-
Tezkerenin arka planı nedir?
Türkiye’nin 27 Kasım 2019 tarihinde Libya hükümeti ile Deniz Yetki Sınırlandırması Anlaşması ile Güvenlik ve Askeri İşbirliği Anlaşması imzaladı. Bu anlaşmalarla Türkiye, 2000’li yılların başından itibaren GKRY, Yunanistan, Mısır ve İsrail’in kendi aralarında yaptıkları işbirliği ile Türkiye’nin jeopolitik olarak kuşatılması ve Doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynaklarından mahrum bırakılmasına yönelik statüko kurma çabalarını boşa çıkardı. GKRY’nin 2003’te Mısır, 2007’de Lübnan ve 2010’da İsrail ile imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları bu çerçevede değerlendirilebilir.
Libya ile imzaladığı “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması” anlaşması Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki MEB alanını maksimum düzeye çıkardı. Ayrıca Yunanistan’ın tek taraflı deniz yetki alanları ilan ederek Türkiye’yi Kuzey Kıbrıs ile Türkiye kıyıları arasına sıkıştırma planı da çökmüş oldu. Güvenlik ve Askeri İşbirliği anlaşması ise Türkiye ve Libya’nın ilk anlaşma ile oluşan çıkarlarının korunması bakımından tamamlayıcı rol oynamakta ve ayrıca Türkiye’nin Libya’nın geleceğinde söz sahibi olmasının da önünü açmaktadır. Libya’ya asker gönderme tezkeresi de bu anlaşma bağlamında 2 Ocak günü TBMM’ye gelecek ve oylanacaktır.
-
Tezkerenin içeriği ve gerekçesi nedir?
Türkiye Anayasasının 92. maddesine göre “Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilanına ve … Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine … izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir”. Bu bağlamda hükümet 30 Aralık 2019’da, Libya ile imzalanan Güvenlik ve Askeri işbirliği anlaşması çerçevesinde ve Libya hükümetinin çağrısı üzerine Libya’ya asker gönderme yetkisi talep etmiştir. Mecliste grubu bulunan ve oy kullanacak olan AK Parti ile MHP bu tezkereye olumlu, İYİ Parti, CHP ve HDP’nin ise olumsuz görüş vereceğine dair görüşler medyaya yansımıştır. Tezkerenin Meclisten geçmesi halinde hükümet Libya’ya asker gönderme yetkisini elde etmiş olacaktır.
Hükümetin Libya’ya asker göndermek için gösterdiği gerekçelerin bazıları şunlardır:
- Hafter kontrolündeki sözde Libya ulusal ordusunun ülkede faaliyet gösteren Türk şirketleri ve Akdeniz’de seyreden Türk bandıralı gemilere yönelik oluşturduğu tehditlerdir.
- Trablus’a yönelik saldırıların oluşturduğu istikrarsızlığın, sivilleri tehlikeye atması ve yeni insani trajedilere yol açmasıyla birlikte DEAŞ ve El Kaide gibi terör örgütlerinin eylemlerine uygun bir ortam oluşturması ve kitlesel göçleri tetiklemesidir.
Bu durum Türkiye’nin ulusal güvenliğini ve ekonomik çıkarlarını doğrudan etkilemektedir. Hükümet bu tabloyu göz önünde bulundurarak Libya’dan kaynaklanabilecek risklerin bertaraf edilmesi ve ulusal güvenliğe yönelik tehditleri önleme amacıyla TBMM’den Libya’ya gerekli olduğu durumlarda asker gönderme yetkisi talep etmektedir.
-
Tezkere Türkiye’nin hedefleri bağlamında nasıl değerlendirilebilir?
