SETA > Yorum |
Faturayı Bunun İçin Mi Ödedik

Faturayı Bunun İçin Mi Ödedik?

Meselenin daha trajik tarafı ise şu: Türkiye bu kadar badire atlatmışken ve geçmişte partilerin kapatılmasının Türkiye’ye çok büyük maliyetleri ortaya çıkmışken, eski Cumhurbaşkanı Necdet Sezer hâlâ parti kapatmalarını savunarak kendisini Fazilet Partisi’nin kapatılması üzerinden savunabiliyor olması.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 28 Şubat post-modern darbesinin etkileri devam ederken Nisan 1999’da ünlü bir konuşma yapmış ve şöyle demişti: “Düşünce özgürlüğü demokrasinin temeli ve ayrılmaz parçasıdır. Düşünce suç sayılırsa demokrasi olmaz. Eyleme dönüşmeyen düşünce açıklamaları cezalandırılamaz.”
Sezer, Anayasa Mahkemesi başkanı olarak bu konuşmayı yaptığında oy verdikleri partiler düşüncelerinden ve savunduğu değerlerden dolayı kapatılan muhafazakâr ve dindar çevreler heyecanlanmıştı. En azından bir sene önce kapatılan Refah Partisi’nin yerine kurulan Fazilet Partisi’nin ömrü uzun olabilirdi.
Sezer ayrıca konuşmalarında 28 Şubat YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması gibi, söz konusu dönemde müesses nizamın beğenmediği görüşleri de dile getiriyordu.
22 Nisan 2000 tarihinde cumhurbaşkanlığı seçimlerine 3 gün kala Bülent EcevitFazilet Partilileri, Sezer’in bu konuşmasını referans göstererek ikna etmişti. Yani böyle bir konuşmayı yapan Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanı olursa Türkiye rahatlayabilirdi.
25 Nisan’da tarihte bir ilk gerçekleşecek ve Meclis’te temsil edilen 5 parti tek bir aday üzerinde uzlaşacaktı...
Yazıya böyle bir giriş yapmamın nedeni, 19 Şubat 2001 MGK’sında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Başbakan’a fırlattığı anayasa kitapçığı ile ilgili konuşmuş olması. Medyaya yansıdığı kadarı ile Sezer, daha önceden Bülent Ecevit ile arasında geçen bazı konuşmaların toplantıda kitapçığı fırlatmasını tetiklediğini iddia ediyor.
Sezer’in iddiası, Ecevit’in iki kez kendisinden Fazilet Partisi’nin kapatılmaması için yardım istediği ve bunu reddedince de ikisi arasındaki gerginliğin arttığı şeklinde. Sezer, 19 Şubat’taki MGK toplantısında, daha önceden devam eden gerginliğin bir sonucu olarak kitapçığı fırlattığını söylüyor.
Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizini de derinleştiren anayasa kitapçığı fırlatma krizinin asıl nedeni tabii ki bu olmaz. Çünkü söz konusu MGK toplantısında yaşananlarla ilgili o toplantıda bulunanlar sonradan epeyce bilgi paylaştı. Toplantıda bulunanların birçoğu da hâlen hayattalar.
Fakat eğer mesele, eski Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’in söylediği gibiyse durum daha da vahim. Daha önceden yaşanan bir gerginliği Sezer, MGK toplantısına taşıyor ve herkesin önünde başbakan Bülent Ecevit’le hesaplaşıyor. Onu azarlıyor. Küçük düşürüyor.
Dahası, ikisi arasında yaşanan bu husumetin faturasını toplum ödüyor. Devletin ekonomik krize girmesi, insanların fakirleşmesi, ülkenin bir batağa saplanması bu anlamda Sezer’in umurunda bile değil. Bugünden bakınca durum çok daha netlik kazanmış durumda.
Sezer’in bu açıklamasının başka bir boyutu var. Aradan geçen bunca zaman sonra, suçu başkasının üzerine yıkarak, en azından kendi mahallesinde aklanmaya çalışıyor. Bunun için de kendi mahallesi için “iyi bir gerekçe” bulmuş: Ecevit’in Fazilet Partisi’nin kapatılmasına karşı çıkması.
Meselenin daha trajik tarafı ise şu: Türkiye bu kadar badire atlatmışken ve geçmişte partilerin kapatılmasının Türkiye’ye çok büyük maliyetleri ortaya çıkmışken, eski Cumhurbaşkanı Necdet Sezer hâlâ parti kapatmalarını savunarak kendisini Fazilet Partisi’nin kapatılması üzerinden savunabiliyor olması.
Sonuç olarak ne söylenir ki: Krizi derinleştirerek faturasını topluma ödettiğiniz için eserinizle övünün mü diyelim?
[Türkiye, 7 Kasım 2017]