 17-25 Aralık yargı darbesi sonrası izledikleri siyasetin bir benzerini tekrarlıyorlar.
Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için biraz geriye giderek muhalefetin o dönemde yürüttüğü siyaseti kısaca bir hatırlayalım.
17-25 Aralık yargı darbesini FETÖ’cülerin hükûmeti düşürmek için planladığı açıktı. FETÖ, uzun bir hazırlık sürecinin ardından eş zamanlı operasyonlarla hükûmeti devirmeyi amaçlamıştı.
Söz konusu yargı darbesi girişimi yapıldığında, 30 Mart yerel seçimlerine 3 ay, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 8 ay kalmıştı.
FETÖ’nün ve ona destek verenlerin planı gayet açıktı.
Önce yerel seçimlerde AK Parti’yi sendeletecekler, ardından cumhurbaşkanlığı seçimlerinde son darbeyi indirmeyi deneyeceklerdi.
FETÖ, devlet içindeki örgüt elemanlarını, iş adamlarını, medyasını ve insan kaynağı olarak kullandığı militanlarını devreye sokarak her alanda kirli bir mücadele yürüttü.
FETÖ elebaşı Gülen “Tweetleri ikiye katlayın” dediğinde FETÖ’cüler sosyal medyada bir anda mobilize oluyorlardı.
FETÖ’nün medya ayağı, Türkiye’de hükûmete muhalif ne kadar kanaat önderi varsa onları ekranlara çıkararak ya da gazetelerinin sayfalarını onlara açarak AK Parti iktidarının sonunun geldiğini yine onlara söyletiyordu.
17-25 Aralık sürecinin hemen öncesinde FETÖ’ye “F tipi yapılanma” diyen muhalefet partilerinin temsilcileri ve Ergenekon ve Balyoz gibi yargılamalarda FETÖ’nün tüm kumpaslarına karşı çıkmış gazetecilerin önemli bir kısmı her gün FETÖ medyasında arz-ı endam ettiler.
Hükûmeti düşürmek için “büyük koalisyonu” oluşturduklarına inanıyorlardı.
İçlerinden bazıları hükûmetin FETÖ’ye direnemeyeceğini söyleyerek, AK Parti hükûmetinin hiç şansının kalmadığını söylüyordu.
Gazete sayfalarında televizyon ekranlarında, “hukuk devleti”, “adil yargılama” ve “yargıya müdahale” gibi kavram setlerini bolca kullanan zevat, FETÖ’nün yargıyı katletmesine tek kelime bile etmiyordu.
Örneğin, bugün hâlâ büyük bir gazetedeki köşesinde “demokrasiden”, “hukuktan” ve “adalet”ten bahseden bir köşe yazarı, FETÖ’nün yargı imamını kendi televizyon programına çıkararak “onun ne kadar büyük ve tarafsız bir yargıç olduğu”nu milletin gözünün içine baka baka söyleyebiliyordu.
Muhalefetin her türlü koalisyonu ve ittifakına rağmen hem 30 Mart yerel seçimlerini hem de 10 Ağustos’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini AK Parti kazandı.
FETÖ’nün yalanlarına ve kumpaslarına millet inanmadı.
***
Şimdi hızla 24 Haziran seçimlerine gidiyoruz. Muhalefet çeşitli ittifak senaryolarını devreye soktu. Bazısında başarılı oldu. Bazısında ise sonuca ulaşmadı. Bu normal siyasetin doğası gereğidir.
Ancak muhalefet açısından sorunlu olan, FETÖ ile mücadeleye yönelik suskunluğa bürünmeleri. Ya da FETÖ ile hükûmetin mücadelesini sorunlaştırmaları.
17-25 Aralık yargı darbesi sonrasında FETÖ söylemlerinin muhalefet tarafından siyasal alana taşıyıcılığına benzer bir süreç maalesef tekrar yaşanmaya başlandı.
Bunun en bariz örneğini sosyal medya üzerinden yürütülen “Tamam” kampanyasında gördük. Atılan Tweetlerin büyük kısmının yurt dışı kaynaklı olduğu açıkça ortada.
Bütün FETÖ’cü hesaplar “Tweetlerini ikiye katladı.”
Herkesin bildiği FETÖ’nün yurt dışında medya yüzleri, akademisyenleri, iş adamları bu kampanya için özel olarak çaba gösterdiler.
Bir tane muhalefet partisi lideri çıkıp da demedi ki; “FETÖ’cüler, size ne oluyor! Kampanyamızı kirletiyorsunuz. İktidara geldiğimizle devletin FETÖ ile mücadelesini aksatmadan yürüteceğiz.”
Eğer muhalefet partilerinden biri çıkıp da bunu açıkça söyleseydi. Millet nezdinde kredisi çok daha artardı.
Şimdiye kadar muhalefet partilerinin hiçbiri FETÖ ile mücadele konusunda bir vaatte bulunmadı. Bu gidişle bulunacağa da benzemiyor. “İktidara kim muhalifse FETÖ bile olsa kabulümüzdür” diye bakıyorlar.
15 Temmuz’u bu millet unutmaz. FETÖ’ye mesafesini koymayan siyasetçiyi de affetmez...
[Türkiye, 12 Mayıs 2018].