Son dönemde, geçmişte başörtüsü yasağını savunanlar, “zamanın ruhu”ndan olsa gerek, bu yanlışlarından dolayı öz eleştiri yapmaya başladılar.
Geçtiğimiz haftalarda, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin başörtüsü yasağını geçmişte savunmasını hata olarak değerlendirmişti.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, 2014 yılında, geçmişte başörtülü şehit ailelerinin acısını yürekten paylaşırken, aynı anneleri yemin törenlerine almamalarını kendilerinin “çelişkisi” ve “hatası” olarak ilk kez dile getirmişti.
Geçen hafta katıldığı bir televizyon programında da başörtüsü konusunda yaptıkları hatalarla ilgili benzer açıklamalar yaptı. Ancak, hâlâ 18 yaş üstü ve altı şeklindeki ayrımı devam ettirerek, “hata ettik ama o kadar da değil” demeye getirdi. Başörtüsü konusunda gerçek görüşlerini biraz daha ayrıntılı anlatsa, büyük ihtimal “askerlerin başörtülü anneleri garnizonlara girebilir” dedikten sonra, başörtülü birinin devlet memuru ya da asker olmasına karşı olduğunu da belirtebilir. Bu başka bir tartışmanın konusu olduğu için geçiyorum...
Esas üzerinde durmak ve sormak istediğim birkaç soru var. Bu sorular, başörtüsü konusunda görüşlerini açıklayan ve geçmişteki hatalarını kabul eden, eski genelkurmay başkanı ya da CHP genel başkanı ile de sınırlı değil.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden dolayı yeni bir siyasal alan oluştuğu için; geçmişte başörtüsüne karşı olanlar, darbeden yana konumlananlar, muhafazakâr toplum kesimlerine ve onların içinden çıkan siyasetçilere karşı mesafe koyanların önemli bir kısmı, şimdi “değiştik” diyorlar.
“Mevcut iktidara karşı ittifak yapabiliriz”, “birlikte mücadele edebiliriz”, “haklarınızı savunabiliriz” gibi açılımlarla, geçmişte darbe yapmayı bile göze aldıkları kesimlerine yaklaşmaya çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanı olmasını engellemek için darbe girişiminde bulundukları siyasetçiyi, geçen seçimlerde, Cumhurbaşkanı yapmak için uzun süre uğraşmışlardı. “İrticanın”, “gericiliğin”, “laiklik ve cumhuriyet karşıtlığının” temsilcisi olarak uzun süre taşladıkları, Saadet Partisi ve geleneğini bir anda kucaklayıvermişlerdi.
İnsanlar, toplumlar değişebilir. Siyasetçiler ve siyasal partiler zamanın şartlarına ve değişimlere göre görüşlerini güncelleyebilirler. Buralarda sorun yok. Samimiyetlerini de bu bağlamda sorgulamak gerekmez.
Ancak en azından bir şartla… O da, yakın dönemle ilgili diğer bazı konularda görüşlerinizi açıkça toplum önünde ortaya koymak kaydıyla.
Benim esas sormak istediğim sorular da bu konularla ilgili…
Geçmişte başörtüsü konusunda yanlışların farkına vardığınızı belirtiyorsunuz. Eşi başörtülü bir siyasetçinin cumhurbaşkanı olmasını engellemek için sivil siyasete “muhtıra” vermenin de yanlış olduğunu düşünüyor musunuz?
Daha açık bir ifade ile, 2007 yılında AK Parti iktidarına karşı darbe yapmayı göze alarak, seçilmiş hükûmeti düşürmek için 27 Nisan e-Muhtırası’nı yayınlamayı bir hata olarak görüyor musunuz?
Toplumun karşısına çıkarak, “27 Nisan e-Muhtırası da dâhil, geçmişteki tüm darbeler ve muhtıralar yanlıştı” diyebiliyor musunuz?
Vesayetçi zihinlerle kotarılan ve halkın iradesini hiçe sayan ve Meclis’in Cumhurbaşkanı seçmesini engellemeye dönük “367 krizini” de geçmişte yapılan hataların içinde değerlendiriyor musunuz?
Söz konusu dönemde sizlerin de içinde olduğu ve destek verdiğiniz kesimler şu tip ifadelerle muhtıraya alkış tutuyordu:
“Gerektiğinde biz siviller de durumdan vazife çıkarabiliriz.” “Asker devreye girdi, 27 Nisan sürecini başlatıp milyonlarca insanımızı rahatlattı.” “Asker Çankaya’yı asla ve asla dincilere bırakmayacak.”
“Yalnız bundan sonraki mesaj, internetten gelmez. Kapıya iki subay gelir. Üst rütbeli de olmayabilir.”
Bugünden geriye bakınca, seçilmişlere ve toplumun bir kesimine karşı nefret söylemini de içeren, darbeye ve darbecilere destek veren bu ifadelerin yanlış olduğunu düşünüyor musunuz? Bu konularda da öz eleştiri yapacak mısınız?
Yoksa bu konuları geçiştirip, sadece başörtüsü meselesindeki hatayı vurgulamanın yeterli olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Yakın dönem üzerinden seçici bir tartışma başlatanların, önce bu sorulara da cevap vermeleri gerekiyor. Bu sorulara cevap verilmediği müddetçe, “demokrat” ya da “özgürlüklere saygılı” pozları kesmenin bir anlamı yok.
FETÖ ile mücadelede “siyasi ayak” tartışmasını da bu sorulara verilecek cevaplar üzerinden yürütebiliriz.
[Türkiye, 11 Şubat 2020].