Savaş, devletlerin bazı durumlarda ülkelerinin çıkarlarını korumak için başka yol kalmadığını düşündüklerinde başvurdukları bir yöntemdir.
Dünya tarihi sayısız savaşlarla doludur. Bu savaşlarda nükleer silahlar dâhil olmak üzere her türlü araçların kullanılması sonucu milyarlarca insan hayatını kaybetti. En son doğrudan ve dolaylı etkileri nedeniyle 80 milyona yakın insanın hayatını kaybettiği İkinci Dünya Savaşı’nda şahit olunan büyük yıkım da insanlığın bundan sonra yeni savaşlara girişmesine engel olmadı.
Güç politikasının en kaba biçimi olan savaşın değişik türleri olduğu gibi, savaş olarak adlandırılmayan silahlı çatışma biçimleri de söz konusudur. Yani bir ülkenin başka ülkeye karşı silah kullanımını da içeren güç politikası her zaman savaşa kadar varmaz. Araya başka devletlerin ya da uluslararası örgütlerin girmesiyle silahlı çatışma ya da diğer gerginlikler savaşa varmadan sona erdirilebilir. Dünya politikasında bunun çok sayıda örneği vardır. Genellikle sınır anlaşmazlığına sahip ülkeler arasında bu tür çatışma ve gerginlikler yaşanır ama çoğu zaman bunlar büyük bir savaşa dönüşmez.
Türkiye ile Yunanistan da bu türden sınır anlaşmazlıklarına sahip ülkeler arasında yer alıyorlar. Türkiye kıyılarına çok yakın Yunan adaları nedeniyle iki ülke arasında gerek karasuları ve hava sahası gerekse kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesi meselesi ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Batı Trakya’dan Kıbrıs’a ve Fener Rum Patrikhanesi’nin statüsüne uzanan birçok başka sorunun neden olduğu negatif atmosfer de bu meselelerin rasyonel bir düzlemde çözümünün önünde engel oluşturuyor.
Lozan Anlaşması’na aykırı olarak bazı adaları silahlandıran Yunanistan’ın Ege’nin yarı kapalı bir deniz olduğu gerçeğini hesaba katmayarak karasularını 12 mile çıkarmak istemesi, hava sahasını 10 mil olarak uygulama konusundaki ısrarı ve adaların da karasuları dışındaki deniz yetki alanlarına sahip olduğu iddiası Türkiye ile gerginliğin ana kaynağını oluşturuyor.
Karasularının 12 mil olarak uygulanması Ege’yi bir Yunan gölü hâline getireceği ve Türk gemilerinin serbest seyrüseferini bile imkânsız kılacağı için Türkiye, Atina’nın bu yönde atacağı adımı savaş sebebi sayacağını ilan etmiştir. Buna rağmen Yunanistan’ın zaman zaman bu meseleyi gündeme getirmesi iki ülke arasında gerginliği artıran nedenlerden birisi.
Atina’nın mevcut 6 mil karasuları sınırlarına ters bir şekilde hava sahasını 10 mil olarak uygulama ısrarı da iki ülke savaş uçaklarının kamuoyu tarafından yakından bilinen “it dalaşı” diye adlandırılan gerginliğe sürüklenmesine yol açıyor ki buradan da Türkiye ile Yunanistan arasında bir sıcak çatışma çıkması riski her zaman söz konusudur.
Türk-Yunan ilişkilerinde bugünlerde gerginliğe neden olan kıta sahanlığı sınırlarının belirlenmesi sorunu da yeni bir mesele değildir. Bugün gerginlik, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs’ın batısından Girit-Rodos-Meis hattına uzanan bölgede söz konusu olsa da Ege’deki kıta sahanlığı anlaşmazlığı daha büyük bir soruna işaret etmektedir.
Yunanistan’ın uluslararası yargı kararlarını görmezden gelerek Ege ve Doğu Akdeniz’deki adalarının da anakara ülkesi gibi kıta sahanlığı ve MEB sahibi olacağını iddia etmesi, bu adaların Türkiye kıyılarına yakınlığı nedeniyle, bölgede en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye’nin bu deniz alanlarından tamamen mahrum bırakılması anlamına gelmektedir. Bu da Ankara’nın kabul edeceği bir durum olmadığı için Türkiye, KKTC ve Libya ile anlaşmalar imzalayarak kendi kıta sahanlığını sınırlandırma yoluna gitmiş ve uluslararası deniz hukukunun öngördüğü üzere Yunanistan ve diğer bölge ülkelerine de hakkaniyet esasına dayalı bir sınırlandırma anlaşması yapma teklifinde bulunmaktadır.
Ankara’nın bu teklifine rağmen, bazı AB ülkelerinin de teşvikiyle kendi maksimalist tezlerinde ısrar eden Yunanistan meseleyi Türkiye ile sıcak çatışmaya kadar vardırır mı?
Bu sorunun cevabı AB’nin tavrına bağlıdır.
Yunanistan’ın Türkiye ile doğrudan ve tek başına karşı karşıya gelmeyi arzu etmeyeceği açıktır. Ancak AB’nin desteğini güçlü bir şekilde arkasında hissederse Atina’nın Ankara karşısında sınırlı silahlı çatışma da dâhil yeni provokasyonlara girişebilme ihtimali vardır.
Bu durumda Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan arasında bir silahlı çatışma yaşanırsa bunun müsebbibi başta Fransa olmak üzere Atina’ya destek veren AB ülkeleri olacaktır.
[Türkiye, 29 Ağustos 2020].