Fransa Doğu Akdeniz’de önemli hidrokarbon rezervlerinin keşfedildiği 2010’dan bu yana Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile kurduğu beşli ittifakla bu bölgede Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini dışlayan bir enerji ve güvenlik düzeni kurmaya çalışmaktadır. Bir yandan Yunan ve Rum yönetiminin maksimalist ulusal tezlerine destek vermesi diğer yandan Birleşmiş Milletler’in (BM) kararları çerçevesinde ve talebi doğrultusunda Libya’nın meşru hükümetini destekleyen Türkiye’ye karşı çıkıp yıllardır gayrimeşru darbeci yapılara siyasi ve askeri destek vermesi Paris yönetiminin tarafgir ve tehlikeli siyasetinin en önemli iki göstergesidir. Bu bağlamda İyon Denizi’nde adalara tam etki tanınarak çizilen en son İtalya-Yunanistan Münhasır Ekonomik Bölge Antlaşması’nı destekleyen Paris bu anlaşmayla bir yasal emsal oluşturarak Ege ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı kullanmak istemektedir.
Suriye’de DEAŞ ile mücadele kisvesi altında PYD/YPG’nin gündemini desteklediği gibi Fransa’nın Türkiye karşıtı tutumu Libya’da da kaos ve büyük bir insani krize yol açmaktadır. Paris yönetiminin Doğu Akdeniz ve Libya siyaseti başka bir sonuç doğuracaksa o da Rusya’nın Kuzey Afrika’ya yerleşmesine yardımcı olmak, NATO’nun güney kanadını tehlikeye atmak ve Avrupa Birliği’ni (AB) daha fazla bölerek onu bölge jeopolitiğinde etkisiz bir aktör haline getirmektir. Bunu önlemek için AB’nin Fransa ve Yunanistan’ı ikna edip Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin meşru çıkarlarını gözeten ve buna saygı duyan bir diyalog yolunu seçmesi elzemdir. Doğu Akdeniz’de sürdürülebilir bir enerji ve güvenlik düzeninin yanı sıra Libya’da istikrar ancak bu yolla mümkün görünmektedir. Bu hususlar çerçevesinde analizde Fransa’nın Doğu Akdeniz siyaseti enerji rekabeti ve Libya krizinin değişen dinamikleri çerçevesinde irdelenmektedir..