Türkiye’nin asker gönderme noktasındaki temel hedefi, Doğu Akdeniz’deki çıkarları başta olmak üzere bölgesel ve küresel çıkarlarını korumak ve kalıcı hale getirmektir. Libya hükümeti ile 27 Kasım 2019’da anlaşmaların imzalandığı andan itibaren gerek Hafter gerekse Türkiye karşıtı birçok uluslararası aktör çeşitli açıklamalarda bulunmuş ve Türkiye karşıtı bir pozisyon almıştır. Türkiye’nin Libya’ya asker göndererek inisiyatif üstlenmesi Libya’daki askeri ve siyasi dengenin Türkiye’nin lehine olacak şekilde sağlanmasına yöneliktir. Bununla birlikte Türkiye’nin Libya ile imzaladığı anlaşmaların kalıcı bir şekilde sonuç vermesi ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarının korunması Libya’nın istikrarına bağlıdır. Bununla birlikte Türkiye’nin Libya’da doğrudan muharip bir rol üstlenmemesi beklenmemelidir. Türkiye’nin rolü Libya’da istikrarın sağlanması, çatışmanın dindirilmesi, terörize ortamın bertaraf edilmesi ve Libya’daki çatışmanın siyasi müzakere çerçevesinde çözülmesine katkıda bulunmaktır. Dolayısıyla Türkiye’nin asker gönderme konusu dahil Libya’daki temel politikası proaktif bir niteliğe sahiptir ve bu çerçevede önümüzdeki süreçte telafisi zor durumların ortaya çıkmasını engellemeye yöneliktir. Libya krizinin çözümüne yönelik olarak Berlin sürecinin sağlıklı bir şekilde işlemesi ve Türkiye’nin çıkarlarının korunması bu hedeflerin gerçekleştirilmesine bağlıdır.
-
Tezkere uluslararası hukuka uygun mudur?
Uluslararası hukuka göre devletler, gerekli gördükleri hallerde ve özellikle çatışma zamanlarında, başka devletlerden askeri yardım talep edebilirler. Bir devletin bir başka devlete silahlı kuvvet göndermesi “davet üzerine müdahale” olarak adlandırılır ve Türkiye’nin Libya’ya olası asker gönderme durumu, Libya’daki meşru hükümetin daveti üzerine gerçekleştiği için hukuka uygundur. Bununla birlikte 2011’de BM’nin Libya’ya yönelik olarak aldığı 1970 sayılı ambargo kararı Türkiye’nin bu anlamda önünde bir engel gibi sunulmaktadır. Halbuki bu karar 26 Şubat 2011’de yani Kaddafi rejimine karşı alınmıştır ve gerekçesi de rejim güçlerinin muhaliflere insan haklarına aykırı olarak yaptığı müdahaleyi önlemektir. Bununla birlikte 17 Mart 2011 tarihinde Güvenlik Konseyi, Libya üzerinde uçuşa yasak bölge ilan eden 1973 sayılı kararı almıştır. Bu karar uyarınca devletler, silah ambargosu öngören 1970 sayılı karara bakmaksızın, Libya’da sivilleri korumak için “gerekli her türlü önlemi” alabileceklerdir. Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesinin temel gerekçelerinden birisi de sivillerin korunması ve insani trajedinin önüne geçilmesidir. Özetle Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesi gerek BM kararları gerekse iki ülke arasındaki anlaşmalar ve tezkerenin iç hukuka uygun olarak işletilmesi açısından bakıldığında uluslararası hukuka bir aykırılık bulunmamaktadır.
-
Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesinin Libya krizini nasıl etkiler?
Libya krizinin çözümü konusunda bugüne kadar BM inisiyatifi ve çeşitli ülkelerin katılımı ile bir çok adım atılmıştır. Ancak bu adımlar başta Fransa, Mısır, BAE olmak üzere birçok ülkenin süreci akim bırakacak şekilde hareket etmesi ve meşru hükümete karşı Hafter güçlerine destek vermesi sebebiyle akim kalmıştır. Libya krizinin çözümü için oluşturulan Berlin sürecinin işlemesi ve bir yol haritasının oluşturulması da Hafter güçlerinin saldırılarının durdurulmasına bağlıdır. Bu anlamda Türkiye’nin Libya’da öncülük etmesi beklenen istikrar ortamı ve şiddetin durdurulması Libya krizinin uluslararası çerçevede çözülmesine de yardımcı olacaktır. Tezkerenin Meclisten geçmesi ve Türkiye’nin sahada etkin olması ile birlikte bu çatışmalı sürecin kademeli olarak sönmesi ve tarafların siyasi müzakereye daha fazla yanaşacağı ifade edilebilir. Kaldı ki Türkiye bu ortamı sağlamak için aynı zamanda Libya’ya sınırı olan ve Libya krizine müdahil olan diğer uluslararası aktörler ve örgütler nezdinde de diplomatik görüşmelerini hızlandırmış durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tunus ziyareti ve Cezayir ile yoğunlaşan temaslar bu çerçevede okunmalı. Libya’nın istikrarını koruması Tunus ve Cezayir için hayati öneme sahiptir. Bu iki ülkenin Türkiye’nin Libya’da oynayacağı istikrar artırıcı role fazlasıyla ihtiyaçları vardır. Dolayısıyla bu çabaların sonuç vermesi ve siyasi müzakere sürecinin hızlanması beklenebilir.