Son günlerde Ortadoğu'da diplomatik hareketlilik ve gerilim yaşayan ülkelerin birbirlerine gönderdikleri mesajlar dikkat çekiyor. Bu durum elbette Biden'ın iktidara gelişi ile doğrudan bağlantılı.
Biden'ın Ortadoğu politikasını İran'la olası bir anlaşma üzerine kurabileceğine dair verdiği işaretler bölge ülkelerini harekete geçirdi. Özellikle Suud / Körfez / Mısır eksenindeki hareketlilik dikkat çekici. Körfez krizinin çözülmesi, ardından Katar ile Mısır'ın karşılıklı olarak büyükelçilerini yeniden görevlendirmeleri ön plana çıktı.
Çarşamba günü kendisine sorulan bir soru üzerine Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun ilişkilerin seyrine göre Doğu Akdeniz'de Mısır'la deniz yetki anlaşması imzalanabileceğini ifade etmesi de önümüzdeki döneme dair önemli ipuçları içeriyor.
Türkiye ve Mısır: Rakip Ama Düşman Değil
Türkiye ve Mısır, birbirine doğrudan tehdit teşkil etmeksizin birbirleriyle rekabet eden ve Doğu Akdeniz üzerinden komşu olan iki ülke.
İki ülke ilişkileri 3 Temmuz 2013 darbesi sonrasında yaşanan gelişmeler dolayısıyla oldukça gerilimli bir sürece girdi. Bu gerilim hala devam ediyor.
Tarihe bakıldığında benzer bir gerilimin 1950'lerin ortalarında da yaşadığı görülüyor.
1952 darbesi ile iktidara gelen Cemal Abdünnasır Ortadoğu'ya nüfuz etmeye Türkiye de Ortadoğu'da çeşitli ittifaklar yoluyla güvenliğini sağlamaya çalışıyordu. Türkiye NATO üyesi olmuştu, Nasır ise SSCB'nin desteği ve Arap milliyetçiliğinin rüzgarını arkasına alarak Arap dünyasının liderliğine oynuyordu. Bağdat Paktı tam da bu iki vizyonun çarpıştığı bir mesele oldu. Nasır Bağdat Paktı'nı kendi iktidarındaki Mısır'ın sınırlandırılması olarak yorumladığı için sert tepki gösterdi ve Türkiye büyükelçisini "persona non grata" yani istenmeyen adam ilan etti. Üstelik diplomatik teamüllerin dışına çıkacak şekilde. Türkiye'nin Süveyş krizinde soğukkanlı ve Mısır lehine yorumlanabilecek bir davranış sergilemesi ilişkilerin toparlanmasına yardımcı oldu.
3 Temmuz darbesi sonrasında da diplomatik ilişkileri koparan taraf, Türkiye'nin Kahire büyükelçisini 23 Kasım 2013'te "persona non grata" ilan eden Mısır tarafı oldu. Türkiye'nin 3 Temmuz darbesine verdiği tepki de çokça tartışıldı. En çok dile getirilen de Türkiye'nin ve daha çok Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ideolojik yaklaştığı iddiasıydı. Halbuki bölgesel politika ve rekabeti göz önünde bulundurmadan yapılan bu yorumların kendisinin ideolojik olduğu ve iki ülke ilişkilerini açıklamakta yetersiz kaldığı açıktır.
Sisi'nin iktidara gelir gelmez imza attığı ilk işlerden birisi Türkiye ile Mısır arasında müzakere edilmekte olan deniz yetki anlaşmasını rafa kaldırmak oldu. Bu durum bile ikili ilişkilerin ideolojik çerçevede açıklanamayacağını göstermesi açısından önemli oldu. Sonrasında Libya'da BAE; Doğu Akdeniz'de ise Yunanistan ekseninde hareket etmesi ilişkilerin gerginleşmesine yol açtı.
Peki ne oldu da iki ülke yeniden Libya ve Doğu Akdeniz'de anlaşmayı konuşur hale geldi. Bu durumu iki temel parametre üzerinden açıklamak mümkün: Birincisi Biden'ın Ortadoğu politikasına ilişkin verdiği işaretler. İkincisi ve daha önemlisi ise Mısır yönetiminin Türkiye karşıtı eksende yer alarak önemli bir kazanç elde edemeyeceğini ve hatta Türkiye'ye zarar verilemeyeceğini görmüş olması.
Yedi yılı aşkın bir süredir Türkiye karşıtı blokta yer almasına rağmen Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarından istifade edemedi. GKRY ile imzaladığı anlaşmalar alanını daralttı. Çıkardığı doğal gazın Türkiye toprakları kullanılmadan –ABD'nin desteğine rağmen– Avrupa'ya satışının mümkün olmadığını gördü. Benzer bir tabloyu Libya için de söylemek mümkün. Dolayısıyla Amerikan yönetiminin Ortadoğu politikasına yönelik verdiği işaretler ve Türkiye karşıtı kampta yer almanın yol açtığı kayıplar Mısır'ı bir politika değişikliğine itiyor.
Başlıktaki soruya dönecek olursak. Cevabım evet ancak kolay değil.
Doğu Akdeniz de iki ülke ilişkilerinin yeniden değerlendirilmesi için en uygun araç olarak ön plana çıkıyor. Bunun için öncelikli şart ise Mısır yönetiminin rasyonel davranması ve Türkiye'ye dair saplantılarından kurtulması gerekiyor.
[Sabah, 6 Mart 2021].