SETA > Yorum |
Sekülerleşmenin quot Gücü quot ve AK Parti

Sekülerleşmenin "Gücü" ve AK Parti

Son iki yüzyıllık modernleşme pratiğinin farklı toplumsal ve ideolojik gruplar üzerinde ne tür değişimler getirdiğini karşılaştırmalı şekilde inceleyen uzun soluklu ve soğukkanlı değerlendirmelere ihtiyaç var.

Türkiye'de güncel siyasetin cephe savaşlarına dönen tartışmaları yüzünden ülkemizin yaşadığı dönüşümü anlamlandırmak için ilave bir çaba gerekiyor. AK Parti iktidarı sırasında hızlanan toplumsal dönüşüm çok boyutlu sonuçlar içeriyorsa da siyasi kutuplaşmanın analizi körelten at gözlükleri sebebiyle toplumumuzun devinimlerini ve gidişatını yakalayamıyoruz.

Son iki yüzyıllık modernleşme pratiğinin farklı toplumsal ve ideolojik gruplar üzerinde ne tür değişimler getirdiğini karşılaştırmalı şekilde inceleyen uzun soluklu ve soğukkanlı değerlendirmelere ihtiyaç var. Gündelik hayatın en dinamik alanlarından birisi kuşkusuz muhafazakârlık- İslamlaşma ve sekülerleşme bağlamı... Ve bu bağlamın devlet politikaları ile olan ilişkisi. Hatırlayacaksınız 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde AK Parti'nin "muktedir olma" ve "sisteme kendi rengini vurma" ihtimali göründüğü dönemden itibaren Türkiye'nin gittikçe muhafazakârlaştığı ya da İslamlaştığı argümanı daha sık seslendiriliyor.

AK Partili siyasetçilerin dini kavramları kullanmasına ya da dini eğitim veren kurumların yaygınlaşmasına atıfla delillendirilen bu argümanın Türkiye'nin nereye gittiği yönünde "endişeli Kemalistler" ürettiğini biliyoruz. Ancak toplumun nereye gittiği yönündeki kaygıların İslamcı kesimlerde de öteden beri konuşulan bir konu olduğunu biliyoruz. "İslami hayat" idealinin Kemalizmin siyasallaştırdığı başörtüsü ve din eğitimi konularından daha geniş bir düzlemi var. Bu düzlem Müslüman bireyin Allah telakkisinden kadın- erkek ilişkilerine, yani gündelik hayatın fıkhına, sevap ve günah değerlendirmelerine kadar uzanmakta.

AK Parti iktidarının 28 Şubat'ın İslami taleplere ilişkin güvenlikleştirici uygulamalarına son vermesiyle bir normalleşme yaşanıyor. Bu normalleşme sayesinde İslamcı kesimler kendi ürettikleri politikalarla hızlandırdıkları modernleşme sürecinin toplumsal etkileriyle yüzleşiyor. Anadolu'nun neredeyse her şehrinde açılan yeni üniversitelerin getirdiği değişim endişeler üretiyor. Hatta sayıları çoğalan imamhatiplerde yetişen yeni nesillerin tercihlerinin ve dini anlayışlarının ne olacağı da merak konusu. Bu anlayışların oluşumunda Türkiye'nin çevresindeki aşırı dini cereyanlardan küresel popüler kültürün sekülerleştirici boyutlarına kadar birçok dinamik etkili. Burada yeni olan şey, İslam'a göre yaşama sorunsalının artık daha özgür bir ortamda tartışılmasıdır. Nitekim, sesleri az çıksa da bazı İslamcı çevreler taşranın İslamlaşmadığı, aslında AK Parti politikalarıyla hızla sekülerleştiğini öne sürüyor. Bu şekilde bakıldığında dindar nesil yetiştirme isteğinin bir hegemonya arayışından çok bir endişenin ürünü olduğu bile söylenebilir.

Muhalefette kalan laik kesimler de iktidarı kullanan İslamcı kesimlerde toplumun gündelik hayatının dönüşümünden tedirgin. Gidişatın yönünden endişeli... Sosyolog Volkan Ertit İslami-muhafazakâr kesimdeki bu endişeye dikkat çekiyor. Ertit, Türkiye'de dinin toplumsal alandaki prestiji ve gücünü gün geçtikçe kaybettiğini söylüyor. Bu tespiti de yeni muhafazakâr neslin eskiler kadar dini umursamaması ile açıklıyor. Dindar ailelerin çocuklarının kadın- erkek ilişkilerinde eski nesillere kıyasla farklı bir mahremiyet pratiği deneyimlediğini anlatıyor. Sekülerleşme tezinden hareketle Türkiye'nin son dönemdeki sekülerleşmesini zenginleşen toplumun refah düzeyinin artışına bağlıyor. Vardığı sonuç ise endişeli Kemalistleri rahatlatacak ancak endişeli muhafazakarları daha da tedirgin edecek bir hüküm: "Dönüşü olmayan bir yoldayız."

Gidişatın bireyin dinin anlam dünyasından kopması olduğunu söylemek zor. Kanaatimce, İslami-muhafazakâr kesimde "daha önce devamlı yardım dilenen" Yaratıcının "daha az hatırlanması" olgusundan ziyade yeni dindarlık formlarının üretilmesi ile karşı karşıyayız. Zira kutsalın insan hayatından çekildiğini söylemek üç yüzyıllık bir mitin tekrarı olacaktır. Varlığını anlamlandırma arayışı olduğu müddetçe din ve kutsal sürekli olarak bireyin ve toplumun hayatının gündemindedir. Endişeye mahal yok... Sancılı bir süreç olmakla birlikte seküler olanla dindar olanın iç içe geçtiği bir dönemden geçiyoruz.

[Sabah, 17 Mart 2015]

 

İlgili Yazılar
İnanca Saldırı
Yorum
İnanca Saldırı

Kasım 2024